Toprağın can yeleği olduğu zamanlardı
Saçlarının, alnında sancak gibi dalgalandığı vakit
Bir namert dokunmadan gölgelenmek istedim
Ellerinin boğumları, sofra gibiydi mesela
Bir ben nasiplenemedim, kim bilir kaç nankörü ağırladın avcunda
Bir pişmanlık teriyle temizlensin istedim kaşlarının ortası
Çiçek olup açmak istedim yıkanmış toprağında
Köklerimin yuvası kirlendi
Başkaları süpürmüş başındaki toprağını ben öpemeden
Kim bilir kaç papatya kızdı sana
Kaç gül solduda gitti mezar başlarına
Kızdırdığın her şey bana geldi
Belkide bu yüzdendi senin acılarının bana kaçışı
Gidecekleri tek yer, benim izbem olsun istediler
Koparmadan kokladım hepsini, sarıp sarmaladım acıtmadan, senden geldiler diye
Biri bıraktı dallarındaki çiçeklerini bardağıma, kalem oldu kağıda dikenleri
Kağıt, kesti elimi; kalem, battı avcuma
Hepsi kızmışta sana, seven bir ben kalmışım; anlamasanda
Yine de kızamadım ne kaleme ne kağıda
Yazdıran sen değildin ki göresin kağıttaki delik deşik yanık yaralarını
Yanan sadece kalem-kağıt değildi;
Kokunun sindiği, elinin dokunduğu dokunamadığı her şeydi aslında
Sönselerde teker teker
Dokunmadığın bir de yüreğim kaldı senin göğsünde, kendime sığdıramadığım; dualalarımın evi
Layenkati bir yangının ortasında gönlüm
Ben açamam yüreğimi başka gözyaşlarına, sönsün diye
Gözlerimse yanmaz zaten bir başka nârda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ KELAMLAR
PoetryKimsesiz kelamlar zincirlendi mürekkebime Beyazlığından siyah sorguya çekilip suçlu ilân edilmiş damlaları. Suçsuzken parmaklık ardında tozlu raflara süpürülüp hastalığa mağlubedilmiş.