Bölüm 8

630 71 25
                                    



Rüyalarımın içinde boğuluyordum, hayır, artık bir rüyanın içinde olmadığım ortadaydı. Ben bir kabusun sırtına attığı avıydım. Zihnime ucuna karabasanların zehri dökülmüş bir çengel takılıydı. Ruhumu yönetiyorlardı, zihnimi yönetiyorlardı, bedenimi yönetiyorlardı ve üstelik tüm hislerimi emiyorlardı. Traumland denen bu gezegen benim cehennemimdi, dünya benim cehennemimdi. Cenneti uykularımın birinde gördüğüm kabusun içinde düşürmüş olmalıydım, çünkü benim cennetim yoktu. Kaybettiğim birçok şey gibi bir gün hislerimi de son zerresine kadar kaybetmekten korkuyordum fakat elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kabul etmesem de uyuyup farklı bir gezegende uyandıkça bir şeylerin eksildiğini anlıyordum, o eksikliğin acı tadını alabiliyordum. İtiraf etmeli miydim yoksa kendime mi saklamalıydım karar veremiyordum; hislerim içimde çürüyor ve bir atık gibi içime karışıyordu. Yok oluyordum.

Bir dönencenin içinde çırpınmaktan başka gösterdiğim hiçbir çaba yoktu. Belki de yok olmayı istiyordum. Belki de çürümeyi istiyordum. Ben dahi bilemezken kimse bilemezdi; belki de duygularımı çürüten bendim. Hiçbir zaman, hiçbir koşulda yaşadığım duyguları bir başkasına yansıtmayan ben, daha yeni tanıdığım bir adama içimdeki hisleri dökmüştüm, kendime öfkeliydim. Yaşadığım öfke ve kırgınlık içimde büyüyor ve usul usul sönüyordu. Ares'in beni kullandığını bir kez daha fark ettiğimde yatağın diğer kısmında bir hareketlilik oldu. Kokusunu alabiliyordum, güzel kokan bir adamdı. Teninden süzülen konu her ne kadar güzelse, mavi gözlerinden akın eden boşluk o kadar kötüydü. Ne düşünüyordu, ne hissediyordu, aklından neler geçiyordu? Biz birbirini kurtaracak iki insan değildik, biz ancak birbirimize acı dolu sonlar getirirdik. Ares'in gözlerinde bunu görebiliyordum, kalan hislerimden kendimin ona acı bir son getireceğini görebiliyordum. Eğer bu oyunu çözebilirsek, sonucunda kazanan olur muydu bilmesem de Ares ve benim paramparça olacağımızı hissediyordum.

O, ortaya beni koyacak, ben ortaya Ares'i koyacaktım.
Birbirimizin sonu olacaktık.
Hiçbir ilgimizin olmadığı bu oyunun sonunda her şeyini kaybeden biz olacaktık. Ares yenilmeyeceğini düşünse de her oyunda herkes bir defa yenilgiyi tadardı.
Ben daha en başından yenilgiyle başlamıştım. Kayıplar veren ilk ben olmuştum. Kimsesiz bir kadın, ağır kayıplara uğramıştı.

Yatak bir kez daha hareket ettiğimde üşümemek için birbirine doladığım kollarımın üzerine hafif bir ağırlık çöktü, uyanmamak için direnen zihnime inat ruhum uyanmak için çabaladı ve sonunda kabusa dönen rüyalarımın arasından sıyrıldığımda ruhumu sarsan acının bittiğini düşünmüştüm fakat yanıldığımı anlamam uzun sürmemişti. Her uyku benden bir parça koparıp yaşadıklarıma seyirci olurken kopardıkları parçaları gözlerimin önünde paramparça etmişti. Tüm gece omzumda büyüyen acı, ruhumun yaşadığı acıların yanında yok sayılacak nitelikteydi. Kendimi açmak, gördüğüm kabuslardan bir kez daha kaçmak adına yattığım yatakta hareket etmeye çalıştım fakat tüm bedenim kilitlenmiş gibiydi, gözlerimi dahi açamıyordum. Aslında gözlerimi açmak istediğimden emin değildim, nerede uyanacağımı bilmiyordum ve bu bilinmezlik beni ürkütüyordu. Ares ile olan son konuşmamız da pek güzel olmadığından tedirginlik içindeydim.

Uyumak ve uyanmak arasında sıkışıp kalmışken yorgun bedenim tekrar uyumayı seçti, engel olamadım. Birkaç rüya gördüm, yolunda giden bir hayat, sonrasında geçmişten birkaç anı sızdı uykuma ve belki rahatlamam gerekiyordu ama aksine tenimde ki tüyler korkudan diken diken oldu. İçimde bir ürperti hissettim, yine bir yere ait olamayışın verdiği o his zihnimi ele geçirdi. Gördüğüm rüyada ki mavi gökyüzü karardı, bulutlar üzerime çökmeye başladı. Ruhum bedenimi terk etti, kendi kendimi kaybettim. Çığlık atmak için dudaklarımı aralamak istedim fakat beceremedim, korkularım üzerime çöken bulutlar gibi yavaş yavaş ruhuma çöktü.

TRAUMLAND -DÜŞLER DİYARI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin