Ilk Cinayet

359 14 7
                                    

Ayaz hırsla cesedin suratına vurmaya devam ediyordu. Öldüğünden emin olmasına rağmen kendini durduramıyordu. 

Cesedin düz sarı saçları parlamaktan yoksun, Baygın gözlerinde artık yaşam belirtisi okunmuyordu.

Hiçbir insan sırf karşısındakine çocuk muamelesi yaptığı için öldürülmeyi hak etmezdi ama etmişti.

Hırsını alınca vurmayı kesti nefes nefese cesedin üstünden kalktı. Ellerindeki kanı temizleyecek bir şey bulmak umuduyla etrafına bakındı. Suçuna tanıklık eden ormandan bir kaç yaprak aldı. Bu onu idare ederdi. Ellerini sildikten sonra cesedi ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı.

Düşünceler beynine hücum ederken aynı anda bir sürü şey düşünüyordu. Çok fazla şey hissediyordu. Belki de bu yüzden hissizleşiyordu.

Bir yere oturup düşünmeye karar verdi. Yarım saat sonra kahve almak için doğruldu. Biraz kafein onu kendine getirirdi. Ceset bekleyebilirdi.

Arabasını es geçerek yürümeye başladı. Hava soğuktu aynı zamanda sıcaktı da. 100 metre ilerde bir benzin istasyonunu olduğunu hatırlıyordu. O tarafa doğru ağır ağır yürümeye başladı. Hava soğuktu ama adrenalin onu sıcak tutmaya yetiyordu.

Benzinliğe ulaştığında kimseyi göremedi. Tam gitmeye karar verdiği anda arkasından bir ses ona engel oldu:

"Buyur genç adam."

"Ben bir kahve alabilir miyim? Sert bir kahve." dedi. Hala pembelikler olan ellerini ceplerine sakladı. Uyku sersemi olan adam fark edecek gibi değildi zaten. Yaka kartından adının Sabri olduğunu öğrendiği adam yaklaşık kırk yaşındaydı. Belki kırk beş.

"Tabi tabi. Kusura bakma içerdeydim televizyon başında içim geçmiş. Havalarda soğuk malum. Burda da oturulmuyor ki. Kaç defa dedim bunla-"

Bundan sonrası Ayaz için gereksizdir. Ayaz genelde çok konuşmaz, konuşan insanları da sevmez.

Kahvesini alıp parasını uzattıktan sonra nazikçe teşekkür edip ayrıldı.

Ormana geri döndüğünde cesetin eksikliğiyle şok oldu. İlk önce yanlış yerde olduğunu sandı ama değildi. Arabası ordaydı. Ceset yoktu. Etrafa bakındı. Ne bir kan izi ne de ceset... Sanki biri gelmiş onun yerine her şeyi temizleyip gitmişti. Ama böyle bir şey olması imkansızdı. Hem böyle bir şey olsaydı arkada iz bırakmaz mıydı? Bunları daha sonra düşünmeye karar verip arabasına atladı.

Eve döndüğünde ilk iş üstünü çıkartıp, sıcak suyun altına kendini attı.

Yatağa yattığında ertesi gün okul olduğunu hatırlamak rahatlamasına hiç yardımcı olmuyordu.

Sabah okula ulaştığında ilk ders bitmek üzereydi. Pek umursamadı. Hocadan azar işitmektense arabada dersin bitmesini beklemek daha mantıklı geldi.

Okulda arabası olan tek öğrenci Ayazdı. Eğer sınıfta kalmasaydı şimdi üniversitede olabilirdi.

On dokuz yaşında olduğu için ehliyeti olan tek öğrenci oydu. Hocalar defalarca okula böyle gelmemesi gerektiğini söylemesine rağmen umrunda değildi.

Zil ilk dersin bittiğini haber verirken çantasını alıp arabadan indi. Kaçırdığı dersin ne olduğunu düşündü ama hatırlayamadı. Sınıfa ulaştığında sınıfın çoğu yoktu. Büyük ihtimal kantin ya da bahçedeydiler. Sınıftaki sessiz çocuk kitap okuyordu. Ne okuduğunu soracaktı ama vazgeçti. Boş olan sırasına oturdu. Öğrenci ziliyle birlikte sınıf dolmaya başladı.

Ders her zaman ki gibi müthiş sıkıcı geçti. Ayaz 2. ders yani teknik olarak 3 ama Ayazın 2. dersinde uyudu. Son derse kadar. Kalktığında zamanın bu kadar hızlı geçmesine ve bu kadar uzun süre uyumasına şaşırdı. Kimse onu neden uyandırmamıştı? Düşününce sorunun cevabı gereksiz olduğuna karar verdi. Zaten kendini bildi bileli görünmez gibiydi. Hep böyle yaşamıştı. Hayalet rolüne alışıktı. Hatta benimsemişti.

Kitap okuyan sessiz çocuk dışında herkes çıkmıştı. Çocuğa aldırmadan sınıftan çıktı. Dışarı çıkınca yağmur yüzünü ıslattı. Arabasına doğru yürüdü. Sonra vazgeçip yürümeye başladı. Yağmurda yürümek hep hoşuna giderdi.

Cebinden telefonunu ve kulaklığını çıkardı. Kulaklığı yine cebinde biriyle yiyişmiş gibi karma karışıktı. Kulaklığını çözdükten sonra kulağına taktı. Never Too Late eşliğinde yürümeye başladı. Caddedeki insanları izleyerek yürüyordu. Okuldan çıkan bir çok kişi yürüyordu. Kimisi yağmurdan kaçıyor kimisi tadını çıkarıyordu.

Okuldan bir kaç erkek şakalaşarak yürüyordu.

Kitap okuyan çocuk şapkasını kafasına geçirmiş ağır ağır yürüyordu. Sahi bu çocuk ne ara buraya kadar gelmişti?

Okulun havalı ve makyaj bağımlısı bir kaç kız kafasına kitaplarını tutmuş servislerine koşuşturuyordu.

Ayaz insanları izlemeyi sever. Onları izlerken habersiz yaşamlarına dahil olmuş gibi hisseder. Ama asla tam olarak dahil olamazdı. Bazen kendi hayatına bile dahil olamayan biri başkasının hayatına nasıl dahil olabilirdi?

Bir süre sonra onu gördü. Yeşil gözlü kızı.Levla'yı.

Gerçekten hayatına dahil olmak istediği kişiyi.

Yağmurda yürüyor kulaklığındaki müziğin ritmiyle yürüyordu. Ayaz müziğini duymasada müziğe uygun yürüdüğünü fark ediyordu. Belki de hissediyordu. Uzun süre onu izleyerek yürüdü. Onsuz onunla yürümek gibi bişeydi bu. Ama hoşuna gitti. Çünkü ilk defa onunla bir şey yapıyordu. Yani tek taraflı olarak. Aslında beraber yürümüyorlardı ama bu bile hoşuna gitmişti. Hayalet olmanın 1. güzel yanı fark edilmez olmaktı ve bu bazen gerçekten işe yarayabiliyordu.

Ne kadar geçtiğini kestiremediği bir süre sonra evine geldiğini anladı ve onun eve girdiğini görünce geldiği yoldan dönüp kendi evine doğru yürüdü.

SoğukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin