BÖLÜM 1
Şubat tatiline girmek için sabırsızlanıyordum. Aslında okulu çok seviyordum ama geçen koca bir dönemin ardından çok yorulmuştum, herkes yorulmuştu. Tüm dönem boyunca sınavlar, ödevler, kadim düşmanım tarih dersi ile uğraşmıştım ve ertesi gün karnemi aldıktan sonra 15 gün, koskoca 2 hafta boyunca sadece yatacak, gezecek ve eğlenecektim. Bunları düşünüp yattığım yerde kımıldandım ve yorganımı başıma kadar çekip gözlerimi kapadım. Hava çoktan kararmıştı ama heyecandan bir türlü uyuyamamıştım. Sürekli olarak ertesi günü düşünüyor, Şubat tatili için plan yapıp duruyordum. Birkaç dakika sonra, tüm güzel hayallerimin içinde, o tanıdık his geliverdi ve boğazım karıncalanmaya başladı. "Hadi ama yine mi?" boğazımı yakacak bir batma hissi oluşuyordu ama öksürmedim. Daha doğrusu kendimi öksürmemek için tuttum çünkü bir defa öksürdüm mü ardı arkası kesilmiyordu ve ben artık uyumak istiyordum (en azından uyumaya çalışıyordum). Umursamamaya çalıştım ve gözlerimi tekrar kapatıp yarını düşünmeye başladım. Beynimin içinde sahneler dönüp duruyordu. Ayakkabılarımı giyip hızlıca merdivenlerden iniyorum ve kapıyı açıp dışarı çıkıyorum. Sıla dışarıda beni bekliyor ve beraber okula gidiyoruz. O her zamanki gibi gri çizgili bluzunu giymiş, saçlarını da atkuyruğu yapmış (batma hissi). Bu hayal işi işe yaramıyordu ve geçen her saniye boğazım daha fazla acıtmaya başlıyordu ama bırakmadım. Hızlı hızlı yürüyoruz ve okula varıyoruz. Tüm arkadaşlarımız sınıfta toplanmış, fotoğraflar çekiyoruz gülüyoruz ve öğretmenimiz karnelerle sınıfa giriyor. Daha çok denemeye çalıştım ama olmadı. Sanki ben hissi dizginlemeye çalıştıkça daha da kuvvetleniyor ve hücrelerime karşı savaş açıyordu. Artık tutamayacaktım ve pes edip kendimi serbest bıraktım.
-ÖHÖ ÖHÖ, ÖHÖ ÖHÖHÖ...
-Irmak! Yine mi kızım? Bak çalışma masanın üzerinde pastilin olacaktı al bir tane ağzına.
Pastilimi nasıl unutmuştum? Öksürerek yorganı ayaklarım yardımıyla üzerimden attım ve ayağa kalktım. Yatağın verdiği miskinlikle sallanarak çalışma masamın yanına gidip zencefilli pastilimi elime aldım. Tadına gerçekten bayılıyordum, boğazım acımasa bile şeker niyetine emerdim. Pastili ağzıma aldım ve dilimle döndürüp yavaş yavaş eritmeye başladım. Öksürüğüm bir süre daha devam etti ama pastil etkisini göstermeye başladığı anda zıplayarak yatağıma girip bir daha öksürmeden uyumaya çalıştım. Kısa bir süre içinde dünyam karardı ve kendimi hayaller aleminin içinde buldum. Rüyamda gökkuşağı yeleleri olan bir unicorn gördüm. Bana bakıyor kişniyor ve başını omzuma sürtüyordu. Sonra kulağımı kemirmeye başladı ve o an bir şey duyduğumu sandım. "Daha çok görüşeceğiz." Ne dediğini anlamamıştım. Daha çok bölüşeceğiz mi? Bu ne anlama geliyordu ki? "Ne?" dedim ama beni dinlemedi ve koşarak yanımdan uzaklaştı. Peşinden koştum ama sanki yer ayaklarımın altından kayıyordu ve ben hiç ilerleyemiyordum. Sonra her yer karardı. Sabah kalktığımda tek hatırladığım şey "bölüşeceğiz" oldu.
*******************************************
"Bence bu hafta buluşsak daha iyi olur, hem annem sosisli börek de yapar."
-Bana uyar ben her türlü müsaitim.
-Bende müsaitim size uyarım.
-Tamam o zaman ben masa oyunlarımı da çıkarırım.
-Bizde de UNO var bende onu getiririm.
-Öğretmen geldi öğretmen!
Sefa öğretmenimiz elinde karnelerimizin olduğu poşetle sınıfa girdi. Herkes heyecanla bekliyordu çünkü kimler başarı belgesi ya da iftihar almış merak ediyorduk. Birkaç arkadaşımızın da notları öyle bir yerdeydi ki takdir mi teşekkür mü aldılar tahmin edemiyorlardı. Herkes fısıldaşmaya başladı, bense hala ertesi günü planlıyordum. Uzun zamandır üçümüz –Arda, Sıla ve ben- buluşmak istiyorduk ve yarın Arda'nın evinde toplanıyorduk. Ben bunları düşünürken öğretmenimiz, geçirdiğimiz dönem hakkında kısa bir konuşma yaptı ve daha sonra karnelerimizi vermek için bize yanına çağırmaya başladı. Herkes sırasıyla karnesini aldı.
-Sıla....Azra....Kaan....Irmak.
Sonunda sıra bana gelmişti. Gülümseyerek ayağa kalktım ve öğretmenimin yanına gidip karnemi aldım. Sırama döndüğümde ilk iş karnemin arkasına başarı belgesi almış mıyım diye baktım. Tam o sırada yine boğazım gıdıklanmaya başladı. Gözümü kapatıp uykuya dalamayacağımdan veya tüm gün öksürmeden duramayacağımdan fazla direnmedim bu sefer. Öksürmeye başladım. Yine acı vericiydi ama dün akşama göre çok daha şiddetliydi. Artık sadece boğazım gıdıklanmıyor, aynı zamanda öksürürken biri boğazımı içten jiletliyormuş gibi hissediyordum. Son öksürmemden sonra pastil almama kızmış ve bana eziyet etmek için gücünü arttırmıştı. Sıla'nın yanıma geldiğini farketmemiştim.
-Ne oldu, boğazına su falan mı kaçtı?
-Yok bir şey son günlerde hep oluyor zaten.
-Hasta mısın yoksa?
-Sanırım evet. Yine. Geçen hafta orta kulak iltihabı olmuştum ya onun yan etkisi galiba. Umarım yakında geçer.
-Hmm tamam o zaman. Bu hafta buluşmaya ben Parapoli'yi getireceğim. Başka bir şey getirsem mi getirmesem mi arada kaldım. Bir de hangi filmi izleyeceğiz düşündün mü sen?
-Benim aklıma pek bir şey gelmedi ama eve gidince bakacağım internetten.
Eve her zaman yaptığımız gibi Sıla ile beraberyürüyerek döndük. Yol boyunca tatilden ve buluşmamızdan konuştuk durduk. Herzaman yaptığımız gibi, bir konu buluyorduk ve suyu çıkana, ikimiz dekonuşmaktan sıkılana kadar olayı ağzımızda resmen sakız ediyorduk. Evlerimizarasında 2 dakikalık mesafe olduğundan ortaokula başladığımdan beri eve beraberdönüyorduk. Bu çok işimize geliyordu çünkü birbirimize gitmek için ailelerimiziikna etmek çok daha kolay oluyordu. Bir süre sonra ileride bakkalın tabelasınıgörünce Sıla'nın evine geldiğimizi anladım. Aslında hiç ayrılmak istemiyordumçünkü yarına yapmam gereken bir ödev ya da olmam gereken bir sınav yoktu artık.İstediğim tek şey, istemediğim hiçbir şeyi yapmamaktı. Başka insanlar da böylehissediyor mu bilmiyordum ama herhangi bir tatile girmeden hemen önceki gün(cumartesi öncesi cuma ya da 12 Haziran öncesindeki son okul günü gibi) benimiçin en rahatlatıcı ve garip bir şekilde eğlenceli gün oluyordu. Kendimi hafiflemişhissettiğimden olsa gerek, haftanın en sevdiğim günü de cumaydı. Bu sefer rahatlayacağımgünü Sıla ile beraber geçirmek, onu eve davet etmek, çarşıya çıkmak ya daberaber sinemaya gitmek istiyordum. En azından eve gidip tek başıma sıkıntıdanpatlamak, boş boş oturmak veya televizyon izleyerek beyin hücrelerimi öldürmekistemediğimi biliyordum. Sonuç olarak fikrimi dile getirmedim çünkü 1 haftaiçinde üçümüz buluşacaktık ve eğer bugün bir şeyler yaparsak ilerideki birşansımızı kaybetmiş olurduk. Zaten bu buluşma işlerine de ailelerimiz yeni yeniizin vermeye başlamıştı ve onları zorlamaya gerek yoktu. Bu ikimiz içinde iyiolmazdı. Bende Sıla'ya sarıldım ve evime doğru yürümeye devam ettim. Bazenelindekilerle yetinmek gerekir, tabii ben bunun farkına, elimdeki her şeyikaybedene kadar varamadım.
***********************************************************
Merhaba! Evet umarım ilk bölüm hoşunuza gider. beğendiyseniz lütfen oy vermeyi ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın. ve en önemlisi eğer öneriniz varsa lütfen yorum olarak yazın çünkü benim için ciddi anlamda önemli. size birkaç sorum olacak.
1. sizce betimlemeler yeterli mi yoksa daha detaya inmemi ister miydiniz?
2. hikayenin gelişme kısmı çok yoğun olacağından giriş kısmını çok uzatmak istemiyorum. sizce daha yüzeysel mi anlatayım yoksa ırmak hayır gelişme gibi uzun uzun anlat mı diyorsunuz?
hepinizi çok seviyorum yorum bırakmayı unutmayın hoşçakalınnn
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORİDORDA 6 AY
Non-FictionBu bir piyango. Kuşlar uçuyor ve birimizin başına konuyor. Tek farkı, bu piyangoda insanlar kazandıkları için sevinmiyorlar, mükemmel hayata sahip olup, ömürlerinin sonuna kadar zengin yaşamıyorlar. Aksine, hayatları mahvoluyor. Çok kötü günler başl...