Trueness

740 16 8
                                    

Merhaba, Wattpad'e daha dün üye oldum ve daha hiçbirşey bilmiyorum. Ama yazmayı çok seviyorum ve sizinle hayatımdan ve hayal gücümden bazı şeyler paylaşacağım. Yorumlarınızı olumlu, olumsuz bekliyorum. Umarım beğenirsiniz :)

Kaç yıl oldu bilmiyorum.

Aslında biliyorum, o kadar zaman geçti ki...

Koskoca 5 yıl geçti, hala da devam ediyor. Bu aşk denen hastalığa yakalanalı tam 5 yıl oldu. Ama bana sorsanız bu 5 yıl boyunca neler oldu diye, cevabım hiçbirşey olur. Gerçekten hiçbirşey. Onu ilk gördüğüm gün, yani okulun ilk günü, onun o ela gözlerinde boğulmuştum, kumral rengi saçlarında kaybolmuştum. Buğday rengi teni beni benden alıyordu. Fiziği mükkemmeldi, ne çok kaslı, ne çok cılız. O zamandan bu zamana hala aynı duygularla, aynı hislerle seviyorum onu. Bir de karşılık alabilsem...

5 yıl boyunca karşılıksız sevdim. Hatta bir yıl Ally'den hoşlanmıştı. Ally'den hoşlanmasını ve Ally'nin de karşılık vermesini oturup izlemiştim, acı çekerek, çaresiz. Ama yine de pes etmemiştim. Onlar ayrıldıklarında hala şansım olduğunu düşünmüştüm. Şuan şansım var mı bilmiyorum ama lanet olsun ki sevmekten vazgeçemiyorum. Onu her gördüğümde kalbim deli gibi atarken ellerimin terleyip titremesini bastırmak gerçekten çok zor oluyor. Aynı sınıfta olmasak onu kolayca unutabilirim, ama aynı sınıftayız, çaresizlik diz boyu. Belki başka biriyle tanışsam onu unutabilirim ama nafile.

Hani bir de deseniz o 5 yıl boyunca arkadaşlığınız baya ilerlemiştir diye. O bile yok. Hiç konuşmuyoruz. Sabahları bir "Merhaba." bile yok. Olsa bile çok nadirdir. O da benimle konuşmuyor. Bende utanıyorum, zaten 1-2 dakika konuşsam kalbim kaldırmaz. İşte bu benim Brad'le olan platonik ve acınası 5 yılım.

"Grace! Kızım sanırım Lexie ve Johnny ayrılmış! Hala şoktayım!" Emily'nin heycanlı sesi beni dalıp gittiğim düşüncelerden bir anda çıkardı.

"Sevinmeli miyim?"

"Grace sanırım kafana taş düştü canım, sana şuanda diyorum ki okulun en yakışıklı çocuğu tekliflere açık!"

"Bende sana diyorum ki, umrumda değil!" dedim onu taklit ederek.

"Anlaşılan bugün biri ters tarafından kalkmış." dedi homurdanarak.

"Ders zili çalmadan acil Snickers almalıyım yoksa derste ölebilirim."

"O zaman bende gidip Johnny ve Lexie durumuna sevinecek birini bulmalıyım yoksa seni ben öldürebilirim." dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı.

Lise 3. Sınıfın ilk gününde bu saçmalıkları düşünecek durumda değildim. Tamam, kabul etmeliyim, Johnny gerçekten yakışıklıydı. Her genç kızın hayallerini süsleyecek bir vücudu, gözleri ve saçları vardı. Ama kişiliğine gelince, tipine güvenen ve kendini bir b*k sanan beyni kaslarından küçük ataerkilin tekiydi.

Emily benim kardeşimdir. Birbirimize her zaman destek oluruz, beraber güler ve ağlarız. Kardeş olmak için aramızda kan bağı olmasına gerek yok. Bunu biliyoruz.

Kafeterya'nın yanındaki abur cubur makinasina doğru hızlı adımlarla gidiyordum. Okulumuz, konumu olsun, mimarisi olsun, gerçekten müthiş bir yerdir. Üç tane ana bina, kapalı ve açık spor salonu, kapalı yüzme havuzu, bilgisayarlarla dolu kocaman bir oda, konser salonu, kütüphane (en sevdiğim yer) ve aklınızın alabileceği herşey. Ana binaların arkasına doğru koru vardır. Arada bir o koruya gider ve kafamızı dağıtırız.

Tam otomata yaklaşmıştım ki, donup kaldım.

Gerçekten donup kaldım.

Boş boş düşüncelere dalmışken bunu hiç beklemiyordum.

Tam karşımda duruyordu.

Otomata benden önce varmıştı.

Elini cebine uzatışını ve parayı buluşunu izledim. Bulduğu parayı otomata atıp tahmin ettiğim şeyi aldı, Twix. Her zaman Twix alırdı. Bende hep o Twix'i bir gün ikimizin yiyeceğini hayal eder dururdum.

"Hey."

Bir anda irkildim, ah tanrım gerçekten Snickers'a ihtiyacım vardı.

"Ah, şey, hey."

Brad bana doğru güldü, "Dalmışsın."

"Evet, şey, kafamı toparlayamıyorum acil Snickers almam lazım." lanet olsun neden hep 'şey' diyorum? Şeyler götürsün beni.

"Tabii o zaman seni tutmayayım," otomatın önünden çekilip öne eğilerek, "Buyrun Bayan Roth." dedi gülümseyerek ve ben cevap veremeden hızlı adımlarla uzaklaştı.

Kafamı şu otomata geçirmemek için zor tutuyordum. Lanet olsun neden onu görünce konuşamıyordum? Veya kendim gibi olamıyordum? Eğer kendim gibi olursam herşey daha iyi olabilirdi. Gerçekten şapşal gibi kalmıştım. Ve bunu asla yenemiyordum. Nasıl yeneceğimi de bilmiyordum. 5 yıl boyunca hep böyleydim. Birlikte olmamız imkansızmış gibi geliyordu. Sanki birlikte olsak dünyanın en imkansız şeyi gerçekleşecekmiş gibiydi.

Çaresiz bir şekilde parayı otomata attım. O sırada zil çaldı ve hemen Snickers'ı alıp sınıfa doğru koşmaya başladım.

Sınıfa nefes nefese girdim, neyse ki Bayan Speilder daha gelmemişti. Ağzıma Snicker'ı tıkarak Emily'nin arkasına oturdum. Hala aralarında Johnny ve Lexi dedikodusu vardı. Sağ tarafımdan Mike'ın sesini duydum.

"Nerelerdeydin?"

"Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor. Kendileri şeker ihtiyacını gidermekle meşgül. Sinyal sesinden sonra mesaj bırakın, BİİİPPP" dedim ağzım dolu bir şekilde.

"Her zamanki tipik Grace." dedi gülerek.

Mike benim dünyadaki en iyi 2. arkadaşımdır. Çok kafadır ve bana her zaman destek olur. Ve aynı zamanda bende çok kafayımdır, sadece destek olmam. Tabiiki bu bir şakaydı. O da çok yakışıklıdır, çoğu kız onu ister ama şuanda o zor çocuk havalarında olduğundan kimseye yüz vermiyordu. Hatta onunla çok yakınız diye beni kıskananlar bile oluyordu. Ama o çok saf olduğundan bunlardan haberi bile yoktu.

Sınıfta herkes çok gürültülü bir şekilde konuşuyordu. Sanki herkes birbirinden daha yüksek sesle konuşmaya çalışıyor gibiydi. Sınıftaki çoğu kişi kendini, herkesden üstün gördüğü için onlarla pek alakam yoktu. Göz ucuyla Brad'e baktım, Ally'le gülerek konuşuyorlardı. Neydi bu şimdi? Ally sanki "Benim altın rengi saçlarım, mavi gözlerim ve muhteşem fiziğimle istediğim erkeği elde ederim." gibi Brad'le konuşurken etrafa gülücükler saçıyordu. Benim gözümün önünde bilerek mi mutluluk tablosu sergiliyorlardı? Canımı acıtmak için miydi? Uzun zaman önce ilişkilerinin bitmesi, bir daha olmayacağı anlamına gelmiyordu. Ama ben bir daha bu acıya katlanabilir miydim bilmiyordum.

Bir anda kapı sertçe kapandı ve herkes sustu.

"Günaydın çocuklar. Yeni yılınız hayırlı olsun. Tarih dersinde yine benimlesiniz. Umarım artık birbirimizi anlarız."

Bayan Speilder her zamanki hızlı haliyle sınıfa girdi. Dosyalarını masaya koyup düzenlerken konuşmasına devam etti.

"Bu yıl size yaz tatilinizi sormayacağım. Çünkü bunu her yıl konuşuyoruz ve bunun için artık büyüdüğünüzü düşünüyorum," gözlüklerinin üstünden etrafı süzdü, "O halde derse başlayabiliriz. Kitaplarınızı açın bakalım."

Bir kaç kişiden (bende dahil) iç çekme sesleri duyuldu. Kitabımı açtım, ve yine kendi dünyama daldım.

TruenessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin