Bölüm 2

967 116 24
                                    


Oyuncular;
Ares; JONATHAN BELLİNİ (Offical İnsatagram; Jouubellini)
Nora; İSİS BATAGLİA (Offical İnstagram; isisbataglia)


Soğuk! İlk önce kuru bir soğuğun tenimi titrettiğini hissettim. Yattığım yerde küçülüp kollarımla bedenimi sarmalarken, bir işe yaramayacağını biliyordum ama kendime gelipte üzerimi örtemeyecek kadar uykuluydum. Üzerimde ki kazağın ıslak olduğunu hissediyordum ve bu yüzden çok daha fazla üşüyordum. Başımda büyük bir ağrı ve burnumda tuhaf bir koku vardı. Üzerinde yattığım her ne ise, kesinlikle bir yatak değildi. Bedenimi hareket ettirdiğimde yattığım yerin sert ve soğuk bir zemin olması, içime bir tedirginlik düşürmüş ve sonunda gözlerimi aralamaya çalışmamı sağlamıştı. Tuhaf bir yerdeydim. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece, oldukça fazla tuhaftı. Gözlerimi araladığımda, esen rüzgar ile o tuhaf diye betimlediğim koku bulunduğum yeri sarıp sarmaladı. Her yanım uyuşmuş gibiydi, kemiklerime kadar donmuştum ve göz kapaklarımı aralarken aldığım nefes ciğerlerimi yakmış, bu yüzden de öksürmeye başlamıştım.

Yeni doğan bir bebeğin aldığı ilk nefes ne kadar acıtırdı bilemezdim ama şuan sanki yeni doğmuş, ilk nefesimi almış gibi hissediyordum. Öksürüklerimi dizginlediğimde ellerimle pürüzlü zeminden destek alıp doğrulmaya çalıştım. Belim tutulmuştu. Sadece belim değildi tutulan, vücuduma ait her ne organ varsa hepsi tutulmuştu. Etrafıma bakınmama izin vermeyecek bir parlaklık gördüm kendimi toparlamaya çalışırken. Dolunay, tam karşımda öyle bir parlıyordu ki, gözlerimi kamaştırmıştı. Etrafına yaydığı kızıllık, sanki içindeki sıkıntıyı gökyüzüne salıp şuan bulunduğum yere bir armağan niyetinde sunarak beni kandırıyordu.

Bulunduğum yere kulak verdiğimde bir hayvanın ulumasıyla sarsıldım. İçimde ki hücrelerim dahi uyuşukluğu bırakıp harekete geçerken, yüzümü kapatan saçlarımı geri savurdum. Gözlerim, Ay'ın parlaklığından uzaklaşıp etrafı kolaçan ettiğinde bir süre ayrıntıları fark edememiş ama sonrasında bir taş yığınının içinde olduğumu anlayabilmiştim.

Ayaklanmaya çalıştığımda beceremedim. Tuhaf bir korku hücrelerimde yaygınlaşırken en son neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Mia ile  sarılıp uyuduğumuzu. Başka da bir şey hatırlamıyordum. Denedim, daha sonrasında bir yere gidip gitmediğimizi ve kendi başıma evden çıkıp buraya gelip gelmediğimi zihnim el verdiğince hatırlamayı denedim ama en ufak bir detay bile yoktu aklımda. Uyuduğumdan gayette emindim. Belki rüya görüyorumdur diye de düşündüm ama bulunduğum ortamı son derece hissetmem rüya olamazdı.

Yerimden kalkmayı becerdiğimde mağaranın kapısını kuşatan dolunaya doğru titrek adımlar atarak ilerledim. Dışarıya ayak bastığım an, yüzümü yalayıp geçen soğuk hava ve içinde bulunduğum karanlık tüm irademi yanına katıp uzaklara savurmuştu. Koca bir tepenin üzerine kurulu olan bu mağara, eteklerinde uzunca ağaçları barındırıp kendini korumaya almış ve şuan beni bir rüyada olamayacak kadar korkutmuştu.

Buraya nasıl geldiğime dair hiçbir fikrim olmadığı gibi, buradan nasıl kurtulacağım hakkında da en ufak bir fikrim bile yoktu. Mağaranın pürüzlü duvarına tutunarak patika yola adım attım. İçimden geçen tüm kötü fikirlere rağmen, yine de patika yola girmiş ve düzlüğe çıkmayı umarak ilerlemeye başlamıştım.

Üşüyordum ama şuan üşümekten çok daha fazla korkuyordum. Korkum, bedenimin hislerinin üzerine çıkıp kazandığı hakimiyetiyle her şeyin üzerini çiğniyor, ezip geçiyor ve bana bir tek korkuları bırakıyordu. Toprak, ayaklarımın altında ezildikçe peşimde biri varmış gibi hissediyordum. Sanki etrafı saran ağaçların arasından her an biri çıkacak gibiydi. Dolunayın ışığı olmasa, önümü görmem bile mümkün olmayacaktı.

TRAUMLAND -DÜŞLER DİYARI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin