Boş koridorda kaç dakikadır koştuğumu bilmiyorum. Geçmişim beni kovalıyordu ve eğer yakalarsa geleceğimi de kendiyle beraber sonsuzluğa sürükleyecekti. Her geçmişte yaşananları unutmaya çalıştığım da duvara tosluyordum. Bomboş olan hastane koridorunda koşarken kapısı açık bir oda farkettim ve içeri girdim. Karanlıktı... Kapı ardımdan kapandı. Köşeye sıkışmıştım. Geçmişime teslim olma vakti gelmişti. Damarlarımda ki kanın çekildiğini hissediyordum. Aldığım nefesler düğüm oluşturmuştu ve beni boğuyordu. Bağırmak istiyordum ama dilim adeta zehire bulanmış mürekkep gibi içimi yakıyordu. Her ağzımı açtığımda o zehir içime akıyor ve geçtiği yerleri kendiyle beraber yok ediyordu. Herşeyi çok net duyuyordum. Makine sesleri geliyordu. Odanın içinde yürümeye çalışıyordum ama hareket edemiyordum. Ayağım zincirlenmişti. Bir kadın sesi yankılandı kulağımda. Hemen ardından bir yatak belirdi ve içinde bağıran bir kadın. Kadının yüzünü tam seçemiyordum.
-'Senin yüzünden!' Diye bağırıyordu. Acı içinde kıvranıyordu resmen.O da ne? Yanında da bir doktor vardı ve sanırım doğum yapıyordu kadın. Bir türlü doktorun ve kadının suratını tam seçemiyordum. Kadın avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Doktor kadına sakinleşmesi için bişey söylüyor ve yapması gerekenleri anlatıyordu. Kadın ise sadece bağırıyordu. Bir süre sonra sesi kısılmaya başladı.
-'Hayır,sakın ölme! Sakın gözlerini kapatma. Seni de bebeğini de yaşatacağım. Söz veriyorum.' Diyordu doktor kadına. Kadın ise iyice kısılmış olan sesiyle:
-'Bebeğimi yaşat Ömer.'diyordu ardarda.
Ve aniden bir bebek çığlığı belirdi kulaklarımda. Doğum gerçekleşmişti. Bebeğin o tiz sesi odayı dolduruyordu. Doktor hemen bebeği odadan çıkardı ve iki dakika sonra tekrar odaya geldi. Bebek yoktu yanında.Kadın ve adamın suratı biraz daha belirginleşmeye başladı. Ama halâ kim olduklarını çözemiyordum.
-'Özür dilerim Nazlı. Beni affet.'diyordu adının Ömer olduğunu öğrendiğim doktor.
-'Elif'ime iyi bakın olur mu? Dedi Nazlı. Gözümdeki görüntü netleşmişti.O kadın...
Nazlı..
Annem!
O kadın annemdi. -'Elif'ime iyi bakın.'demisti ve gözlerini ebediyete kapatmıştı. Göz yaşlarım benden habersiz bir şekilde akıyordu. Içimde ki acı daha da çoğaldı. Asıl şimdi nefes alamıyordum. Katilim ben.. Annemin katili! Ölümüne ben sebep olmuştum. Resmen annemin katiliydim. Aniden yere düştüm. Bacaklarım hareket yetisini kaybetmişti. Bağırmak istiyordum,deli gibi ağlamak... Ayağa kalkmaya çalıştım ve 3. deneyişimde başarılı olabilmiştim. Yatağa doğru yürümekte zincirlerden dolayı zorlansam da sonunda varabilmiştim. Nazlı ölmüştü. Annem ölmüştü ...Gözünde yaş vardı. Doktor da yanı başında, alnını kadının avuçlarına dayamış bir şekilde derin derin iç çekerek ağlıyordu. Kadının vücudu ter doluydu. Ecel terleri dökmüştü. Benim gibi bir katil bırakmıştı bu dünyaya ve ruhu bedenine rest çekmişti. Gözlerim doktora kaydı ve bir süre gözlerimi kırpamadım. Resmen olduğum yere çivilenmiştim. Doktorun yüzü babamın yüzüne benziyordu. Hatta dur, bu babamdı. Ama nasıl? Babam doktor değildi ki,ya da önceden öyleydi. Bilmiyorum.
Sesler boğuk boğuk gelmeye başladı. Konuşulanları anlayamıyordum. Oda da ki lamba aniden söndü. Sesler kesildi. Bir kapının açılıp kapanma sesi geldi. Sonra bir kapının daha. Ardından bir kapının daha... ve en son bu odanın kapısı açıldı. Bir süre sonra bir adam belirdi kapının hemen önünde. Gördüğüm ve anladığım kadarıyla nefes nefeseydi. Elinden yere doğru birşeyler damlıyordu. Bana doğru adımlar atmaya başladı. Bacaklarımda hâl kalmadığı için sadece korku dolu gözlerle onu izledim. Hemen önümde durdu ve durduğu an ışıklar açıldı. Gözlerim acıyordu ve istemsiz bir şekilde yaşlar boşalıyordu ipini bıraktığım uçurtmanın eteklerine. Zaman durmuştu. Adeta beynimde akrep ve yelkovan kavga ediyordu. Adam yere çöktü ve ıslak olan eli çenemi kavradı. Gözlerim direk adamın gözlerine kaydı. Ve bilmem kaçıncı bir şok daha.
-'Sen iğrençsin,her şey senin yüzünden. Annenin ölümü ve babanın meslek değiştirmesi de senin yüzünden. Insanlara iyi gelmiyorsun. Varlığın ve yokluğun arasında ki tek fark; varlığının acı vermesi. Senden nefret ediyorum. Seni seven insanların kıymetini bilmiyorsun. Şimdi de senin gibi olan insanları öldürdüğüm şekilde seni de öldüreceğim.'
Nutkum tutulmuştu. Cevap bile veremedim. Bunları bana söyleyen Levent'ti. L-E-V-E-N-T.
Tek kelime dahi edemiyordum. Belki kendimi zorlasam konuşabilirdim. Tüm gücümü topladım ve dilime yol açtım. Sonunda çıkışa ulaşmıştı:
-'Levent!'
-'Sus konuşma. Seni geberteceğim.' Dedi ve arka cebinden kanlı bir bıçak çıkardı. Neler olduğunu anlamadım ama bir anda suratında ki ifade değişti.Bir adım geriledi ve
-'Seni seviyorum.' Dedi. Bu ne yapıyordu böyle. Beni öldürecek. Ne sevgisinden bahsediyor bu. Tam bıçağı havaya kaldırdığında bir kol beni kenara çekti ve koşturmaya başladı. Kafamı elin olduğu yöne çevirdiğimde,kolumu tutan kişinin Eylül olduğunu farkettim. Biraz boş koridorda koştuktan sonra durduk. Nefes nefeseydim. Her tarafım terden dolayı sırılsıklam olmuştu.
-'Uyan Eylül.'dedi. Beni sarsmaya başladı. Sarstı..Sarstı..Sarstı...
☆☆☆☆Çığlık atarak uyandım. Kolumda bir ağrı hissettim. Ağrının sebebi Eylül' ün beni uyandırmak için sıktığı parmaklarıydı.
-'Kızım uyandın sonunda. Bağırma seslerinle uyandım. Iyi misin?'
-'Değilim. Çok kötüydü Eylül, çok kötü. Artık dayanamıyorum. Uyuyamıyorum.' Kendimi Eylül'ün kollarına bıraktım ve uzun zamandır içimde tuttuğum acıyı ,göz yaşlarım aracılığıyla serbest bıraktım. Ruh halim berbattı. Beynim karmakarışık.
.
Duş aldıktan sonra kıyafetlerimi giydim,rimel ve dudak nemlendiricisiyle makyajımı tamamladım. Hala kendimi çok yorgun hissediyordum. Telefonumu hırkamın cebine atıp odadan çıktım. Eylül mutfakta kendine kahvaltı hazırlıyordu. Mutfağa girip su içtim. Yemek masasının üstünde Eylül'ün kitaplarını görünce dünkü mektup aklıma geldi. Hemen mutfaktan çıkıp mektubu almaya odama gittim. Camın yanında ki masanın kenarında duruyordu. Hangi ara oraya koydum bilmiyorum. Mektubu elime aldım ve aşağı indim. Eylül'e hoşçakal dedikten sonra spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve evden çıktım. Henüz 1-2 adım atmıştım ki karşımda Ahmet'i görmemle olduğum yerde kalakalmıştım. Beni görünce hafif bir tebessüm etti ve yanıma gelmeye başladı. Bende ona doğru bir kaç adım attım ve ortada buluştuk.
-'Merhaba Elif Hanım. Nasılsınız?'
-'Iyiyim Ahmet. Sen?'
-'Ben de iyiyim .' Dedi ve gözleri elimde ki mektuba takılı kaldı. Bir an da suratında ki rahat ifade yerini gerginliğe bırakmıştı.
-'Hayırdır,burada ne işin var? Yoksa evin buralarda mı?' Sorduğum soruyu ilk başta duymadığını sandım ama gözlerini mektuptan çekip bana odaklandı.
-'Ben sizin için gelmiştim.'
-'Anlamadım?'
-'Mektubu sanırım henüz okumadınız.'
-'Bana mektup geldiğini nerden biliyorsun?'
-'Çünkü ben kutuya bıraktım ve bugün de mektuba ulaşıp ulaşmadığınıza bakmak için geldim. Okudunuz mu?'
-'Allah allah. Neler oluyor Ahmet?'
-'Mektubu anlaşılan okumadınız. Acaba mümkünse şu an okur musunuz?
-'Evet okuyamadım. Şimdi mi okuyayım,burda?'
-'Evet şimdi Elif Hanım. Isterseniz benim arabaya geçelim orda okuyun.'
Biraz tereddüt etsemde kabul ettim ve arabaya geçtik. O sürücü koltuğuna bende yanında ki yolcu koltuğuna oturdum ve mektubun zarfını yırtmaya başladım. Ne yazdığını çok merak ediyordum. Bana saatler gibi gelen zarfı açma faslından sonra nihayet okumaya başlayabildim:Elif;
Uzun zamandır yanında değilim. Öyle bir anda söylenemeyecek bir nedenden dolayı uzaklaşma kararı aldım. Sana herşeyi zamanı geldiğinde anlatacağım ama şimdi çok berbat bir haldeyim ve sana çok ihtiyacım var. Nolur yanıma gel. Gerçekten sana çok ihtiyacım var. Seni bekliyor olacağım.
Levent...Okuduklarım karşısında gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Şu an ciddi anlamda ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Kalbimde bir ağrı hissettim. Aşk acısı çektiğimiz zaman olan acıdan bahsetmiyorum. Hani şöyle anlatayım;Uzun yolda tek başına yürürken yolun karışısında biri belirir ve yanına gelir. Ardından sana öleceğini söylemesi gibi bir korku bu. Kesin değil ama korku dolu. Kafamı yan tarafa çevirdiğimde Ahmet'in bana baktığını gördüm. Ne yapacağımı merak eder gibi bakıyordu. Gözüm tekrar mektuba kaydı ve sağ alt köşede bir adres vardı. Mektubu Ahmet'e uzatarak
-'Neresi burası?'dedim.
-'Burdan tahminimce 4 saat uzaklığında bir dağ evi. Levent Bey orda. Seni bekliyor ve ciddi manada sana çok ihtiyacı olduğunu söyledi.'
-'Şu an bunları sorgulamayacağım. Sonuçta 4 saatlik bir yolculuk bizi bekliyor. Noktasından virgülüne kadar,herşeyi bana ayrıntısıyla anlatacaksın. Hadi gidiyoruz.'Dediklerim karşısında bende kısa çaplı bir şok yaşadım ama belli etmemeye çalıştım. Aynı durum Ahmet'te vardı sanırım. Hiç sorgulamadan gaza yüklendi ve yollar ayağımızın altından akmaya başladı. Neden gidiyordum, bana neden ihtiyacı olsun ki? Bu tür soruları beynimdeki raflara koydum, temiz bir kağıt ve kalem çıkardım. Yeni hikayemi yazmaya başlayacaktım. Beynimde ki kütüphane hazırdı. Sıra kalbimde ki odacıklara geldiğinde biraz tereddüt ettim. Umarım yanlış bişey yapmıyorumdur.... Kafam karmakarışık,darmadağınık bir haldeydi. Sanırım kafamı toplamam baya uzun sürecek. Tek başıma başarmam çok zor gibi geliyordu bana ama daha önce de tek başıma yaptım. Şimdi de yapabilirdim değil mi?
Okuduğunuz için teşekkürler:)
Bölüm hakkındaki fikirlerinizi bildirirseniz sevinirim♡

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmek İsterdim Sana Sarıla Sarıla..
Romance"Her kayan yıldızdan sonra seni dilemekten bıkmadım. Ama sen bende dilenecek bi 'sen ' bırakmadın."