Giriş

21 2 0
                                    

  Soğuğu yine iliklerime kadar hissettiğim bir sabaha uyanmıştım o gün. Hava soğuk ve yağışlıydı, belki de yağmuru sevmememim sebebi; gökyüzünün ağlayan bir kardelen misali her yeri sessiz ve hüzünlü yapıyor olmasıydı.

Düşlerinde, her genç kızın beyaz atlı bir prensi olduğundan hiç şüphem yok ama benim beyaz kedim dışında kalbimde başka bir prensin miyavlamayacağından eminim. Çünkü benim hikâyem başlamadan bitti...

Onu kendi ellerimle gökyüzüne uğurladığım gün nefret ettim ben gökyüzünden, güneşten, yıldızlardan ve yağmurdan. Her yağmur yağışında o geliyordu aklıma. Deniz misali cam, mavi gözlerinin ardından süzülen gözyaşları bir yağmurun çiseleme anını hatırlatıyordu.

Çok olmadı, o ayrılalı; ellerimden, gözlerimden, sesimden, dudağımdan ama bir şeyden hiç ayrılmadı ki o da en acı vereni: KALBİM.

BÖLÜM 1

Yağmurlu bir gündü gözlerimin onun deniz misali cam mavi gözleriyle çarpıştığı zaman. Otobüs durağında bir Eylül ayı gördüm onu ilk. Üstünde bir mont ve onun içinde giymiş olduğu ince sweatshirt, kapüşonu da kafasına geçirmiş, bekliyordu. Dudaklarının arasında bir dal sigara. Onu buralarda hiç görmemiştim, belki de kader. Beni şaşırtacak bir şekilde aynı otobüse binip, aynı durakta inmemiz her ne kadar diğer insanlarında karşılaşabileceği sıradan bir durum olsa da o anın tadını çıkarırcasına yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Aynı okula doğru ilerlediğimizi fark ettim telefonda Buse ile konuşurken.( bu arada Buse benim yakın arkadaşlarımdan) Çaktırmadan ona bakmaya çalışıyor bana doğru kafasını çevirmeye yeltelendiğinde ise hemen kafamı çeviriyordum. Ben arkadan o ise önden okula girdik. Okulun ilk günü olduğundan dolayı okulda şu gereksiz konuşmaları barındıran tören başlamak üzereydi. Son anda yetişip bizim sınıfın olduğu yere koştum. Gözlerim her yerde onu arıyordu. Sınıfa doğru ilerlerken de bu göz bulmacası devam etti ama göremedim onu. Hocadan izin alıp tuvalete koşarak gidiyordum ki o an kafamı arkaya döndürmemle (boyumun kısa olduğunu söylemiş miydim) uzun bir şeye çarpıp yere düşmem bir oldu. Tahmin edin neye çarpmıştım. Evet, oydu! Gamzelerini çıkarırcasına bana gülümsüyordu. Elini uzattı, bende bu utanç verici durumuma gülerek onun yardımıyla ayağa kalktım ve bu cam mavi gözlü çocuğa karışık duygular içerisinde bakmaya başladım.

'Pardon, sana çarpmak istememiştim.' Ben hala rüyada olduğumu zannedercesine ona bakıyordum. 'Pardon, iyi misin?' Hemen kafamı sallayıp ' Ha, merhaba esas ben pardon, bu direk boylu çocuğa çarpmak istememiştim, kim ister ki zaten. Şey, neyse benim gitmem lazım, sana da iyi dersler.' O an bir koşu tuvalete gittim. Konuşmamızı ve benim o saçma sapan bir şekilde ağzımdan dökülen cümleleri hatırladıkça gülüyor, bir yandan da kendime kızıyordum. Yüzümü yıkayıp, saçımı bir güzel topladıktan sonra tuvaletten çıktım. Çocuk gitti sanmışçasına kendi kendime konuşuyordum. 'Herhalde gidecek kızım seni bekleyecek hali yok ya dağ gibi çocuğun, valla maşallahı vardı ama. Ay Başak iyice saçmalama.' Dememle omzumda bir eli hissetmem bir oldu. Arkamı döndüğümde onu gördüm, gamzelerini çıkarırcasına bana bakıp gülüyordu. 'İyi misin? Gitmedim, nasıl olduğunu merak ettiğimden bekliyim demiştim. Bu arada ben Kayra, memnun oldum Başak.' O pis pis sırıtarak yüzüme bakıyor ben ise gülmekle ağlamak arası olan yüzümle çocuğa bakıyordum.

'İyiyim, teşekkürler beklemene gerek yoktu ama sen bilirsin tabii. '

'Lafımı olur saçmalama.'Elini uzatmış bana bakıyordu hemen elimi uzatıp 'Memnun oldum, ben de Başak, zaten duydun.' derken elimin onun eline değmesiyle içim bir mum gibi eriyor dışım ise gayet asil ve sert duruyordu. Daha fazla hocalardan derse geç kaldığımızdan dolayı azar işitmemek için sınıfları gitmiştik, arkamı dönüp baktığımda bana masum masum, gülümser gözlerle baktığını görür görmez kafamı çevirdim. Kalbimin atış sesi 100 km öteden duyulurcasına hızlı hızlı atıyordu.

Sonsuzlukta Mutlu OlmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin