Yine uzun zaman önce yazdıklarımdan umutsuz kalanlara nefes olsun diye.
İzmir sessizdi, giden gelmeyeceğinden, kalan beklemeyeceğindendi belki bu sessizliğin sebebi. Bulutlar dağılmış, güneş bir köşede sıkışıp kalmıştı. Batıyor olmasına karşın aydınlıktı gökyüzü. Turuncu, sarı, kırmızı.... ne kadar renk varsa ele geçirmişti hepsi gökyüzünü. Her biri bambaşka noktalarına kuruyordu hakimiyetini.
Hilal tepede esen rüzgarını ciğerlerinin en derinlerine çekti, rüzgarın içindeki acıyı, kederi, sevgiyi, umudu...Ağaçlarda sallanan yapraklar birbir susuyordu sanki. Yanında duran Leon'a çevirdi yüzünü. Şimdi ayrılıyorlar mıydı yani ?
Gitmezdi, onu karanlığın içine bırakıp gitmezdi, yapmazdı bunu değil mi ? Onu nefessiz, dilsiz...Onu ölü bırakmazdı burada. Onsuz vatanı bile gurbet geliyordu gözüne. Mavi gözleri o kahverengilerin içinde inatla aradı cevabını. Fakat aradığı hiçbir şey yoktu gözlerde. Sadece acı yayılıyordu dört bir yana.
Ellerinin korkakça da olsa onun ellerini bulmasını bekledi. Tenini bir daha tanımayı, dokunuşlarını ezberlemeyi bekledi. Teninin tenine her değişinde alevlerde kaybolan benliği bir kez daha savruldu tepedeki küllerle.
Sesi çıkmaya itiraz etti başta lakin en sonunda yüreğine karşı koyamadı. Bülbülün çırpınışı gibi çırpındı durdu kalbinin kanatları, ne yazıktır ki uçup konamadı gülün yanına:
-"Şimdi gidiyor musun ?"
Bunun bir soru olmadığı aşikardı her ikisi içinde. Kalamayacağını biliyorlardı ama "Kal." diye yalvaramayacağından defalarca sesleniyordu ona. Farklı kelamlarda farklı suallerde. Bir tek ikisi olsa yeterdi geceye. Ellerini kavramış elleri avuçlarına gizledi Leon. Yüzünü güneşe dönen bir çiçek gibi döndü Hilal'e. Tek fark o geceleri açıyor, ayla beraber büyüyordu karanlıkta. Demeter'in bahçesinden değil, Artemis'ten biri yapıyordu bu onu. Gözlerinin içindeki tüm acıyla ve umutla seslendi Hilal'e yüreği:
-"Sen de gel. Vatanını orda da kurtarabilirsin, yazılarını orda da basabilirsin. Yeter ki benimle gel." Benimle gel, gel ki nefes alabileyim orada, senden uzaklarda...
-"Kaçamam Leon. Vatanımı kurtarsam, ailem... Onlar ne olacak ? Bırakamam onları, onlara bunu yapamam. Hem ailemin kaçarsam yiyeceği damga..." Başını olumsuz anlamda salladı yeniden:
-"Olmaz Leon. Bunu isteme benden. Belki, belki evlenebilsek... ama olmaz senden ne din değiştirmeni isteyebilirim ne de böyle bir şeyi annenden gizlemeni." Bakışları onun gözleriyle buluştuğunda hemen kaçırdı onlardan, toprakla buluşturdu. Nafile çabası bir sonuç elde edemedi. Ha Leon'un gözleri, ha onun gözlerine renk veren bu toprak. Bir fısıltı gibi çıktı sesi:
-"Bi..Bizim için bir yol yok. Lakin yine de ne olursa olsun beklerim ben seni burada, sen gelmesen dahi... mezarıma senin gözlerine renk vermiş bu toprak atılana kadar beklerim seni. Sonraysa bambaşka diyarlarda kavuşmayı bekler benliğim. Seni orada bulana kadarda sana bağlandığım zincirlerle beraber gezinir durur ruhum bütün evrende." Elleri birbirlerine daha çok karışırken Leon bir buse bıraktı Hilal'in alnına, sonra saçına, sonra boynuna... Hilal'in kapanmış gözleri, boynuna çarpan nefeslerle beraber titredi. Nefesleriyle beraber mühürledi Leon sözlerini
-"Evlen benimle o vakit. Hiç bir dine bağlı kalmadan. Tanrı görmüyor mu bizi ? Çektiğimiz acıları, verdiğimiz hayatları ? Ruhlarımız bilsin bir ömür bir olacaklarını, bedenlerimiz, yüreklerimiz... Ay ve Güneş'in haberi olsun düğümümüzden, tanrı görüyor bizi, duyuyor, biliyor... Evlen benimle Hilal. Sen Ay'ım ol gecemde, Güneş'im ol sabahımda., ömrüm ol, nefesim, ruhum... Evet diyerek karım ol." Nefes nefese kalmış sevgilisinin boynuna bir öpücük daha bıraktı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hain
Fanfictionİki kalp, iki düşman... Gece ve Gündüz. Ay ve Güneş. Peki ya her şey farklı olsaydı ?