Adsız Bölüm 4

5 1 0
                                    


  Sabah kalkınca dün yaptığı şeyleri aynı sıra ile yaptı. Yataktan acı ve zorluk ile kalkıp uzun süre durdu, yavaş adımlar ile lavaboya doğru ilerledi ve dün sabah gördüğü yüzü yine gördü. Artık alıştığı için kendisinden farkı yok gibiydi ve yadırgamıyordu. Evde yine her zamanki gürültüler vardı fakat birazdan onlara karşı hissettiği tüm şeyleri söyleyeceğinden, daha az geliyor ve canını daha az sıkıyordu gürültüler. Kardeşlerine 'günaydın' dedi fakat onları yine telefonlarına gömük iken buldu ama bu bile canını sıkmaya yetmedi. Annesinin samimi olmaya çalışan ama yıllardır beceremeyen yüzü ile karşılaştı yine ve istemsizce 'günaydın' dedi fakat annesi bunu umursamadı bile. Babasının her zamanki gibi onu görmezden geldiğini ve kafasını gazetesinden kaldırmadığını gördü ama ne kadar çok istemese bile ona 'günaydın' derken buldu kendini. Bu adamla kendi arasında o kadar ilginç bir şey vardı ki, ona yaranmadan edemez gibi geliyordu. Herkes geç de olsa sofraya oturdu ve kahvaltıya başlandı. Kardeşler telefonları yüzünden kahvaltı etmiyorlar, baba arada bir salatalık domates alıp tekrar gazetesine devam ediyor ve anne yüzü asık ve acı çeker biçimde bir şeyler yemeye çalışıyordu. Doğru zamanı beklemek istiyordu fakat böyle yaparsa asla söyleyemeyeceğini de biliyordu. Bu yüzden hemen söyleyeceğini söylemek ve rahatlamak istiyordu. Fakat, son bir kez, eğer böyle yaparsa ileride neler olacağını düşünmeden edemedi. En iyi ihtimalle, evdekiler-halihazırda onu sevmeyen evdekiler- iyice nefret edecekler ve yüzüne hiç mi hiç bakmayacaklardı. En kötü ihtimalle ise onu evden kovacaklardı ki böyle bir şey yaşanırsa ne yapardı hiç bilmiyordu çünkü patronuna hissettiklerini anlatınca da büyük ihtimalle kovulacaktı. Bir an hiçbiri 'umurumda değil,beynim ne isterse onu yapacağım' dedi fakat bir kuvvet tarafından durduruldu. Bunlar yaşansın istemiyordu,en azından ailesiyle. Doğduğundan beri birlikte olduğu insanlar ile sadece böyleler ve böyle yaşamayı,davranmayı seviyorlar diye onlara kızıp bağırmayacaktı ne kadar beyni ve kalbi bunu istese de. Onlar her zaman doğruyu bilecek değildi ya. Hem ailesi ona hiçbir sorun çıkarmıyordu ki, zaten tatsız olan durumları iyice kötüleştirmenin bir anlamı yoktu. Zaten patronu ve arkadaşlarına karşı istediklerini söyleyince ailesi söylemesine gerek bile kalmayacaktı çünkü rahatlayacak ve iyi hissedecekti. Bunları düşünerek yapmak üzere olduğu şeyden vazgeçti ve üzerini değiştirerek işe doğru yola çıktı. Yolda ne pek etrafına baktı ne de pek bir şey düşündü. Sadece kendisine her şeyin daha iyi olacağı, yeni bir iş bulup çok daha iyi kişiler ile arkadaşlık hatta dostluk edeceği sözlerini verdi. İş yerine varınca hemen patronun yanına çıkmak istemedi fakat şaşırmadığı bir şekilde patron henüz gelmemişti. O da ofisinde gelmesini beklemek yerine fabrikayı biraz dolaşmaya karar verdi. Neredeyse bir senedir içinde bulunduğu fabrikanın her yerini karış karış dolaşmış ve avucunun içi gibi ezberlemişti fakat hiç bu kadar samimi ve güzel görünmemişti ona. Bu düşüncenin, terk edilmek üzere olan sevgilinin bir anda kişinin gözünde güzelleşmesinden farklı olmadığını anladı ve hemen düşünceyi terk etti. Biraz daha dolaştı,işçilerin çalıştığı yerlere gidip onları izledi. Bu izlemesinin sahip olduğu iş ile herhangi bir ilgisi yoktu,sadece istediği için yapıyordu ve sanki işçilerden birkaçı da bunu biliyormuş ona pek sıcak olmasa da, hiçbir gülüşle karşılaşmayan insana yetecek bir sıcaklıkta gülümsemişti. Sanki bir işaretti işten ayrılmaması için. Halbuki kişilerin,özellikle işçiler gibi samimi kişilerin size karşı gülümsemesi, sizi sevmesi için tek yapmanız gereken onlara gerçekten içten olan gözlerle bakmanızdır. Onları ne kadar önemsediğinizi kendinize tekrar tekrar söyleyip, hiçbir şey yapmamak yani vicdan mastürbasyonu yapmak onlara bir anlam ifade etmez tam tersi bunu hissediyorlarmış gibi nefret ettirir. Bu işaret olup olmama düşüncesinden de kurtuldu. Saatine baktı ve patronun gelmiş olması gerektiğini fark etti. Onun ofisine doğru çıktı ve sekreterinden içeride olduğu bilgisini aldı. Dağılmış ve toparlanmaya çalışan saçlar ve biraz etrafa yayılmış rujlardan patronunun geldiğini anlıyordu aslında,söylemesine gerek yoktu. Ofisine girmiş ve patronu tarafından oldukça küstah bir şekilde karşılanmıştı. Hemen sadede gelmek istiyordu ve patronunun anlattığı diğer bir hikayeyi özür dileyerek keserek söylemesi gereken çok önemli bir şey olduğunu ekledi. Patronu, hiç de memnun olmayan bir şekilde dinlediğini söyledi ve camdan dışarıya doğru bakmaya devam etti. Tam ağzından 'siz' kelimesi çıkmıştı ki aklında eğer şu anki işini terk ederse olabilecek şeyler canlandı. Bu işi bulmak için aylarca uğraşmış,işsiz kalmış ve babasının eline bakmıştı. Artık para kazanıyordu ve babasına olan ihtiyacı sıfırlanmıştı-manevi hariç- hatta evine para bile veriyordu. Babası ne kadar da tersini söylese yeterli hissediyordu. Buradaki işini seviyordu en azından son birkaç saattir. Tekrar diğer bir iş bulana kadarki süreç acı dolu geçecekti ve bunu istemiyordu. Hem artık işçilerle de anlaşıyordu. İşi kolaydı ve pek yorulmuyordu. Bunların hepsini sadece iki kadına tecavüz etti ve bir aileyi mahvetti diye patronuna çıkışarak kaybetmek istemiyordu. Hem diğer patronlarının daha iyi olacağı ne malumdu, belki de daha da kötüsü gelecekti. O zaman da mı terk edecekti ve böyle nereye kadar gidecekti. Evet üzülüyordu aileye ve özellikle kadınlara olanlara fakat değer miydi? Sonuçta o bir şey yapmamıştı ve bu yaptığını-sineye çekmeyi- herkes yapıyordu, o niye yapmasın ki? Arkadaşlarına gidip onlara tüm hissettiklerini söyleyecek ve rahatlayacaktı ve de böylelikle işinden ayrılması gerekmeyecekti. Asıl yapması gereken şey rahatlamak değil miydi sonuçta, bunu arkadaşlarına patlayarak da yapabilirdi. Bunların hepsini hesaba katarak hareket etmenin en doğrusu olacağına karar verdi ve 'siz' ile başladığı cümleyi 'size bugün ne kadar şık olduğunuzu söylemiş miydim?' ile bitirdi ve birkaç saatliğine izin istedi. Patronunun odasından çıkar çıkmaz yaptığı şey arkadaşlarını aramak ve onları aynı yere çağırmak olmuştu. Randevuyu hemen onbeş dakika sonraya almıştı çünkü zaman kaybetmek istemiyordu. Bu zaman kaybetmek istememenin en büyük sebebi ise-Tris bilmese bile- vicdanı ile yüzleşmek istememe idi. Eğer daha fazla dün yapacağı üç şeyden en azından birini yapmazsa, aşamayacağı bir sorunla karşılaşacağını biliyordu. Hemen koşara yakın adımlarla randevu yerine gitti,doğal olarak da erken vardı. Kafedeki masaların koyulduğu yerlere baktı ve arkalarda olmayan,görülebilen,güneş alabilen ve caddeyi gören bir masaya oturdu ve beklemeye başladı. Az sonra yapacağı şeyden aynı zamanda gurur ve mutluluk duyan Tris, adeta oturamıyordu yerinde. Sürekli bir şeyler düzeltiyor, eli kolu durmuyordu. Nasıl mı bu kadar emindi bu sefer? Tam konuşmak üzereyken ailesi ve patronu ile bunları konuşmanın bir yarar sağlamayacağını hatta tam tersi zarar vereceğini ve o kadar gerek olmadığını düşündü. Fakat, arkadaşları farklı idi. Arkadaşlar özenle seçilmiş, iyi insanlar olmalıydı. Aile ve bir yere kadar patron seçilmez ve onlar karışılamaz fakat en azından arkadaşlar iyi seçilebilir diye düşünüyordu. Bu konuşma heyecanı bir süre daha sürdü ta ki arkadaşları gelene kadar. Bu sefer tek tek değil de üçlü halinde geldiler ve Tris'de ya birlikte bir şey yapıyorlardı ya da sonradan buluştular diye düşündü içinden. Kafeden içeri girip masaya yürüyene kadar arkadaşları Tristeza'nın gözüne o kadar masum ve içten göründüler ki neredeyse onların katil ve tecavüzcü olduklarını unutacaktı. Fakat o, bu katil ve tecavüzcü düşüncesine pek takılmayıp sadece girdiklerinden beri yüzlerinde oluşan ifadeye,şakalaşıp gülüşmelerine,içtenliklerine ve samimiliklerine odaklandı ve o an, bu manzaranın bulunmaz bir şey olduğunu düşündü. Arkadaşları oturdular ve Tris'e neler olduğunu, neden çağırdığını sordular. Hiç olmadıkları kadar yakındılar onunla ve bu,samimiliğin katil ve tecavüzcülerden gelmesine rağmen, onu mutlu ve huzurlu hissettirdi. O kadar zamandır böylesine samimi konuşulup yakın davranılmamıştı ki ona, unutmuştu neredeyse bu ikisinin ne olduğunu. Gneas spora gittiğinden ve seviştiği şeyden,-çoğu zaman kadın kelimesini kullanmayıp şey der- Oddelit dövdükleri birinden ve Ticho ise gözünün önünde bir kadının tekme tokat dövülürken kendisinin erkeğe yardım etmesinden bahsediyorlar fakat Tris'e bu sanki şiir okuyorlarmış,şarkı söylüyorlarmış gibi geliyordu. Neyden bahsettiklerini biliyor,içerikleri biliyor ve hala iğrenç ve kötü geliyor fakat onları şekerden insanlar olarak görmeyi de bırakamıyordu. Bir an eğer bu arkadaşlarını kaybederse ne olur diye düşündü, tamamen kararından emin olmak için. Bu sefer bilinçliydi bu düşünüş diğerlerinde rastgele bir biçimde gelmişken. Emin olmak için diyordu fakat emin olmak için düşünmek ile vazgeçmek için düşünmek arasında öyle ince bir çizgi vardır ki. Arkadaşları ile ayrıldığında,her şeyden önce, sosyalleşme olarak sıfırı görecek ve büyük ihtimalle oradan da çıkamayacaktı çünkü bu insanlar popüler insanlardı ne kadar kötü olsalar da. Bu insanlarla arkadaşlık etmezse hele böyle şeyler söyleyerek ayrılırsa onlardan, en iyi ihtimalle bütün mahalle onunla konuşmaz, en kötü ihtimalle ise dayak yerdi. Sonra hem insanlar her zaman kişiliklerini bildikleri insanlarla çıkıyor, onlar yapıyorken ben neden yapmayayım diye düşünmeden de edemedi Tris. Bahane arayana, istediği bir şeyi yapmak isteyene sebep bol diye boşuna dememişler. Arkadaşları ile de konuşmaktan vazgeçmişti,onlarla arasını bozmak istemiyordu. Bu kararı verdikten sonra birkaç dakika içinde bir hisler,bir kıpırdanmalar oluşmasını ve onu rahatsız etmesini bekledi fakat hiçbir şey olmadı. Bir pişmanlık veyahut bir azap,vicdan azabı oluşmamıştı. Her şey normal görünüyordu. İşinden ayrıldıktan sonra evine gitti,yatağına girdi ve uyudu. Sabah kalktı ve bu sefer acı veya zorlukla uyanmamıştı ve hatta enerjik hissediyordu. Tuvalete gitti ve aynada kendisini gördü. Benimsediği yüzünü değil,kendi yüzünü. Fakat, bu yüzün konuşmak için bir ağzı, görmek için gözleri yoktu. Beyni yerinden alınmış ,belki de en baştan beri koyulmamış, düşünemiyordu, kalbi yerinden sökülmüş,hissedemiyordu. Azap çekecek vicdanı, gerçekleri duyacak kulağı yoktu artık. Bir şeyleri gerçekten hissedemeyecek, ölüden farkı kalmayacaktı. En acısı ise, bu onun farkında değildi. Hiçbir sorun olmadığını ve her şeyin düzeldiğini sanıyordu. Yalnızlık ve insanlardan uzaklaşmayla mutluluğa,huzura erecek biri, insanlıktan kurtulmaya bu kadar yaklaşan bir insan, insanlığın en dibini,en derinini ve en siyahını bulacaktı.

1234Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin