5. BÖLÜM

53 17 4
                                    



     Gamze'nin zebra stor perdeyi kaldırırken çıkardığı gıcırtı sesiyle uyandım. Karşımda duvar saati duruyordu. Saat 7'ye 10 vardı. Bugün Matematik sınavı vardı. Stres yapmaya gerek yoktu çünkü Gamze ile birlikte dün akşam çalışmıştık. Yanımda sevdiğim bir arkadaşım ile saat veya yer sıkıntısı çekmeden olmadan çalışabilmek çok güzel ve eğlenceliydi. Hem de çok verimli olmuştu bizim için.

Erken uyandığımız için rahat hareket ediyorduk. Ders programına göre çantamızı hazırladıktan sonra okul üniformalarımızı giydik. Saate baktım, 7.40. vaktimiz vardı ve her şeyimiz hazırdı. Saçlarımızı toplayıp çıktık. –Annem her zaman uzun saçlı bir kişinin işe veya okula gideceği zaman saçlarını sade bir şekilde toplamasının ortamın ciddiyetine uyum sağladığını söylerdi. Ben de annemin sözünü dinliyorum tabi ki...-

Pansiyondan çıkıp kantine doğru yürüyorduk. Arkamızda Asena ve grubu kopya ile ilgili bir şeyler konuşuyordu. Kusura bakmayın, bize laf edene sesimizi çıkarmıyoruz diye böyle haram işlere karşı da masum ayağına yatamayız.

Kantine girdik. Sevim abladan tepsilerimizi alıp bir masaya oturduk. Bir tabakta mis gibi kokan bir omlet, tek kullanımlık tereyağı, bal, reçel, büyük bir bardakta süt, küçük bir kapta 3-5 zeytin, ve taze bir somun ekmek vardı. Kahvaltımızı güzelce yapıp Sevim ablaya teşekkür edip sınıfa çıktık.

Asena ve grubu arka sırada fısır fısır konuşuyorlardı ama ne dedikleri anlaşılıyordu.

"Kızım bak emin misin böyle bir plandan?"

"Tabi ki de! Kesin ve net çözüm..."

"Bak yakalanırsak ben suçlu değilim..."

"Niye lan yavşak?"

"Kızlar bir dinleyin! Bakın baştan anlatıyorum planı. Şimdi öğretmenler odası boş. Nilüfer içeri girecek ve donu yırtık Ahmet Hoca'nın lanet dolabını karıştırıp cevap anahtarını alacak ve cevapları bize mesaj atacak. Okey mi?"

"Okeydir de... Ya yakalanırsak?"

"Orasını da düşündük herhalde... Nilüfer'in ellerine birkaç tane dosya, kağıt falan tutuşturacağız. Sanki bir evrağı öğretmenler odasına koyacakmış gibi... Sonra da tel tokasıyla dolap kilidini açacak ve gelsin kopyacıklar!"

"Kızım Asena valla senden korkulur. Bu kadar senaryoyu ne ara yazdın?"

"Neyse yağcılığı bırak. Hiçbir hoca girmeden bu işi halledelim."

"Okey."

Ne yapacağım ben şimdi? Kafamı kurcalayıp bana en mantıklı olan çözüme başvurdum; müdüre gidip olanları anlatmak. Bir alt kata müdürün odasına hızlı hızlı indim. Bir yandan da sağımı solumu kontrol ediyor, eğer Nilüfer falan beni görürse kesin kafayı sıyırırdım! Allah'a şükür öyle bir şey olmadı. Müdürün odasına girip durumu anlattım ve çabucak öğretmenler odasına girip Nilüfer'i yakalamalarını istedim. O da beni onayladı ve bildirdiğim için teşekkür etti.

Lavaboya girip öğretmenler odasını dikizlemeye koyuldum. Bir yandan da düşünüyorum; bir insan bu kadar mı harama el uzatır? Maalesef hayat gerçekleri böyle... İnsanların gözleri artık öyle bir dönmüş ki, para veya not için suikast düzenleyecek hale gelmişler! Çok kötü bir durumdayız. Onlarla muhatap olmamaya dair kendime söz vermiştim ama söz konusu kul hakkı... Nasıl devreye girmeyeyim?

Okul müdürümüz Mustafa Hoca dediği gibi gidip öğretmenler odasına girip Nilüfer'i yakaladı ve disiplin kuruluna yolladı. Ben de sırıtmadan edemiyordum. Sonuçta muhteşem bir iş becermiştim... İç sesimin konuşması gururlanmamı kesti: "Egon köpürüyor! Altını kıs da taşmasın."

Onlar gittikten sonra ben de sınıfıma çıktım. Kızlara baktım, hararetli hararetli konuşuyorlardı.

"Ya bu kız dolap kapağını kafasına çarptı da bayıldı mı?"

"Kesin eline yüzüne bulaştırdı."

Planları suya düştüğü için sinirleniyorlardı. Bu durum tabi ki de benim hoşuma gidiyordu. Eee, tabi mütevazilik de bir yere kadar...

Alttan alttan sırıttığımı gören Gamze dayanamayıp sordu:

"Yeşim sabahtan beri bu ne şeytan bakışlar? Bir işler çeviriyorsun gibi geliyor bana. Bak başını bir belaya sokma! Sonra kötü olur, içinden çıkamayız, ona göre!"

"Bir iş çevirdiğim yok Gamze'ciğim... Sinirlenme bak bünyene zarar. Rahat ol..." dedim muzipçe.

"Bak neler oluyorsa analt, yoksa kafanı çatlatacağım ona göre."

"Tamam tamam, anlatıyorum..."

Olayı anlattım. Gamze:

"Valla kızım senden korkulur... Böyle bir işi nasıl becerdin?"

"Çok zor değil... Biraz mantık, biraz akıl ve biraz da vicdan gerektiriyor..."

"Biraz ondan, biraz bundan mantığı yani..."

Yanağından makas alıp, "Aynen öyle şekerim." Dedim.

"Gevşeme!"

Ardından Ahmet Hoca içeri girdi ve alelacele sınav kağıtlarını dağıttı. Kızların soru çalma olayını çözmüştüm ama yanlarındaki o lanet telefonları hesaba katmamıştım. Şimdi o telefon işini nasıl çözebilirdim? Mal gibi hocaya "Hocam bu kızlar telefon getirmişler!" diye şikayet edip adımı ispiyoncuya ve kıskanca çıkaramazdım herhalde. Peki ya ne yapabilirdim? Derken, hiç beklemediğim anda, hiç beklemediğim kişi birden hocaya kızların telefonlarını ispiyonladı! Sınıftaki acayip çocuk Abidin, "Hocam, Asena, Merve, Aylin ve Sema'nın telefonları var." Diye ispiyonladı. Kızlar Abidin'e öldürücü bakışlar atıyordu ama onun umursadığı yoktu. Hoca da kızları uyarıp telefonları aldı. Artık kafam rahattı ve sınavım çok iyi geçti.

                                                        *****

     Sınavdan sonra teneffüste bahçeye çıktık Gamze ile. Bir bankta öylesine otururken Doruk adında bir çocuk yaklaştı. Bizim sınıftaydı ve kötü bir niyeti yoktu, az çok tanıyordum.

"Oturabilir miyim?"

"Tabi..."

Biraz öylece oturduk ve ilk sessizliği bozan ben oldum:

"Doruk, bu Asena ve grubundan, bir de Burak'tan bahseder misin biraz?"

"Onların hepsi, ben de dahil Batıkan Koleji'nin ortaokulunda okuyorduk. Asena kendimi bildim bileli Burak'a platonik aşıktır. Burak'ın da olmaz öyle flörtle falan işi. "

"Hımm."

Ardından teneffüs zili çaldı ve sınıfa girdik Gamze ile. Sırada oturup muhabbet ederken birden omzumda bir el hissettim. Arkam döndüm ve karşımda Burak bana bakıyordu.

"Hırçın Gosbatar?"

Hırçın Gosbatar ne be? İnsan kıl olduğu kişiye aptal der, gerizekalı der, insan görünümlü filden çıkmış orangutan yavrusu der... Hırçın Gosbatar ne? Eski Türkçe'den kalma veya Osmanlıca bir sözcüğe benziyordu ama anlamı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Efendim?"

"Aslında çok yakıştı sana bu lakap. Güzel ya, bundan sonra seni hep böyle çağıracağım."

"Gosbatar ne be?"

"Okuldan çıkınca git internete bak öğren, Hırçın Gosbatar." dedi ve göz kırpıp gitti.

                                                                    *****

     Pansiyona girmiş, öylece oturmuş internetten film izliyorduk. Okulun her pansiyon odasına temin ettiği bilgisayar ve modem vardı. Böylece rahatça internete erişiyorduk. 

"Gamze, sence Burak beni seviyor mu?"

"Ne alaka şimdi?"

"Hani hep bana bakıyor ya? Aşık mı falan diye merak ettim."

"Sizin cüzdan olayınızdan dolayı gıcığına bakıyordur. Erkekler hep böyledir. Takma kafana..."

HIRÇIN GOSBATARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin