Sevdiğimin ricası gittim konuştum sadece. Tamam birader, kusura bakma falan dedi. Sorunu hallettik konuşarak. Gel gör ki, üç gün geçmeden tekrar başladı. Bu sefer söz hakkı bırakmadan gittim çocuğun yanına. Kaslı falan değilim ama iriyimdir. "Derdin ne birader" dedim. Baktı bana, güldü " Bi s*ktir git başımdan" dedi. Çabuk sinirlenen bir insanımdır. Aşırı reaksiyon gösteririm. Birkaç kez psikoloğa gitmiştim hatta, stres bozukluğu teşhisi konuldu, zamanında biraz anti depresan kullanmıştım. Bu durumda o sinir açığa çıktı. Yakasından tutup yere indirdim suratınayumruk indirmeye başladım. 3. yumruğumda biri omzumdan çekti, kenara fırlattı. İki tane çakıp attı beni kafeden. Abisi olduğunu sonradan öğrendim. Adamın mekanında kardeşine daldım, tam benzetemeden bıraktı beni. Eğer stres bozukluğu olan bir tanıdığınız varsa sorabilirsiniz, sinir krizine girerse gözü bir şeyi görmez. Benimde görmedi o an ve daha sonra olanlarda. 3 kez tek yakaladım çocuğu. Birinde kaçtı, birinde adam gibi konuşmak istedim, suratıma tükürdü kaçtı. En sonunda abisinin kafesine gittim. Adam beni görünce "yine mi sen lan" diye üstüme yürüdü. Bi dur dinle deyip olayı anlattım. Kardeşinin sevgilime yavşamasını, benim gelip konuşmamı, üç gün sonra kardeşinin devam etmesini, ilk kavgadan sonra yine karşılaştığımı, ilkinde kaçıp ikincisinde yüzüme tükürdüğünü anlattım adama. " Gidin n'apıyorsanız yapın, ona da bunu söyle" dedi. Çocuğu üçüncü kez yakaladığımda abisinin dediklerini söyledim. Kavgaya başlamadan " tamam bir daha aramam mesaj falan atmam " dedi, bıraktım.
Bu olaylardan sonra aramız bozuldu biraz. 4-5 gün soğuk davrandı bana. Şiirler, çikolatalar, sürprizler, çok az işe yarıyordu. Ne yaptım ettim ama düzelttim aramızı. Özür diledim her şeyi yaptım. Biliyordum kızgın değildi aslında sadece süründürmek istiyor gibiydi. Bir ara kağıda " sen olmazsan hiçbir şey eskisi gibi olmaz, yalnızlık bile.." yazdım. Bulabileceği bir yere koydum. Beni affettiğini habersiz bir anımda yanağımdan öpünce anladım. Evet, cennet güzeldir ama melek olmadan olmaz...
Güzel anılarımızdan biri de Mart ayının sonlarına doğru oldu. Doğum günümde...Evden çıkıp durağa gidecektim yine ama evden çıktığımda meleğim gelmişti bile. Erken kalkıp o beni karşılamıştı bu sefer. Günaydın deyip öptü dudaklarımdan. Okula gitmeyelim bugün dedi. Beraber kahvaltı yaptık. Sonra onların site servisine inip gittik. 1 saatlik yolculuk o kadar kısa geçmişti ki. Sahile gittik yine. Ama başka bir yere. Onların sitelerinin girişinde indik. Gelen dolmuşlardan birine binip yakınlardaki başka bir siteye giden yola girdik. Nereye gittiğimiz bilmiyordum aslında. Sürpriz deyip durdu zaten. Yolda bir marketin önünde indik. Bekle dedi, kendi içeri girip biraz sonra piknik sepetiyle çıktı. " Hadi gidelim " dedi. Yürümeye başladık. Birkaç sokak geçince aşağı sahile doğru inen bir yol gösterdi, oradan devam ettik. Ama araba falan giremeyecek bir yerdi, tepeden taş basamaklarla aşağıya doğru indiğinizi düşünün, tek sıra halinde. Birkaç kez düşme tehlikesi atlattık ama indik sonunda. Etrafı tepelerle çevrili bir koy, böcek sesleri, hafifçe kıyıya vuran dalgaların sesi, ağaçların hışırtısı ve gözünün alabildiği kadar mavilik. Dalları önündeki duvarı aşıp kıyıda gölge yapmış tek bir ağaç vardı. Zaten o koya sadece küçük bir tekne girebilirdi.Güzel ve özel bir yerdi burası. Örtüyü serdik, kek, bisküvi, tost, içecek vs. koyduk. Mart olmasına rağmen serindi hava. Sırtımızı duvara yasladık karşıya. Denizi izlemeye başladık. İzlerken birden " mutlu yıllar sevgilim" dedi. Nasıl mutlu olmayabilirdim ? Huzurluydum, mutluydum, umutluydum, aşıktım.. " Uzat bacaklarını " dedim. " Ne? " dedi. " Doğum günü çocuğuyum ben dediklerimi yap hadi" dedim. Şaşırmıştı, uzattı bacaklarını, bende başımı koyup uzandım. Sevdiğin birinin dizlerinin üzerinde yatmak gibisi yoktu. Birkaç saniye sessizliği dinledikten sonra " sana bir hediye aldım" dedi. Çantasından çıkardığı paketi açtım; Attila İlhan'ın kitabı. Bana okumamı söyledi saçlarıyla burnumu kaşındırırken. Okudum;
"Seni birden hatırlarım akşamlar içinde
fevkalade tatlı bir sesin söylediği
şöyle kolay dokunaklı aydınlık ve temiz
gittikçe yakınlaşan bir melodi gibi
kalbim artık ürperen bir mandoline benzer
ne güzel şeydir seni hatırlamak
saçların örülmüş örülmüş olsun
ve beyaz ellerin geceye karşı çıplak
porselen tabakta yıkanmış kayısılar
yere düşmüş bir kitap, bir şiir kitabı
içinde hürriyetten bahseden mısralar
insan bir düşünse ne çok şey bulabilir
hatırlamak gülmek ve ağlamak için
arzularımız nereye sürüklüyor bizi
neredeydik hangi rüzgara karıştık
ve şimdi ne tür manzaralar çekiyor
karanlık içinde açılmış gözlerimizi "
Hiç bitmesin dediğimiz anlar vardır ya hani, hep o anları yakaladık biz beraber. Hep hatırlamak istediğim şeyler senden ibaret dedim ona.Elimde olsa, geçmişe dair her ayrıntıyı düzenleyebilecek gücüm olsa, onunla geçirdiğim vakitler dışında her şeyi silerdim. Bitmesini istemediğimiz bir an daha bitiyordu. Toplandık. Geldiğimiz yoldan döndük geriye. Ben servise binip ilçeye, o ise kendi sitesine gitti. Olmuştur belki size de, bir an için bile olsa yaşadığınız yer bomboş gelir. Öyle hissettim işte daha yola çıkar çıkmaz. Sonra eve döndüm. O gece devam ettik konuşmaya telefondan, internetten. Hayatımın en güzel doğum günüydü. Hatta gerçekten doğum günüm gibiydi. Günler öyle devam etti. Sonrasında daha çok sınav telaşı oldu. Ders çalıştık. Ve yazın yapacağımız tatili kararlaştırdık. Antalya' da yazlıkları vardı. O gidecek, 3 gün sonra ise ben gidecektim. Beraber kalacaktık. Orada olan arkadaşları var, ailesine onlarla kalacağını söyleyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Çok Sevdim
RomanceLise yıllarında başlayan çok güzel devam eden ama hüzünlü biten bir aşk hikayesi. -B.K.D