3.Bölüm

338 14 16
                                    

Şu anda bu yazıyı okuyan sevgili okuyucular, sizlere teşekkür etmek istiyorum!! Çünkü bu hikayeyi ilk yayınladığımda pek fazla tutmayacak gibi hissediyordum ama 2 günde bayağı okunmuş ve bu beni çok mutlu etti :D Zamanından ayırıp okuyan herkese minnettarım. Bazı bölüm aralarında böyle konuşacağım bunun için şimdiden özür dilerim :D Ve hikaye ilk bölümlerde biraz sıkıcı gelebilir çünkü karakterleri, okulu ve kişilikleri tanıtmakla geçecek. Ama ilerki bölümlerde heycanlı olmaya bşlayacak emin olun :D

Bu arada "vote vermeyi unutmayın!" demeyi sevmiyorum. Yani tabiiki önemli bende ilk katıldığımda bunun önemli birşey olduğunu düşünüp vote artmasını bekliyordum ama sonra bunun bana göre olmadığını anladım. Veya işte atıyorum 40 vote alsın ondan sonra yeni bölüm demek vs. bana samimi gelmemeye başladı. Bence bunlar okuyucuyu da bıktırmaktan başka birşey yapmıyor. Ben sadece benim yazdıklarımı içtenlikle anlamanızı, içinizde hissetmenizi ve severek okumanızı istiyorum. Bunun için de elimden geleni yapıyorum, yapacağım. Bunlar olduktan sonra, vote du, bilmemneydi benim için hiç önemli değil, yeter ki birbirimizi sevelim ve içtenlikle anlayalım :D Çok konuştum :D Hepinize iyi okumalar! K.U.

Bana neden öyle bakıyordu?

Bakışlarında kızgınlık hakimdi. Durup dururken bana böyle bakması beni hem şaşırtmıştı, hemde ürkütmüştü.

Onu umursamadan kafeteryaya doğru yürümeye başladım. Gerçekten ateş basmıştı. Bu sıkıntıdan acilen kurtulmam gerekiyordu. Ama ne yazıkki okulun bitmesini beklemem gerekiyordu.

Kafeteryaya girdiğimde gözlerim Emily'i arıyordu. Uzaktan bir el gördüm, hemen yanına gittim.

"Neden bu kadar geç kaldın?" dedi Emily, yanında Lilly vardı.

"Dolap anahtarımı bulamadım da." dedim. Yalan değildi, sadece eksik söylemiştim.

Önümdeki sandalyeyi çekerek karşılarına oturdum.

"Bizde yeni çocuk hakkında konuşuyorduk."

Harika. Ben ondan kaçmaya çalışıyordum ama gelip beni inatla buluyordu.

"Görünüşe göre ailesiyle pek alakası yokmuş ve bir otelde garsonmuş. Ne cep telefonu ne de internetle bağlantısı var. Biraz sert bir tip, adam benzetmişliği var. Kötü madde bağımlılığı var mı bilmiyorum. Karanlık bir tip." dedi Lilly.

Tek kaşımı kaldırdım, "5 dakikada bunların hepsini nasıl öğrendiniz?"

"Tabiiki Ally'den."

Başka kimden olabilirdi? Ally okuldaki herkesden ve herşeyden haberdardı. Bunu nasıl yaptığını kimse bilmiyordu. Ben, herkesin çantasına küçük cep cinlerinden koyup, onları konuşturarak bilgiler aldığından şüpheleniyordum.

"Belli." dedim.

"Bence çok tatlı. Gizemli tipleri severim." dedi Lilly.

Aynı anda zil çaldı ve derse gitmek üzere kalktık. Kafeterya'dan dışarı çıktık ve avludan ana binaya doğru yürümeye başladık. Michigan yaz sonunda bile hala nemliydi. Ama kışın çok soğuk ve sert geçerdi. Okulumuz Michigan Center'a oldukça yakındı. Ve okulun hemen ilersinde Golf sahası vardı. Bizim okuldaki çoğu kişinin de evleri de Jackson'daydı. Kısaca Gillette Creek kampüsü Jackson'da olan en iyi okuldu. Okulumuzu çok seviyordum. Özellikle bir yerini.

Sınıfa girerken Alex'le aynı anda kapıdan geçtik.

Yerime oturdum o da yine solumdaki sıraya oturdu.

"Bakalım haklı çıkacak mısın?"

Bana doğru eğilip fısıldayarak söylemişti. Eğildiğinde boyun kasları ortaya çıkmıştı ve ister istemez gözüm oraya kayıyordu. Fsıldarken tatlı sesi sıcaklığıyla tenime yayılmıştı. Ne oluyordu bana? Kendine gel Grace.

"Benim haklı olmadığım bir konu yoktur." dedim kulağına doğru fısıldayarak.

Sınıf bir anda sustu ve kapıya baktı. Bende kapıya doğru döndüm.

"Merhaba çocuklar."

Bayan Johnson her zamanki ipek ve sakin sesiyle sınıfı doldurmuştu. Hergün giydiklerinden tiril tiril yazlık bir elbise giymişti. Omuz hizasındaki altın rengi saçları ve mavi gözleri, yeşilli ve mavi elbisesiyle uyum içindeydi.

"Çok özledim sizleri." dedi herkese gülümseyerek ve bacak bacak üstüne atarak masaya oturdu.

"Bizde sizi!"

"Anlatın bakalım tatilde neler yaptınız?" gözü Alex'e doğru kayınca cümlesini yarıda kesti, "Aramıza yeni biri katılmış. Adın ne tatlım?"

"Alex Miles efendim."

"Aramıza hoşgeldin Alex Miles. Umarım burada harika günlerin geçer. Yeni yılın ve okulun hayırlı olsun." dedi sıcacık bir gülümsemeyle.

"Çok teşekkürler efendim."

"Evet şimdi tatilde neler yaptığınıza gelebiliriz. İlk kim anlatmak ister?"

Ally her zamanki gibi (!) ilk olarak elini kaldırmıştı.

"Ally? Her zamanki gibi çok heveslisin. Anlat bakalım."

"Nerden başlasam ki? İlk önce Milano'da bir tura katıldık..."

Ally devam ederken Alex'e doğru eğildim.

"Haklı olduğumu söylemiş miydim?"

Önüne bakıp gülümsemekle yetindi.

Ve bende derse döndüm.

Ders bittiğinde okul da bitti ve bende hızlı adımlarla kendi yerime doğru yürümeye başladım.

Okulun en arkasına doğru yürüdüm. Okulu, korudan ayıran çiti geçmek için ağaca tırmanıp karşı tarafa geçtim.

İşte burası benim rahatlama yerimdi.

Biraz yürüdükten sonra göle ulaştım.

Gillette gölü büyüktü. Ben her zaman buraya gelirdim. Burası benim sığınağımdı. Kendi düşüncelerimle ve kendimle baş başa olduğum tek yer burasıydı.

Göle, Trueness derdim.

Çünkü burası benim için saflığı, doğruluğu, içtenliği ve sadakatı temsil ediyordu. Trueness beni yargılamadan dinleyen tek yerdi. Benim dışımda da kimsenin bildiğini veya geldiğini sanmıyordum. Hepsi o elektronik kutuların başından kafalarını kaldıramadıkları için etraftaki güzellikleri keşfedemiyorlardı. Trueness'a gelir, kitap okur, yazar veya resim yapardım. Rüzgar estikçe ağaçların çıkardığı senfoniler, gölden gelen kurabağa sesleri, bir sincabın yemek yerken çıkardığı tıkırtılar ve kuşların kendi aralarında konuşmaları aynı John Steinbeck'in İnci kitabında bahsettiği gibi benim şarkımdı.

İnci kitabını çok seviyordum çünkü beni umutsuzluktan kurtarmıştı.

Trueness'ın karşısına oturdum ve tekrar İnci'yi okumaya başladım. Tekrar okuyordum çünkü bu sefer sevdiğim cümlelerin altını çizmek istiyordum.

Kitabı okurken okulda yaşadıklarımı düşünüyordum. Alex Miles güvenilir miydi? Brad bize neden öyle bakıyordu? Kızgınlığını uzaktan bile anlamıştım. Ama neden kızmıştı?

Arkamdan bir dal kırıldı. Bana doğru yaklaşan adım sesleri her adımda daha çok yaklaşıyordu.

"Hey."

TruenessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin