Bölüm 2

18 3 0
                                    

Sabah uyandığımda ilk işim telefonumu alıp saate bakmak olmuştu. Saat akşam yedi uçağıyla ingiltereye gidecektim. Şuan saat öğleden sonra on ikiyi geçiyordu. Nasıl bu kadar uyuduğumu inanın bende bilmiyordum. Saat beş'e kadar burada kalıp iki saat kala eve girmeyi planlıyordum. Eve gittiğimde büyük ihtimalle valizlerim hazırlanmış beni bekliyor olacaktı. Şimdi ise saat beşe kadar napabilirim onu düşünüyordum. Galiba karnım acıkmıştı dün sabahtan bu sabaha kadar hiçbir şey yememiştim. Zayıf bir kız değildim ama kiloluda değildim tam ideal kilodaydım. Kumral bir kızdım. Ela gözlerim, ne ince nede kalın kaşlarım, küçük bir burnum, ve kalın biçimli dudaklarım vardı. Başka birinde bu uzuvlar kesinlikle mükemmel durabilirdi ama ben kendimin güzel olduğuna inanmıyordum. Annem ve babam birçok kez güzel olduğumu söylemişlerdi ama hiç kulak asmamıştım. Hala da öyle anlattıkları kadar güzel olduğumu düşünmüyordum.
Karnım guruldayarak bende burdayım diye çığlıklar atarken onu aç bırakmak bana yakışmazdı. Bende hızlıca odadan çıkıp kahvaltı edebileceğim bir yer bulmaya koyuldum. Pansiyonun en alt katındaki restorantta kahvaltımı yapacaktım. Evet en azından kahvaltı yapabilicek param vardı bu güzel haber. Restoranta gidip bir kaç saniye masalara göz gezdirkiten sonra cam kenarındaki iki kişilik masayı gözüme kestirdim ve hızlıca oraya doğru yürüdüm. Garson yanıma geldiğinde kahvaltı tabağı istediğimi söyledim. ve beklemeye başladım. Kahvaltı tabağım hızlı bir şekilde geldiği için mutluydum. Şuan, en ufak bir şeyden mutlu olabildiğimi farkettim ve bu güzel bir şeydi.
Kahvaltımı yapıp odama çıktım saat beşe daha iki saat vardı ama ben odada durmak istemiyordum o yüzden pansiyondan çıkmak için merdivenlerden indim kapıdan dışarıya çıktığımda hava tahmin ettiğim kadarda soğuk değildi. taksiye binip eve gitmeyi düşünüyordum ama hava güzel olduğu için yürüyerek eve gitmeye karar verdim. Siyah kapişonlumun şapkasını kapatıp, kulaklığımı taktım ve yola koyuldum. En sevdiğim şarkıyı dinleyerek yürüyüş yapmak gibi bir huyumda vardı. Jai wartford-shy şarkısı kulaklarımı doldururken eve yavaş adımlarla gidiyordum. Sonuçta artık orası benim evim değildi. Artık benim bir evim yoktu. Benim bir ailem yoktu. Biyolojik ailemi bulana kadar tabii. Kararlıydım ve bulacaktım yani inşAllah bulabilirdim. Ben kafasına koyduğu şeyi yapabilen bir kızdım. Ne olursa olsun hedefimden asla vazgeçmezdim. ve biyolojik ailemi bulmam içinde ingiltereye gitmem gerektiğini düşünüyordum. Sonuçta orda çeşitli DNA testleri yapılıyor olmalı. Yani öyle umuyorum. Belki ingilterede bir iş bulup para kazanırdım. Ve onların elinin altında olmaktan kurtulurdum. Onlara muhtaç olmazdım. Evet, evet yapacağıma emindim. Başarabilirdim. Hem okuyup, hemde çalışabilir kendi ayaklarım üzerinde durabilirdim.
Şarkı bittiğinde etrafta bir göz gezdirdim ve eve oldukça yaklaşmıştım. İstemesemde o eve son kez gidip yeni hayatıma yeni bir Eylül olarak başlayacaktım.
Eve geldiğimi anladığımda müziği kapatıp kulaklığımı kapişonlumun cebine sokuşturdum. Zile basmak ün parmağımı kaldırdığımda bian da kapı açıldı ve öz olmayan annem ve babam bana bakıyordu. Bende onların arasından hızlıca geçip odama çıktım. Tahmin ettiğim gibi valizlerim hazırlanmıştı. Bu kadar mı gitmemi istiyorlar diye düşünmeye başladım. Evet istiyorlardı. Annem odaya girmiş " kızım senin iyiliğin için yapıyoruz, sen bizim kızımıssın. Seni bu yaşa ben getirdim. Lütfen böyle davranma." Dediğinde cidden iyiliğim için beni ingiltereye mi yolluyorlar diye düşündüm. Neden?
"Bakın bana benim gerçek ailem olmadığınızı söylemeniz gerekirdi, şimdi bana söyleyip beni buradan yolluyorsunuz. İyiliğimi filan istediğiniz yok!" Son cümlemi söylerken sesim biraz sert çıkmış olacakki annem ağlamaya başlamıştı. Neden böyle yaptığını anlayamıyordum. Zaten gitmemi istemiyormuydu?
"Senin iyiliğin için sadece iyiliğin için kızım" diyerek ağlayışı iyice artmıştı. Onun bu halini görmek istemiyordum çünkü ona inanmıyordum. Dediğim gibi ağlayan insanları sevmiyorum. Heleki yalandan ağlıyorsa.
Daha fazla dinleyemeyeceğim için sesli bir şekilde nefesimi dışarı verip odadan çıktım. Saate baktığımda saat beşe geliyordu. Bende mutfağa inip bir bardak su içmeye karar verdim. Mutfakta babamı gördüğümde hiç sesimi çıkarmadan suyumu aldım, yukarı çıkmaya yeltendiğimde kolumu tuttu ve beni durdurdu "kızım biraz konuşabilirmiyiz." dediğinde Konuşamayız diye bağırmak istiyordum ama yaşlı adam bişey olur diye " konuşmasak daha iyi olur." diyebilmiştim. O kadarda duygusuz değilim hadi ama.
Oda bana "her şey senin iyiliğin için Eylül inan bana." Demişti. Sıkılmıştım bu durumdan sanki bana bişey olucakmışta beni tehlikeden uzaklaştırıyorlarmış gibi hissettiriyorlardı. Zaten gidecetim. Birdaha geriye dönmemek üzere hemde...

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin