Bölüm 10

358 48 42
                                    


Tüm gezegen durmaksızın dönmeye başladı. Biri düşünme yeteneğimi benden söküp alarak yerine korkuyu saldı. Dilimin ucuna bir zehir sürülmüş, etkisiyle uyuşmuş gibiydim. Etrafımda çoğalan yüzlere bakarken bir yerden sonra hangisinin gerçek, hangisinin bir benzer olduğunu ayırt edememeye başladım. İçlerinden biri öne çıktı. Hareketleri yıllarca çalışıp ezberlenmiş bir halk gösterisi gibi kusursuzdu. Yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu. Bana yaklaştığında birkaç adım geriledim fakat bu etrafımı saran diğer Traumlara daha da yaklaşmamdan başka bir işe yaramadı. Ruhum addedildiği bedenin içinde çırpınıp duruyordu. Sanki bedenim beni istemiyormuş, ruhumu kabullenemiyormuş gibiydi. İlk başta hissettiğim buydu. O an yaşadığım acılara sarınan korkunun daha fazla artamayacağını sanarak etrafımı saran kopyalara donuk ve dolu dolu gözlerle bakıyordum. 

 Karşımda ki kopyalar çoğaldıkça gerçeklikten kopup gidiyordum. Hangisinin gerçek bir varlık olduğunu kestiremezken bir süre sonra karşımda koskoca bir ordu oluşturdular. Çember her yeni kopyayla birlikte küçülüyordu. Çöktüğüm zemine tutunabilmek adına tırnaklarımı toprağa geçirdim. Tırnaklarımdan biri etimden ayrıldı ve kan usulca parmağımın ucundan süzülerek toprağı besledi. "Sonunda bize katılmış olman gözlerimi yaşatıyor," dedi önümde duranlardan biri. "Her ne kadar sana güvenmesem de yaptığın iş takdir edilmesi gereken bir başarı kazandırdı bize." Tüm kopyalar aynı anda başlarını Ares'in girdiği Walnut bölgesine döndürdü. Sonra yine aynı anda bana döndüler.

 "Sevgili Arian," diyerek içlerinden biri bir adım öne çıktı. Esen rüzgâr siyah kabanının eteklerini havalandırırken sanki attığı o bir adımla zemin sarsıldı. Dik durmaya çalıştım. Ellerimden destek alarak ayaklarımın üzerine kalkmayı denedim. Güçsüz görünmemem gerektiğini biliyordum. Yaşadığım acıya inat Arian rolünü oynamalıydım. Sarsılarak ayağa kalktığımda aldığım nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Kopan tırnağımı tutan küçücük bir parça et, ellerimin durmaksızın titremesi ile birkaç saniye içinde koparak düştü. Sertçe yutkundum. Zihnim verecek bir cevap aramaya vakit bile bulamıyordu.

 "Ares, sayende bir kez daha yenilgiyi tadıyor," dediğinde yüzünde keyifli bir ifade oluştu. "Gerçekten," dedi adam. Ellerini arkasında bağladı. "Kendi soyunu yok ediyor olmak, üstelik Ares gibi güçlü bir adamın kurduğu düzeni bozguna uğratmış olmak büyük bir başarıydı, Arian. Tabii bunun bir oyun olmadığını ve bize tuzak kurmaya çalışmadığını varsayarsak." Ansızın sırtıma yeni bir ağrı dalgası yayıldı. Bedenim sanki tekrar beni itiyordu. Dişlerim birbirine çarparken damaklarım kurumuştu, sanki yıllardır bir yudum bile su içmemişim gibi hissediyordum. Önümde duran adamın gözleri kısıldı. Bende bir tuhaflık olduğunu anlamak üzere olduğunu biliyordum. 

"Hayır," dedim çatlak ve kuru bir sesle. "Oyun yok. Tuzak yok." Bir an önce geldikleri gibi çekip gitmelerini dilerken adam derin bir nefes aldı ve bir kez daha ruhumun barındırdığı tüm özlerin çekilip alındığını hissettim. Adam halime güldü. Gözlerinin içinde kırmızı renk hareler oluşmaya başladı. "Sana bir defa daha güveneceğim," dedi arkasında bağladığı ellerini iki yanına düşürerek. "Sırada ki görevinde de böyle başarılı olursan, sana istediğin bilgileri verebileceğimi düşünüyorum." Arian'ın neyin peşinde olduğunu ya da hangi bilgileri aradığını bilmediğimden sadece başımı sallamakla yetindim fakat bu hareket sanki saatler sürmüş gibiydi. Gözkapaklarım artık gözlerimi örtüyordu. Alnımdan süzülen terler yağmura karışıyordu. Adamın işaret parmağı havaya kalktığında artık bedenimin ağırlığını hissetmiyordum. 

Zihnim bir kez daha amaçsızca Ares'e seslendi. "Dayanamıyorum," dedim. "Ares daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum. Ares. Yardım et. Tükeniyorum." Zihnimin kontrolünü yitirdiğim o son cümlede bir kez daha etrafıma bakınarak Ares'i aradım. Yoktu. Arian'ın kimlere, nasıl işlere bulaştığını ve beni peşinden sürüklerken Ares'e nasıl ihanet edebildiğini aklım almadı. Oysaki Ares her defasında onu bekliyordu, onun için her şeyi yoluna koymaya çalışıyordu. Gerçekten Arian için Ares dediği kadar önemsiz miydi? Etrafıma bakınırken dakikalar önce gördüğüm o tuhaf çocuktan başka kimse yoktu. Yüksek bir binanın çatısına oturmuş, kenarlarından ayaklarını sallandırarak beni izliyordu. Belki de benimle dalga geçiyordu. Yere yıkılmak üzereyken birden içinde bulunduğum bedenin beni tamamen ittiğini ve ruhumun bir köşeye öylece atıldığını hissettim. 

TRAUMLAND -DÜŞLER DİYARI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin