Episode 4 (Güzel Yemek, Kötü Son)

4.2K 292 207
                                    

  Başımıza gelmez dediğimiz ne varsa, inatla bir bir başımıza geliyor. İyi veya kötü, koşulsuz- şartsız kabul ettiriyor kendini. Çünkü zaman, su misali akıyor, hayat devam ediyor. En önemlisi de acı çok acı bir şekilde farkına varmamıza neden oluyor. Çünkü kuşlar daima uçuyor. Dile getiremediğimiz ne varsa, içimize attığımız kimine göre basit, kimine göre gereksiz kabul edilen düşünceler, duygular bir bir kalın duvarlar örmemize neden oluyor. Nasılsa içimize attıklarımızı zihnimiz kodlanmış şekilde unutmaya meyilli hale getiriyor. Kalın duvarlar ardına atmaya o kadar alışmışız ki, gerçeklerin, dile getirilemeyenlerin en önemlisi de kaçmaktan korktuğumuz ne varsa aslında bizi dibe daha da çekiyor.

  Ne demişti terk edilmekten usanan o yazar; ' İçimiz hep bir Hoşça kal ülkesi..'

Zeynep'in  iç çekişleri ile bakışlarımız direk ona kaydı. Öyle iç çekiyordu ki; kulaklarımı elimle kapatıp bir an önce odayı terk etmek istiyordum. Ah zavallım, kim bilir içindeki yaralar nasıl sancı veriyordu.. Yanına gidip elini tuttuğumda gözlerini hızlı bir şekilde açıp, kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Yanaklarını ellerimin arasına alıp, kendime bakmaya zorladığımda göz göze geldik ve derin bir nefes aldı. Ürkek, yaralı bir kuş misali sadece etrafı inceleyip nefes alıp verdiğine dair ses çıkarmasından başka bir tepki göstermiyordu. Daha fazla sessiz olmasına dayanamadığım için tebessüm ederek ' Günaydın uykucu, biraz daha uyusaydın, arkamdaki abiyle tek başıma yemek yemek zorunda kalacaktım ve onunla tek yemek yemek istemiyorum. Beni yalnız bırakmazsın değil mi ? Kulağına iyice eğilip kısık bir ses tonunda konuşmama devam ettim: ' Utanıyorum beni yalnız bırakma.' Göz kırparak gülümsedim.

    Zeynep, bir bana bir de Akay'a bakarak pek istekli olmasa da kafasını olumlu anlamda salladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

   Zeynep, bir bana bir de Akay'a bakarak pek istekli olmasa da kafasını olumlu anlamda salladı. Rahat bir nefes verip hem Zeynep'e hemde Akay'a içten bir gülümseme hediye ettim. Kabul ediyorum Akay'a daha uzun yolladım bu hediyeyi. Akay'da benim konuşmamdan cesaret alarak Zeynep'in diğer yanına oturup yanağını okşadı. ' Acaba Zeynep hanım ne yemek ister, hamburger mi yoksa kocaman bir pizza mı yesek he ?' Zeynep, Akay'a iyice yaklaşıp 'Onları daha önce yemedim tatları nasıl bilmiyorum ki' demesiyle öylece bakışlarımız birbirimizi buldu Akay'la. Koca bir yumru oturdu boğazıma. Ne diyeceğimizi ikimizde bilemedik. Ben bu yiyecekleri yemek listemde bile barındırmazken, çok basit, ucuz diye nitelendirirken Zeynep'in söyledikleri yüzüme tokat gibi çarptı. Asıl ucuz olan benim düşüncelerimmiş. ' Bence dışarıya çıkmaya izin verirlerse, bir cafe tarzı bir yere gidelim ve orada canımız ne çekerse onları yiyelim.'

Bazen yaptığım mesleği haketmediğimi düşünüyorum. Bir çözüm üretmem bu kadar uzun sürmemeli. Şuan sakinliğimi kontrol edememek beni çıkmaz sokaklara sürüklüyor adeta. En zor konularda (vakalarda) bile sakinliğimle ün salmış olan ben, şuan dokunsalar ağlayacak durumdayım.

  Dudaklarımın titremesine çare bulamadım. Göre sabah huzurdan bahsediyordum değil mi? Lanet ettim sabah ki düşüncelerime içimden kendime de iki tokat attım, gereksiz yere büyük hayaller kuruyorum diye. Bir an önce kendime gelmem için tokatların işe yaramasını umdum.

Ruhuma FısıldaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin