Bir tek Crowley gelmemişti. Hepimizin hayatını mahveden, çocuklarımızın geleceğini elinden alan adam yine ortalıkta yoktu.
Deli gibi terliyordum. Avuçlarımdan ve alnımdan boncuk boncuk ter aktığını hissedebiliyordum. Çok telaşlıydım. Ne olursa olsun kızımı kurtarmak için sonuna kadar savaşacaktım fakat Hank kızımızı kurtarabileceğimizden pek ümitli görünmüyordu.
Onun da bütün hücrelerine kadar gerildiğini ve telaşlandığını görebiliyordum. Yavaşça omzuna dokundum.
"Bu kadar telaşlanmana gerek yok hayatım. Onu kurtaracağımıza eminim. Herkes bizden yana."
"Karşımızdaki Crowley. Onun gücü hepimizi yıkmaya yeter. Hem kızımız...Sadece o her şeyden önemli. Para uğruna ona bir şey olmasına izin veremem."
"Ben de. Ve sana söz veriyorum onu korumak için sonuna kadar savaşacağım."
Bu sırada toplantı odasının kapısı arlandı. Gelen Crowley'di. Kimse ayağa kalkmadı çünkü artık ona saygı duymuyorlardı. Ona saygı duyan tek kişi karısıydı. İnsanların ailelerini parçalamak onları zengin edeceklerini düşünüyorlardı.
Crowley kimsenin ayağa kalkmamasından rahatsız olmuştu ama bozuntuya vermedi. Beklemeden konuya girdi.
"Günaydın millet!" Kimseden ses çıkmadı.
"Pekala herkes yorgun sanırım. Bence bu gün çok güzel bir gün. Havada para kokusu var bence. Tabi ki sizin sayenizde. Ve çocuklarınızın..."
Ben ayağa kalktım. Herkesin beni destekleyeceğini biliyordum bu yüzden cesaretliydim.
"Çocuklarımız derken neyden bahsediyorsun Crowley?"
"Ne olabilir? Bunca servetin kaynağı onlar değiller mi? Onlara büyük minnet borçluyuz."
"Ciddi olamazsın Crowley. Yani projeyi devam mı ettireceksin?"
"Tabi ki de Elena. Ben zengin olmamızı istiyorum..." Onun sözünü kestim.
"Olmamızı mı? Ben bu işte yokum. Kızımı da alıp gidiyorum. Artık bu işte olmak istemiyorum." Hank'i kolundan tutup kaldırdım ve kapıya doğru sürükledim. Ama Crowley'İn yanından çekerken Crowley beni kolumdan tutup durdurdu. Eski gülüşünden eser kalmamıştı. Aksine sinirli görünüyordu.
"Nereye gittiğini zannediyorsun? Bizi böylece bırakabileceğini mi sanıyorsun? Hiçbir yere gitmeyeceksin!" Kolumu çektim.
"Bizi zorla tutamazsın!"
"Cidden ne çabuk unuttunuz. Bu projeye başlarken biz ne imzalamıştık? Sözleşme! Buradan ayrılmama sözleşmesi! Ama çok istiyorsan seni kovuyorum. Kızın bizde kalacak. Ona ihtiyacımız var." Ağlamamı tutamıyordum.
"Onu öldüreceksiniz!" Yanağımı sıktı ve güldü.
"Ne kadar zeki bir kadınsın Elena."
"Lütfen! Yapmayın bunu ona. Onun bir suçu yok. Bunu ona siz yaptınız. Onun bu kadar güçlü olmasını siz istediniz." Crowley kapıya doğru yürüdü çıkmadan önce son bir kez arkasına baktı.
"Bence gayet açık konuştum. Toplantı bitti." Yere çöküp ağlamaya başladım. Onu elimizden alacaklardı. Peki ne uğruna. Para. Sadece para uğruna bir canı alacaklardı.
Hank'in beni teselli edecek durumu yoktu çünkü o da ağlıyordun. Marcie yanıma eğildi. Bana sarıldı.
"Ah sevgili arkadaşım. Üzme kendini. Hala bir umut var. Hala kızını onun elinden alabiliriz.
"Bunun tek çözüm yolu var Marcie...O da kızımı başka birine vermek."
"Elena! Onu bulamayacaklarını mı sanıyorsun? Hem güvenebileceğin kim var?" Onun ellerini tuttum.
"Bana yardımın gerek. Onu bir aileye vereceğim. Sonra da buralardan gideceğim. Ama ne Crowley'in ne de başkasının haberi olacak. Sadece sen, ben, Hank ve eşin biliyor olacağız. Fakat hala onu bütün bu tehlikelerden koruyacak kime vereceğimi bilmiyorum." Marcie güldü.
"Ben. Ben kızına bakarım. Sen herhangi bir aileye onu ver. Ben de onun yakınına taşınayım. Söz veriyorum ki oğlumu onu koruması için yetiştireceğim. Oğlum her şeyi bilecek. Verildiği ailesi de öyle. Sadece kızın bilmeyecek. Ne dersin?" Ona bir kez daha sarıldım.
"Sana güveniyorum Marcie."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOEY
Science FictionNormal bir hayatı olan Zoey adındaki genç kızın hikayesi. Sadece tek sorun hayatını bunca yıldır başkalarının yönetmesi...