0.4

34 3 1
                                    

Bileğime bakıp iç geçirdim. Acıyordu, hemde fazlasıyla. Bugüne kadar yaşadığım acıların yanında belki bir hiçti ama acının büyüğü küçüğü olmuyordu. Ruhsal acı insanı herzaman daha etkiler, hareketlerini, düşüncelerini, duygularını, kalbini. Bedensel acı öyle değildir, gelip geçicidir. Ruhsal acıya sebep olan her ne ise, atlatılsa bile unutulmaz. Her zaman ruhunun bir yerinde kırıklık olarak kalır.

Yüzümü buruşturup yavaşça ayağı kalktım, bugün pazar olduğundan işe gitmemem sorun olmamıştı. Gerçi hafta içi bile olsa bu ayakla gitmem biraz zor olacaktı.

Odamdan çıkacağım sıra telefonumun melodisi kulaklarımı doldurunca duraksadım. Öyküydü büyük ihtimal. İçimden 'sonra ararım.' deyip topallayarak yürümeye devam ettim. Dün akşam, babam dediği gibi ayağımı sarmıştı. Sardıktan sonra acısı hafiflemişti, fakat yinede ayağımı yere çok hafif basabiliyordum.

Ben merdivenlere gelene kadar telefon melodim susmuştu. Bir basamak aşağı ineceğim sırada tekrar melodi kulaklarımı doldurunca, saydırarak yavaşça odama döndüm. Telefonuma ilerleyip, Öykü olduğunu bildiğimden, kim olduğuna bakmadan açtım telefonu.

"Öykü! Eğer söyleyeceğin önemli bir şey değilse telefonu derhal kapat." diye bir tehtid savurdum. "Her tanımadığın numaraya telefonu 'Öykü' diyerek mi açıyorsun?" diye bir ses duyunca gözlerim yerinden çıkacak gibi oldu. Bu sert, soğuk, kendinden emin sesi nerde duysam tanırdım. Uraldı bu.

İyi de numaramı nereden bulmuştu ve ne için aramıştı?

Ne diyeceğimi bilemeyip "Şey..." diye başladım fakat devamı gelmedi. Karşıdanda ses gelmeyince tekrar konuşmaya çabaladım, bu defa başarılı olmuştum.

"Numaramı nereden buldun?" dedim, sonunda bulduğum sesimle. Hala şaşkındım, numaramı bulacağını hatta arayacağı aklımın ucundan geçmemişti. Sadece arada karşılaştığım biriydi. Aslında öyle miydi hiç bilmiyordum.

"Ne önemi var?" diye, ters bir cevap verince kaşlarımı çattım. "İyi o zaman benim içinde aramanın bir önemi yok." deyip telefonu yüzüne kapattım.

Numaramı bulmuş ve 'ne önemi var?' diyordu. Sinirlenmemek elde değildi.

Yatağımın köşesine oturup, biraz dinlenmeyi düşünürken, melodi tekrar kulaklarımı doldurdu. Gözlerim telefon ekranına kayarken tanımadığım bir numara gördüm. Sinirim tekrar gün yüzüne çıkarken, telefonu elime alıp aramayı yanıtladım.

Ağzımı açmış konuşacakken, karşı taraf benden önce davrandı. "Ne yaptın sen?" dediğinde, kaşlarımı çattım. Sesi sinirli geliyordu. Ne yapmıştım ki?

"Ne 'ne yaptım?'" dedim, aksi bir tavırla. Verdiği sesli nefesten sabır dilediğini anlamıştım, yani tahmin ediyordum.

"Ne yaptın az önce sen?" diye aynı soruyu değiştirerek sordu. Telefonu yüzüne kapatmamdan mı bahsediyordu? Gülmemek için kendimi zor tutarken "Telefonu yüzüne kapattım." dedim, pişkin pişkin. Ne yazık ki gülmem sesime yansımıştı. "Gülüyor musun bide?" deyince kaşlarımı çattım. "Niye bu kadar abartıyorsun? Altı üstü telefonu yüzüne kapattım. Al yine yaparım." deyip telefonu tekrar yüzüne kapattım. Son duyduğum şey ise "Kapat kapatabili-" olmuştu. Telefonu yüzüne kapatmam cümlesini yarıda kesmişti. Kahkaha atıp, tekrar merdivenlere ilerledim. Yavaş, yavaş basamakları inip mutfağa geçtim. Acıkmıştım, saat öğlen 12'ydi. Evde tektim, babam bazen pazar günleri de işe giderdi ve o pazarlardan biride bugündü.

Mutfaktan bir şeyler atıştırıp, salona geçtim. Kendimi yavaşça koltuğa bırakıp kumandaya uzandım ve televizyonu açtım.

Gözlerim televizyondaydı fakat aklımın televizyonda olduğunu söyleyemezdim. Numaramı bulması veya bunun için çabalamış olması içimde bir yerlere küçük küçük umut tohumları ekmişti. Bu duyguyu bilmiyordum. Uğurla çıkmama rağmen hiç bir zaman bu duyguyu hissetmemiştim.

SerçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin