Bölüm 11: Yolculuk

711 22 18
                                    

Şimdi memleketine gidiyor olmanın hüznü vardı üstünde:

-"İzmir bizi bekliyor kumandan." diyerek seslendi dümendeki kaptana.

...

Odanın içi sessizdi, Azize Hanım her zamanki gibi hastaneye gitmeden önce kahvaltıyı hazırlamış ev ahalisinin uyanmasını bekliyordu. İçeriye bir defa daha seslendi:

-"Kalkmıyor musunuz uykucular ?"

Sorusuna cevap alamayınca iç çekip ocakta pişen sucuklu yumurtayla ilgilenmeye devam etti. Sucuğun kokusu da uyanmalarını sağlamazsa elinden ne gelirdi ki ? Mutfağın tezgahında duran çerçeveye gitti eli. Bakımlı, neredeyse üstünde tozdan eser bulunmayan eski bir çerçeveydi. İçindeki resme baktı uzun uzun...Eşi, ruhu, vatanı...Cevdet'i. Kadının her şeyi vardı resimde. Dolan göz yaşlarına aldırmamaya çalıştı önündeki ocağa dikti gözlerini. Gözlerinden intihar eden iki damla yaşa aldırmamayı öğreneli 7 sene oluyordu.

Toprağın mutluluğunu gömmesinin üstünden tam 7 sene geçmiş ve ona gidecek yer dahi bırakmaya lüzum görmemişti. Bir kaç damla yaş daha firar ederken gözlerinden arkasından sarılan kollarla beraber hızlıca toparladı kendini:

-"Günaydın sultanım." 

Yanağına kondurulan sevgi dolu buseyle kadın neden hayatta kalmaya dayandığını yeniden hatırlattı kendine. Kızının minik suratını avuçlarının arasına aldı, burnuna küçük bir öpücük bıraktı:

-"Günaydın meleğim, ablan nerde ? Uyuyor mu hâlâ ?"

Hilal iç çekerek demlikteki çayı bardağına koydu:

-"Bilmez misin Yıldız Hanım ve güzellik uykusunu...Güzelliği batsın."

Sorusuna pişman bir şekilde ellerini havluya sildi Azize:

-"Ben uyandırayım küçük kargayı da..Hilal, kızım sen de yumurtayı koy masaya. Babaannen nerede o da mı uyuyor ?"

Azize çoktan karanlık koridora karışmışken Hilal'in sesi yankılanarak kayboldu karanlıkta.

...

İzmir'in aydınlık sabahında denize bakarak kahvaltı ediyordu iki genç. Kordon kıyısındaki banklardan birini bulmuş ellerindeki boyozları yiyerek kutluyorlardı günün doğuşunu. Tabi buna kutlama denirse.

Boran sabahtan beri açmamıştı ağzını. Bir gariplik seziyordu sanki Leon bakışlarında, daha fazla dayanamayınca sessizliğe kolunu Boran'ın omzuna atarak işaret etti denizi:

-"Fuzuli der ki boş yere canı yanmaz insanın; ya bir eksiklik vardır geleceğe dair ya da bir fazlalık geçmişten gelen. Nedir senin içini kasıp kavuran fırtınanın sebebi ? Şu ufkun çizgisine dizilmiş kara gemiler mi ? Yoksa bambaşka sebebi mi var böyle uzaklara dalıp dalıp kayboluşunun."

Denizin tuzlu havasını en derinine kadar çekti Boran. Neyi vardı sahi ? Neydi onu bu suskunluğa sevk eden. O davetten beri sesliğe gömülmüştü. Ancak kitap satırları arasında diniyordu suskunluğu bir de..bir de çizdiği son resmi izlemek. Denizin üstündeki dalgalar nasıl da hatırlatıyordu onun saçlarını.. Kafasındaki düşünceden uzaklaşmak istedi zihni. Savaş söz konusuyken böyle bir şey imkansızdı. Leon'un yüzüne çevirdiğinde gözlerini yeniden iğrentiyle doldu bakışları. İnsanların yüzüne bakarak bu kadar kolay yalan söylemek mümkün olmamalıydı. Sesini içindeki bütün suçlamalardan arındırarak geride sadece kalkanlarını bıraktı:

HainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin