Conservatoire de Paris müzikalinden iki hafta sonra, Bois de Boulogne, Fransa.
Yaşlı dilencinin olduğu yerde, kirli kartona oturuyordu öylece insanların yargılayıcı bakışlarına aldırmadan. Hoş, yeterince bu bakışlardan atılmıştı kendisine ya?
Bu Tanrı'nın onu alçak özgüveninden dolayı cezalandırışı olabilir idi. Evet, bu mümkündü. Başarısızlığa olan adâveti kendi ruhunda belki her hatırladığında deşilecek olan bu yarayı tetikleyecek, tetiklediği her an ise, yuvasından yere çakılan bir kuş gibi acıtacaktı benliğini.
Zihninde durmadan devam eden sahne bir kez daha başa sardı, sonu gelmeyecek bir film gibi. Ellerinin hissiyâtının kaybedişi, yanlış notaya basması sonucu, asla yarım bırakmayacağını söylediği halde parçayı kesişi, sonrasında dakikalarca aynı pozisyonda kalması... Tekrar, tekrar, tekrar, tekrar, ve, tekrar.
Hepsi, tek tek, aksatılmayan bir rutin gibi...
Yargılayıcı bakışlar, fısıltılar, hakâretler hepsi... Hepsini duyabiliyorum.
"Eren Jaeger."
Uyarıcı bir ses. Bana, işin bitti der gibi. Kafamı, mecburi olarak kaldırdım. Direkt olarak juriye bakarken, herkesin gözlerinde bir acıma, bir yargılama...
Ayağa kalktım, hızlı adımlar ile sahne ortasına geldim.
Yutkundum, sanki başarısızlığımı gizleyebilecek gibi ifadesi olan yüz ifadem ile. Ama farkındaydım, bu, hayatımın, bütün ma'rifetlerimin görmezden gelinip 'başarısızlık' damgası yiyeceğim anlamını taşıyordu.
"Parçayı yarım bırakmış olmanız sebebiyle, oylamaya gerek kalmadan direkt olarak burs hakkını kaybetmektesiniz."
Evet. Bach'ın, o muhteşem eserini kirletmiştim. Piyano eserlerinin atasını, kirletmiştim. Buradaki herkes bunun ne mânâya geldiğini biliyordu.
Naçarca gözlerimi kapatırken, artık yapacak bir şeyim kalmamıştı. Hayatımın belki de tek şansını, yine harcamıştım. Ve bu sefer, beni çukurdan kurtaracak vâlidem yoktu.
"Evet efendim. Bana bu şansı verdiğiniz için müteşekkirim. İyi günler dilerim efendim."
Mekânı terk ettim, insanların aklında aynı düşünce kol gezerken, göz göze gelemedim kimseyle;
Zümrüt Piyanist, başarısız oldu. Acınası.
Şimdi ise tekrar o kafenin bulunduğu sokağa gelmiş, her zaman orada bulunan yaşlı dilencinin olduğu yerde duruyordu. Normalde bu saate burada olurdu. Lâkin iki haftadır yoktu.
Ruhu bu diyârı terk mi etmişti acaba?
Hoş, böyle olsa sevinebilirdi. Sonuçta bu dünya yaşamaya değer değildi. Bekle. Bu dünya, yaşamaya değerdi, lâkin insanoğlu asla bu değerin farkında olmadan harcamıştı değerleri.
İçine gelen baygınlıkla, hışımla yerinden doğruldu. İki haftadır tek rutini sabaha kadar uyuyamamak, saat 8'i 5 geçe evden çıkmak, buraya gelip akşam 6'ya kadar kartona oturmak, sonra ise sarhoş gibi dolaşıp eve gitmekti.
Bugün ise bu rutini bozmaya karar vermişti. Bu konuda kararlıydı.
Üstünü başını silkeledi, etrafa bakındı. Biraz yukarıdaki bir kafe ile göz göze gelince ise, oraya adımladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piyanist::riren
FanfictionEski hatıralara sıkışmış bir kelebeğin kanat çırpışı gibiydi bu. Bir anda olmamıştı. İkisi de er ya da geç bunun olacağını biliyordu. Engelleyemezdiler. Piyanonun kırılma sesi kelebeğin kanat çırpışına karışırken oğlanın son nefesini alan Tanrı pi...