hatalarım varsa kusura bakmayın, iyi okumalarr ;)
Elbette en yakınım ve aynı zamanda biricik pasaklı arkadaşım olan Jongin'den hiçbir şey saklayamadığım için akşam odaya gider gitmez anlatmıştın Minseok ile aramızda geçen konuşmayı. Beklediğim gibi en yakın arkadaşım benim tarafımda olmuş, söylediklerimin hepsine hak vermişti ama ben bir türlü kendime hak veremiyordum... Emin değildim, bir an doğru yaptığımı düşünüyordum, diğer an ise işleri daha kötü yaptığımı. Öyle bir ikilemin içine düşmüştüm ki bir türlü bundan kurtulamıyordum.
Yapılacak bir şey yoktu fakat ben ne yapacağımı bilmiyordum, bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum ama yoktu ki! Saçma salak bir durumun ortasına düşüvermiştim, en kötüsü de gittikçe batmamdı. Minseok'un söylediklerini düşünmemek için adeta kendimle savaşıyordum çünkü eğer söylediklerini düşünmeye başlarsam odalarının kapısında bitmem an meselesi olurdu, biliyordum. Vazgeçmeme ramam kalmıştı ancak etmeyecektim, buraya kadar gelmişken pes edemezdim.
Boşuna mı bir haftadır surat yapıyordum yahu? Bunların hatrına vazgeçmemeliydim.
"Jongin..." Kendi yatağımda yatmış rahatsızca kıpırdanırken diğer yatakta uzanan Jongin'e seslendim, kafasını telefonundan kaldırıp bana 'yine ne var' bakışı attı, ben de ona 'dur anlatıyorum kızma hemen' bakışımla karşılık verdikten sonra konuşmaya devam ettim. "S-Sence Sehun dedikleri gibi kötü hissediyor mudur? Yani... benim gibi midir?"
Evet, şimdi de bunu düşünüyordum. Minseok hyung kafamı öyle bir karıştırmıştı ki kendimi düşünmekten alamıyordum, daha doğrusu alıkoyamıyordum. Off, ne diye bir anda çıkagelip kafamı karıştırmıştı ki? Ben o gelmeden önce ne güzel (ya tabii, çok güzeldi yahu) geçinip gitmeye çalışıyordum. Bakın, yemin ederim Sehun'u unutmama çok az kalmıştı, Minseok gelmeseydi ooo çoktan unutmuştum ben be! Hep o yerden bitme kaslı çocuk yüzündendi.
Jongin dudaklarını hafifçe büzünce düşündüğünü anladım, düşünürken her zaman dudakları büzülür, gözleri bir noktaya odaklanırdı. Şimdi de aynılarını yapıyordu farkında olmadan. Birkaç dakika sonra dikkatini tekrar bana verdi, omuz silktiğini gördüm. "Bilmiyorum ki," dedi baygın bakan gözleriyle gözlerime bakarak. "Onu çok iyi tanımıyorum, Baek. Sen söyle, kötü hissediyor mudur?"
"B-Ben... ben de bilmiyorum ki... Aslında şimdi düşününce, biraz şey gibi geliyor, daha somurtkan gibi. Ama emin değilim tabii, sağı solu belli değil ki, onu anlamak zor."
Öyleydi, Sehun'u anlamak çook zordu. Sağı solu belli değildi şerefsizin...
"Peki ya... Ya seni geri isterse? Özür dilese barışır mıydın?" diye pat diye sordu Jongin cevabımı merak eden bir ses tonuyla, vücudunu bana çevirince ben de istemsizce yatakta ona doğru döndüm. Bu düşünmeye zahmet edilecek bir konu bile değildi, cevabım asla değişmezdi...
"Barışırdım," derken sesim çok kısıktı, öyle kısıktı ki ben bile duyamamıştım, onun da duymayacağını sanmıştım ama o duyduğunu belli eden biçimde başını sallayınca tekrarlamak zorunda kalmadığım için sevindim.
Ona geri dönmek istemediğim, bana geri dönmesini istemediğim anlamına gelmiyordu. O bana gelmediği sürece ona gidemezdim, gitmezdim, bu yalnızca böyleydi. Bana geldiğinde elbette seve seve kabul ederdim onu, kollarım ona her zaman açktı. Özür dilese aptal gibi de kabul ederdim, beni tekrar üzeceğini bile bile yine kendimi kollarına atardım. Ne yapabilirdim ki? Ben de böyle biriydim... Jongin iyi biliyordu.
"Ben de öyle tahmin etmiştim," dedi Jongin cevabımdan hoşnut olmadığını belirten bir ifadeyle önüne geri dönerken. Sehun Jongin'i ne kadar sevmiyorsa, Jongin de onu o kadar sevmiyordu. Bu gidişle yıldızları hiçbir zaman barışamayacaktı, aynı takımda olsalar bile. Birbirlerini sevmeme nedenleri olduğum gerçeği canımı sıkıyordu. "Hiç değişmiyorsun." diye ekledi gözlerini devirerek, gülmek istedim fakat çıkardığım sesler hiç de bir kıkırdamaya benzemiyordu. Gülmeyi beceremediğimi fark edince sustum bende.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
never let you go // sebaek
FanfictionYağan bir kar tanesi gibi. Camdan bakınca çok masumsun, yaklaşınca soğuksun, dokunursam; erirsin.