'Prens, sen ne isen olduğun yere şans eseri geldin; ben ise, kendi uğraşlarımla. Bugüne dek binlerce prens oldu ve daha binlercesi olacak, ancak sadece bir Beethoven olacak!' demişti, Ludwing Van Beethoven.
Bu söz, kimilerine göre fazla özgüvenli gelse de, eğer basarınızı biraz daha odaklar iseniz nâçizâne mavi sanatçının demek istediği asıl unsuru anlayabilirdiniz.
Lâkin sözündeki '...sadece bir Beethoven gelecek!' cümlesi doğruydu. Bu dünyâyâ sâdece bir Beethoven gelmişti. Başka kimse, o mükemmel sanatçının yerini dolduramazdı.
Elbet ki, ne kadar ma'rifetli olurlarsa olsunlar. Herkes, bir defâ kendi yerini dolduracaktı.
Başka biri değil. Bu yüzden bu boktan hayat, kendinizi başarı için hırpalamanız için fazla gereksizdi.
Şu anda ise, o isimsiz minik kafede, iki kişinin bakışmaları ile ruhlarını doldurduğu vâkitte, binbir düşünce hâkimdi oğlanın zihninde.
Lâkin o binlerce düşüncenin arasından bâzıları bastırıyordu diğerlerini.
Bir insan bakışlarıyla bile hem ruhunu buz kesip, binlerce parçaya bölüp, hem de o parçalarla kendine vecd ettirebilir miydi birini?
Kalbimi birden kesilen bir piyano nevâsı gibi kırdığını hatırlıyorum.
Bu piyano nevâsını kesenin kendim olduğunu da biliyorum.
Söylesene. Cidden o donuk bakışlarının altında bir his var mı?
Kim bilir..? Değil mi..?
"Pişt! Çifte kumrular! Buraya bakın bir!"
Onlara yöneltilen ince bir sese karşılık, ne zamandan beri yaptıklarını bilmedikleri bakışmalarını kesmek zorunda kaldı iki zat.
Eren sesin sâhibine doğru döndüğünde, ince çerçeveli, kendisinden biraz büyük görünen güzel bir kadın ile karşılaştı.
Simâsı oldukça tanıdık gelen kadın, anlamlandıramadığı bir sırıtışla bakıyordu ikisine.
"Ne saçmalıyorsun boktan gözlük?"
Levi'ın bu 'nâzik' hitâp şeklinden sonra, onun yakın olduğu biri olduğuna kanaat getirdi.
Bunu nasıl anladı bilmiyordu. Bir şekilde anlamıştı işte.
"Ah hadi ama Levi! Ortamdaki 'Birbirimize çaktırmıyoruz ama seviyoruz' aurasını herkes kolaylıkla fark edebilir! Tamam. Bana öyle bakmayı kes. Zâten korkunç bir yüzün var. Şimdi..."
Kadın hafifçe ona doğru döndü, ve neredeyse dibine denilebilecek bir şekilde yaklaştı Eren'e.
"Bu güzel gözlü şey de kim?"
Cümledeki anlam bozukluğuna mı yansa, kendisine 'şey' olarak hitâp edilmesine mi kızsa, yoksa gözlerine gelen övgüye teşekkür mü etse bilemedi genç.
"Her zamanki gibi boş konuşuyorsun."
'Boktan gözlük' olarak hitâp edilen kişi sanki hiç alınmamış gibi sırıtmasını bozmayıp bakmayı sürdürünce, boğazını hafifçe temizleyip sonunda konuşmaya karar verdi güzel oğlan.
"Ben Eren. Eren Jaeger."
"Eren!"
Âniden karşısındakinin sıçrayışı ile, anlık bir korku yaşadı.
"Ah! Sen ilkokulda Levi ile berâber dolaşan şeysin! Ne kadar büyümüşsün yâhu."
Baştan aşağı iyice süzülmesi ile rahatsızca yerinde hafifçe kımıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piyanist::riren
FanfictionEski hatıralara sıkışmış bir kelebeğin kanat çırpışı gibiydi bu. Bir anda olmamıştı. İkisi de er ya da geç bunun olacağını biliyordu. Engelleyemezdiler. Piyanonun kırılma sesi kelebeğin kanat çırpışına karışırken oğlanın son nefesini alan Tanrı pi...