Bölüm 4

12 1 0
                                    

Sesi kulağımda yankılanırken ciddi anlamda korkmaya başlamıştım. Adamları bana türlü işkenceler yaparken o acaba kameradan bi yerden benim acı çekişlerimi filan seyretmişmiydi. Bana acımayan bu adamlar bana neler yapardı kim bilir. Acı çekiyordum, dahada fazla acı çekecektim evet. Acı çektireceklerdi. Sebebini bilmeden, ve galiba öğrenemeden ölüp gidecektim bu adamların elinde. Korkuyormuydum bilmiyorum. Öyle korkak bir kız hiç birzaman olmamıştım. Her başım sıkıştığında yardım isteyen bir kızda değildim. Bu işide halledebilirdim.
Adının emir olduğunu öğrendiğim adam sandalyeyi hızlı bir harekette altımdan çekti. Kendimi bi anda soğuk zeminin üstünde buldum. "Sandalye sana lüks kaçar Eylül Özden sen soğuk betonda otur." Dediğinde iç sesim bana bu sefer cidden ölümümün bu adamın elinden olacağını söylüyordu. Ben ona ne yapmıştım? Canını yakmış olmalıydım ki bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Hatta gibisi fazla bile olabilirdi. Ama ben farkında olmadan nasıl ona zarar vermiştim ki.
Önümde dikilirken ona 'senden nefret ediyorum' bakışlarımı yolluyordum. Bu bulunduğumuz yerin ışığı tam olarak yeterli gelmesede galiba gözleri kahvenin en koyu tonuydu. Saçları birbirine karışmış ama tertemiz duruyordu. Gözlerim bian dudaklarına inecek gibi oldu ama hemen gözlerimi yüzünü incelemekten alıkoydum. Çünkü o sırada o da bana dik dik bakıyordu.
"Beni incelemen bitti mi?" Diyip sessiz bir gülüşde bırakmayı da unutmadı. Bense o na "evet inceliyordum nasıl bu kadar acımasız, duygusuz ve ruhsuz olabilmişsin anlamaya çalışıyordum." Demiştim. Nasıl demiştim. İçimden söylediğimi sanıyordum. Ah şimdi öldürecekti beni işte. Bianda yakama yapıştı, ve gözlerini gözlerime sabitleyerek sinirle tıslar gibi konuşmaya başladı " bana bunları deme hakkını sana kim verdi lan." Beni sarsmaya başladığında saçlarımdan tutup ayağa kaldırdı ve beni biyere sürüklemeye başladı. İşte cidden korkuyordum. Ama nolursa olsun korktuğumu belli etmeyecektim. Yaptığı şeyden zaten zevk alıyordu birde ben ona daha çok zevk veremezdim.
Simsiyah duvarları olan dar bir koridora getirmişti beni. Koridorun sonunda tek bir kapı vardı. Ah kesin işkence odası. Kapının dibine kadar getirdi ve kafamı kapıya değdirdi. Kapı yavaş  yavaş aralanmaya başladığında karşımda simsiyah bir oda duruyordu. Galiba burası onun yatak odasıydı. Beni buraya niye getirdiki şimdi bu ruhsuz pislik. "Seni hayatının sonuna kadar burada aç bırakıp ölmeyemi terk etsem...ımm... Yoksa kendi ellerimle seni burda öldürsem mi?"  Nasılda duygusuz söylüyor ama dimi. Ruhsuz dedim haklı değilmiyim ama ya. Ben tabiki susmayacağım için " birinci seçenek daha hoşuma gitti aslında, senin yüzünü görmeden ölürüm...haa bide ruhsuz ve duygusuz olduğunu bir kez daha kanıtladın." Diyip göz kırpmıştım. Hadi ama ben napıyordum cidden. Bu cesaret nereden geliyor Eylül. İç sesim bana gülüyordu hemde oturduğu yerle... Ama o beni zaten öldürecekti onun gözünde tırsak bir kız olarak kalmak istemezdim. Haklıyım bende kendi çapımda.
Hoşuna gitmiş olacakki gülmeye başladı." Ya Eylül Özden ne bu cesaret? ahahha."
Öff iç sesimle aynı kafadan olmaları fazlasıyla canımı sıkmıştı. Ama cidden, ne bu cesaret? Ölümden herkes korkardı dimi? Ama ben korkmuyordum. Çünkü sevdiğim insanların benden önce ölmesinden daha çok korkuyordum. O yüzden ben önce ölmeyi tercih ederim.
"Bilmem, belki bana neden böyle davrandığını söylersen bende sana sorunun cevabını verebilirim." Dediğimde bana resmen bir çöp parçasıymışım gibi bakıyordu, sanki elinde buruşturup attığı bir kağıt parçası gibi. "Sen benim elimde buruşturup attığım çöp parçası kadar bile değerli değilsin, sana neden böyle davrandığımı anladın mı şimdi?." Bunu söylediğinde bi kaç saniyelik şok geçirdiğimi anlamışsınızdır umarım. Bu adam benim aklımı filan okumuyor dimi. Vücudumun ayarlarıyla mı oynadılar n'oluyor ya. Bi anda sinirden gülmeye başladım ama öyle böyle değil baya gülüyordum. Sonra gülerken gözümden yaş geldiğini anladığımda hem gülüp hem ağladığımı sandım. Ne saçma şey dimi. Yani gülmeyle başlayıp ağlamaya dönmüştü bu garip şey. Ve şuan hıçkırarak ağlyordum. İşte ben her zaman ağlamam ama bir ağlarsam beni kimse susturamazdı. Bağıra bağıra konuşmak istiyodum. Kimse susturmasın içimi dökeyim istiyodum. Bağırmak bazen bana iyi gelen tek şeydi. Şimdide öyle yapacaktım.
"Ya ben yoruldum. Herşeyden. Herkesden. Daha iki gün önce ben kimsesiz kaldım. Yıllarıdır anne dediğim kadın bir yabancı. Tanımadığım insanlar benden nefret ediyor, Ben n'aptım size ? Söyle yalvarırım söyle eğer haklıysan sesimi bile çıkarmam. Artık kaybedecek hiç bir şeyim yok zaten anladın mı. Acı çekmeye alıştım. Ne kadar vursanda acımıyor. Ruhum acıyor, ruhum. Al bedenim senin olsun istersen öldür. Hani sana ruhsuzsun dedim ya. Ben zaten ruhen ölmüşüm asıl ruhsuz benmişim."

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin