Yaz sonuna kadar ara sıra o geldi, ara sıra ben gittim. Üniversite bu sene olmamıştı, gelecek sene tekrar deneyecektik. Dershane senesiydi bu sene. Daha da önemlisi 18 gün sonra yıl dönümümüz olacaktı. Geldiğinde çarşıya gidip mağazaları gezerdik, beğendiği bir şey varsa hediye olarak almak için. Ne yapmaya çalıştığımı anladığı için bilerek söylemiyordu bir şey, kendi başıma karar vermemi istiyordu. Şiir yazıyordum ama bu konu da odundum işte. Bizimkiler bu sefer buradaydı, evde sürpriz hazırlayamazdım. Başka şeyler düşündüm. En mantıklısı sadece gündüz takılmaktı. Konu Özge olunca ben mantıklı düşünemezdim ki. Oturdukları sitede bir şey yapmayı düşündüm. Selçuk vardı ama o da müsait değildi, onda kalamazdım. Umurumda değildi zaten. O gün orada, sahilde ona güzel bir sürpriz yapacaktım.
Gerekli hazırlıkları yaptım. Hediye bile aldım. Sarı saçlı, ela gözlü bir sevgilim var. Ben ona beyazı yakıştırıyorum. Beyaz bir elbise aldım bu yüzden. Sürpriz için geri kalan şeyleri de ayarladıktan sonra yıldönümümüzde öğle vakti oraya gittim. Tabi haberi yoktu, Selçuk'un bile haberi yoktu. Her şeyi tek başıma yapacaktım. Sitenin sahilinin en sonunda, korunaklı diyebileceğimiz bir yer vardı. Sahilden ancak sazlıkların arasından geçip ulaşılabiliyordu, sazlıkla deniz arasında ince bir yol vardı, oradan geçilirdi. Diğer tarafı zaten kayalıktı. Sazlık, kayalık, deniz arasında kalmış bir yer, arka tarafında yüksekte piknik alanı vardı ama pek kimse kullanmıyordu. Sazlığı geçtikten sonra ufak bir sahil çıkıyor karşına. Oraya kamp kuracaktım bir bakıma. İleride ters dönmüş eski bir kayık vardı. Hemen yanı başına çadır kurdum. Halim abi vardı mahallede, kamp malzemeleri, avcılıkla ilgili şeyler satardı, ondan almıştım. Bayağı uğraştım çadır için ama başardım sonunda almayı. Şimdide kurmak için çabalıyordum.
Kayık ve çadırın arasına bir örtü serdim, kenarlarına taş koydum. Öyle ki denizden biri baksa kayığı ve arkasında ki çadırın üst kısmını görürdü. Özel bir yer olsun istedim. Tekrar dönüp arabadan termosu ve çantaları aldım. Taşıyana kadar terden öldüm. Termosun içinde bir bölmede içecekler, diğer bölümünde soğuk sandviç vardı. Onları da koydum çadırın içine, diğer çantada birkaç kıyafet vardı. ilk önce deniz şortumu giyip denizden çıkanların duş aldığı yere gidip duş aldım. Sonra üzerimi değişip sevgilimi almaya gittim. Ama evine gitmedim tabi. Selçukların orada bekledim. Biraz çok bekledim ama geldi sonunda. Sarıldık, öptük birbirimizi. Sonra kıyıdaki lokal denilen yere gidip yemek yedik güzelce. " Al bakalım, zamansız sürprizlerinden vazgeçersin belki" diyerek hediyesini uzattı. Açarken pakete zarar vermemeye çalıştım. Saat almıştı. Gri, metal çok güzel bir saat... "Zamanın sensiz geçmediğini anlamama yardımcı olur bu" dedim. Güldü. Ben uzattım hediyemi, "artık melek takımını tamamlama zamanı" dedim verirken. Biliyordum, zaten beyaz bir elbisesi vardı ama ben yine de almak istemiştim.
Kutuyu açarken " melek takımı derken?" dedi. "Ela gözler, sarı saçlar, yumuşak ten, ses tonun, dudakların" saymaya devam edecektim ama "tamam anladım âşıksın bana" deyip sözümü kesti. Devam etti " ve bende sana, hemen de tahmin edemeyeceğin bir şekilde" dedi. Sonra açtı paketi, elbiseyi görünce yüzü kızardı " ya çok pisliksin ya" dedi. "üstünde görebilecek miyim acaba" dedim. " hay hay, gidelim hadi " dedi. El ele çıktık. Nazan'ın evine gittik. Ben dışarıda bekledim, o içeri girip elbiseyi giydi. Kapıdan çıktığında kalbim durabilirdi. Şu an bile yazarken aklıma gelince heyecanlanıyorum. Böyle bir güzellik yoktu.
Boyu zaten benim boylarımdaydı. 5 cm falan var aramızda. Saçları altın sarısı ama beyaza yakın değil tam sarı. Saçlarını açık bırakmış, omuzlarından dökülüyordu. Ela gözleri, utandığı için kızarmış yanakları, gülümsemekten kendini alamadığı için dudaklarının yanında çıkan gamzeleri, beyaz elbisesi, verdiğim ilk hediye olan melek kolyesi, beyaz babet ayakkabılar... Elbiseyi nasıl anlatayım. Kolsuz, diz kapağına kadar gelen bir elbise, V yakalı, dar değil ama genişte değil, tam üzerine göre. Düğünde falan değil de günlük giyebileceği bir elbise. Desensiz, sade bir elbise... Ve bana usul usul gelen âşık olduğum kız. Geldi. Bir şey diyemedim, hareket edemedim. Ağzım kulaklarımda, o önümde kalakaldım bir müddet. " Çok güzelsin" diyebildim sadece. Aslında binlerce şey vardı ona söyleyebileceğim. Ellerimi omuzlarının üzerinden geçirirken melek kolyesine değdi elim. "Melekler kadar güzelsin" dedim. Usulca öptüm dudağından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Çok Sevdim
RomanceLise yıllarında başlayan çok güzel devam eden ama hüzünlü biten bir aşk hikayesi. -B.K.D