Elinde tuttuğu kağıt parçasına tekrar, tekrar ve tekrar baktı. Bu kağıt parçası, belki de en az bir milyon kişinin hayallerini süsleyen bir değere sahipti. Bunun farkında idi gözlerinde naçizane taşlardan biri olan zümrütün en parlak tonunu taşıyan oğlan.
Arkada çalan Yiruma'dan Falling bestesi ile birlikte belki de saatlerdir burada, aynı şekilde oturuyordu. Neredeyse bütün albümü dinlemişti lâkin eşsiz sanatçının piyano eserleri bile yetmemişti düşüncelerini huzura kavuşturmasına.
Telefonunu eline alıp saate baktı. Çoktan sabah olmuştu bile.
"05.25..."
Sonunda kendi mekânından bunalıp aniden yerinde doğrulurken banyoya adımladı. Saç diplerinden bir ter damlası pürüzsüz yüzüne doğru akar iken eli ile daha da aşağılara inmesini önleyip oradan saçlarına çıkardı parmaklarını.
Hafifçe karıştırıp geriye doğru düzeltirken sıcak hava yüzünden içi bayıldı.
Banyoya gelince ışığı açmaya gerek duymadan çeşmeye koştu. Suyu en soğuk tarafa ayarlayıp birkaç saniye soğumasını beklerken derin düşünceleri devam etmekteydi.
Neden bu kadar düşünüyordu ki? Kabul etmeliydi. Kabul edip, orada da hünerini gösterip, herkesi kendine hayran bırakıp o yüksek prestijli okulda okumalıydı.
Bu kadar dert etmesine ne gerek vardı? Lâkin içinde bir yerlerdeki o fütur şüphe ona usulca bir sorun olduğunu fısıldıyordu.
Başını iki yana sallayıp ellerini açtı. Soğuk suyu hissedince başını hafifçe eğdi, gözlerini kapatırken suyun güzel yüzünü okşamasına izin verdi. Birkaç kez daha yüzünü ıslatıp çeşmeyi kapattı.
Hâla ıslak olan ellerini köprücük kemiklerine, boynuna sürtüp bayık gözlerini etrafta gezdirdi.
Âşina olduğu oda, âşina olduğu eşyalar, aşina olduğu mekan...
Ani karar ile dışarı çıkmaya karar verdi. Ne yapacağını bilmiyordu, nereye gideceğini bilmiyordu. Sadece... İstemişti işte.
Hızlı hareketler ile üstünü değiştirdi. Hava sıcak olduğundan dizlerine gelen bir şort ve salaş bir tişört giymeyi tercih ederken tekrar terden yapışan saçlarını geriye doğru yatırdı. Askıda asılı şapkasını koltuk altına sıkıştırarak kapıya doğru yol aldı.
Çıkmadan telefonunu ve anahtarını cebine sokuşturdu. Kapıyı kapatacak iken kenarda duran bozuk para kâsesi dikkatini çekti. Ne olur ne olmaz düşüncesi ile orada bulunan kâğıt parayı da yanına aldı.
Ayakkabılarını giyince asansör ile uğraşmayıp merdivenlerden ikişer-üçer şekilde indi.
Şapkasını başına geçirirken her zaman cebinde taşıdığı kürdanlardan birini dudaklarının arasına yerleştirdi.
Bir zamanlar sigara içtiğinden kurtulmak için kullandığı metotlardan biriydi bu. Sigarayı çoktan bırakmıştı bırakmasına lâkin bu alışkanlığı hâla yerinde duruyordu.
Derin bir nefes alarak gözlerini klasik eski sokağında gezdirdi. Birkaç tane erkek çocuğu toplanmış futbol oynarken bazıları ağaçtan erik çalmak ile meşguldü.
Birkaç kız çocuğu ip atlarken bazıları kenarda telefonları ile ilgilenmek ile meşguldü.
Usul usul tanıdığı sokakları geçti; bilmediği, görmediği sokaklar arar iken. Zihnini boşlatmak uğruna arıyordu bilmediği sokakları. Belki de orada bir şekilde hayatı değişecekti? Bilemezdi.
Saat henüz erken bir vakitte olduğundan, her yer kapalıydı. Normalde ışıl ışıl akan caddeler, boştu.
Birden, durdu Eren. Her zaman önünden geçip umursamadığı minik bir cadde dikkatini çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piyanist::riren
FanfictionEski hatıralara sıkışmış bir kelebeğin kanat çırpışı gibiydi bu. Bir anda olmamıştı. İkisi de er ya da geç bunun olacağını biliyordu. Engelleyemezdiler. Piyanonun kırılma sesi kelebeğin kanat çırpışına karışırken oğlanın son nefesini alan Tanrı pi...