Bölüm 4: Tanımak

945 44 2
                                    



Mevsim rüzgarları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım
Çocukluk rüyalarım
Şeytan uçurtmalarım

Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada
Sanki sevdiklerim hayattalarken hala

Kollarında ağlayan kızın varlığını hissetti, gözyaşlarını, hayallerini, kırıklarını... Parmakları unuttuğu besteleri çaldı sarı saçların arasında, kalbi ilk defa uyum sağladı birisine. Matbaayı kızın hıçkırıkları doldurdukça onun sesine ayak uydurdu. Başka bir ses daha vardı matbaada, iki bedenin de henüz duyamadığı. Yalnız kalplerin ayak sesleri yankılanıyordu gecede.

Ne kadar saattir o haldeydiler ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu. Sanki zaman bir kum tanesi gibi nokta nokta düşüyordu camın üstüne... Zaman, cihan, yaşam hepsi anlamsız birer boşluktan ibaretti şimdi gözlerinde. Sebebi neydi bu boşluğun ? Kollarını dolduran mı ? Suçluluk mu ? Yalan mı ?

Yavaşça geriye çekildi bedeni. İstemeden, istemeyerek. Hâla ellerinde olan ellere baktı. Ağlamıyordu artık, kanlı gözleri kalmıştı geriye:

-"Hasan'la ne vakit tanıştınız ?"

Yutkundu Hilâl, sesinde artık söyleyemeyeceği sözler vardı:

-"İzmir'e geldiğim gün, trendeki bir yunan askerine karşı çıkınca duydu sesimi. Sesimi ilk duyanda o oldu zaten. Beni ilk gören, ilk duyan..."

Bakışları kızıl gözleri buldu:

-"Peki ya sen ? İsmin gâvur ismi, konuşman bozuk...Rum desen değilsin. İlk karşılaştığımızda anlamıştım bunu. Peki sen kimsin ? Kimsin, niye silah tutuyorsun bu savaşta ?"

O an ilk defa doğruları anlatmak istedi karşısındakine, yüklerinden ayrılmak. Yapmadı, Ares'in kılıcı değildi belki de ama eğmedi başını:

-"Bir vatanım yok benim. Annem türk, babam yunan. Annem sevdi, babam yandı. Geriye ikisinin külleri kaldı bana. Abimin hayaletiyle büyüdüm. Bir yangında, yunanlıların çıkardığı bir yangında ölmüş...O yangından sonra bir daha kimseyi sevmediler. Ben büyüdüm. Büyüdükçe daha çok korlandı öfkem. Hasan abim oldu, babam oldu."

Uzun bir sessizlik oldu. Her şeyi yutan, çığlıklar atan bir sessizlik. Kelimeler sustu, sessizlik konuştu. O kadar çok konuştu ki yoruldu. Hilal'in sesi böldü onu:

-"Yarayla alay eder yaralanmamış olan.
Bak nasılda sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden."
Sheakspeare'in dizelerini tamamladı Leon'un sesi:

-"Sen çok daha parlaksın çünkü
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
Sen aydınlatırsın geceyi. "

Bakışlarında ne gizliydi Hilal'in. Korku mu ? Beklenti mi ? :

-"Sheakspeare. Aşkla alay eden aşık yazar."

-"Aşkla alay ettiğini nerden çıkardın ?" Tırnaklarının kenarlarına baktı, onlarla oynarken anlatmaya devam etti:

-"Romeo aşkından ölürken ilk gördüğü kıza aşık oldu da ondan. Julilet'se sadece kurtulmayı diliyordu Paris'ten. Aşkın bundan daha büyük ve daha güçlü olduğuna eminim." Hilal'in mavi gözleri merakla bakıyordu ona, anlatacaklarını:

-"Halit İkbal mesela...Hiç aşkı tasvir etmedi bir yazısında, bir ağacı anlatmadı. Tek bildiği ölüm sözleri söylemek." Şimdi karşısındaki o inatçı kızdan eser yoktu karşısında, sorguluyordu onu. Anlamaya ve daha çok anlandırmaya çalışıyordu

-"Aşk mı ?" Onaylarcasına cevapladı onu:

-"Aşk." Hilal eğilerek daha çok yaklaştı ona:

HainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin