Bölüm 5: Maske

750 41 14
                                    


Bana aldanmayın!
Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.
Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum,
Ve,
Hiçbiri ben değilim...

Ya başkaları görürse iç dünyamı...
Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte,
Maskelerimi onun için takarım...
Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım...
Onlar,
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden...
Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak kuruyacak gerçek ben...
Ve,
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni...
Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme...
Ben çevrendeki
Her erkek ve kadınım...
Maske takan her insanım
-Charles C. Finn

Sahafın içi hem nemli hem de karanlıktı, sessizlik hakimdi dükkana. Sessizlik ise başkalarına aitti. İçerde uyuyan sarı kediye aitti mesela, boya tüplerine, kitapların tozlu raflarına... Anthea endişeyle seslendi içeri, Hilal burada olamazdı ya:

-"Hilal ! Hilal, burda mısın ?" Sessizliğin içindeki çırpınışı cevapsız kalıyordu, kelimeler yankılanıyor ve Anthea'nın korkak bedenine geri çarpıyordu:

-"Hilal ? Bak benimle latife ediyorsan komik değil ! Çık artık nerdeysen."

Sesi boşlukta geziniyor, rafları, tuvalleri, kedinin tüylerinin arasında dolaşıyor ama bir cevap alamıyordu, bir kaç adım daha atarak gıcırdayan parkelerin üstünde ilerledi. Belki de uyuya kalmıştır diye geçirdi aklından. Adımlarını karanlıktan fırlayan bir beden engelledi, adamın sesi soğuk rüzgarlar gibi sertti:

-"Gecenin köründe ne işiniz var burda. Çabuk çıkın dükkandan yoksa inzibatları durumdan haberdar edeceğim."

Karanlığın bir palto gibi sakladığı adamdan korkmak yerine daha çok yaklaştı Anthea. Gitmeyecekti, arkadaşını bulana kadar bir yere gitmeyecekti. Hem kim bilebilirdi bu adamın Hilal'e bir şey yapmadığı. Tanrı korusun diye geçirdi aklından zira öyleyse kendi ellerinden tadardı ölümü. Elbisesinin altında duran hançerin soğukluğu bu defa tenini yakıyordu. Gerekirse uçmaya hazır bir ejder gibi yerinde bekliyordu.

Kelimelerin üstüne basa basa konuştu:

-"Arkadaşım en son buraya uğradı lakin geri dönmedi. Gördüğüm kadarıyla Atıf Ağabey de burada değil. Peki sizin ne işiniz var burada ?"

Karanlık bir kaç adımla sıyrıldı bedenden, şimdi Anthea'nın elinde duran mum ışığı aydınlatıyordu yüzünü. Kahverengi gözleri içinde sarılar, turuncular besliyordu. Ona bir renk ile seslenmek mümkün gelmedi ilk önce sonra Eleni'nin dükkanında gördüğü o taşlar geldi aklına kehribar... Kehribar gözlere sahipti, duyguların içine hapsolduğu, bakışlarının o noktaya mığladığı gözler...

Kendi gözleri yüzünü inceledikten sonra ellerini gördü, renklerin hakimiyet kurduğu teninin her parçasında türlü renkler dans ediyordu. Resim mi yapıyordu ? :

-"Sahafa yeterince sık gelmiyorsunuz galiba, zira bebekliğimden beri burda yaşar burda çalışırım. Aradığınız arkadaşınızın ismi ne idi ?"

Kızın yüzünü aydınlatan mum ışığının sobelediği gözlerini inceledi. Kahverengiydi, doyumsuz içine her şeyi çeken doyumsuz bir kahverengi. Odada ne var ne yoksa içine çekiyordu sanki gözler. Teninin üstünde ışık dans ediyordu. Gözlerinde korku ve endişe gizliydi. Güldüğünü hayal etti. Gülmek ne çok yakışırdı şimdi korkuyla titreyen dudaklarına. Resmini çizmeliydi, boyalarda eşlik etmeliydi ona:

HainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin