Sonunda geçti zaman. Üniversite sınavını da atlattık, tatil için gün sayıyoruz. Hazırlıklar yapıldı ve o çıktı yola. 3 gün boyunca onu görmemek zor olacaktı benim için. Sesini duyacaktım tabi telefonla falan ama 3 gün 3 asır gibi gelecekti bana. Antalya'ya ulaştığını haber verdikten sonra sadece 1 gün bekledim, ertesi gün dayanamayıp çıktım bende yola. Haberi yoktu, sürpriz yapacaktım. Alanya'daydı evleri. 6 saatlik bir yolculuk sonrasında Antalya'ya ulaştım. Sonra 2 saat falan Alanya sürmüştü. Verdiği adrese gittim. Kapıyı çaldım. Cevap yok. Arıyorum telefona bakmıyor. Herkesin aklına kötü şeyler düşer bu durumda. Başka kimseyi de tanımıyorum. Arkadaşlarının numarası falan da yok, ailesini de arayamam. Yaklaşık 45 dakika bekledim orada. Sürekli arıyorum bakmıyor, evde değil. Evin etrafında dolaşıp arka kapı falan var mı gireyim diye baktım, ama yok, kapalı kapı pencereler. Ben arkadayken ön taraftaki bahçe kapısı açıldı.
Hemen koştum. Sinir ve rahatlama duygularını beraber hissettim. Sevgilim karşımdaydı, ellerinde bir sürü poşet. Beni görünce şaşırdı tabi. " Ne işin var burada" dedi sinir ve şaşkınlıkla. Bende mal gibi zoraki bir gülümsemeyle "sürpriz" dedim. O şaşkınlığını atmaya çalışırken ben poşetleri elinden aldım ve içeri girdik.
- Hani benden 3 gün sonra gelecektin
- Seni özledim, ne yapayım, Fena mı sürpriz yaptım işte".
- Öyle de hayatım ev berbat, sen gelmeden çekidüzen vermek
için zamanım olsun istedim, dedi.
Belinden sarıldım, öptüm alnından. " Beraber yaparız" dedim. Daha sonra keşke sonra gelseydim diye çok söylendim kendi kendime ama. Ev gerçekten de berbat durumdaydı. Süpürdük, sildik, toz aldık, temizledik, toparladık, düzenledik. Sanki evlenmişiz ve evimizi yerleştiriyoruz gibi hissettim. Yorucu ve güzel bir gün oldu yine. Beraber o kadar iş yaptıktan sonra market alışverişine çıktık. Alışveriş bile çok keyifliydi onunla. Dönüp eşyaları yerleştirdik. O akşam ben yemek yaptım. Yemek dediysem patates kızartması yani fazla bir şey değildi. Yedikten sonra bahçede sallanan bahçe koltuklarından vardı. Ona oturduk biraz. Başı omzumda eli elimde saçmaladık bir süre. Sonra yorgunluktan uyuyakalmışız orada. Gece uyandım. Etraf sessiz. Sevgilim iyice sokulmuş bana. Aslında orada uyumaya devam edebilirdik ama boynu ya da beli tutulur diye kıyamadım. Sessizce kalkıp içeri girdim. Kanepeyi açıp yatağımızı hazırladım. Sonra dışarı çıkıp uyandırmaya çalıştım onu ama nafile. Kucağıma alıp içeri taşıdım. Kanepeye yatırıp uzandım yanına. Uyurken onu izlemek lüksümdü, elime zor geçen bir fırsattı. Kaçırmadım bu fırsatı, izledim. Dudakları hafif aralık, saçları yüzüne düşmüş, göğsü hafifçe kalkıp inerken bir eli yastığın altında diğer eli elimde. Alnından öptüm, burnundan öptüm, yanağından öptüm, omzundan öptüm, elinden, dirseğinden baktığım her yerden öptüm. Yanına uzanıp onu izlerken bende yavaş uykuya daldım...
Sabah burnumun kaşıntısından
uyandım. Saçlarıyla burnumu kaşıyıp duruyor. İlk önce açmadım gözümü, sonra birden omuzlarından tutup yapıştırdım kanepeye ve "sen görürsün şimdi" dedim. İlk önce karnını gıdıklamaya başladım. Çok huylanırdı biliyordum. Gülerken bir yandan da zorlukla "yapma" deyip kafama vuruyordu. "Tamam" dedim bıraktım, bu seferde karnını tuttum, ayaklarını gıdıklamaya başladım. Gülüyor, yapma diyor ama bırakmadım devam ettim. Çocukluk yapmak istiyordum o anda. İkimizde çocuklar gibi davranmak istiyorduk. Sonrasında bırakınca bu sefer o beni omuzlarımdan tutup kanepeye yapıştırmaya çalıştı ama başaramadı tabi. "Peki o zaman" deyip ellerini boynuma dolayıp dudaklarıma yapıştı. Bıraktım haliyle kendimi.
Âşık olduğunuz kız, size ait bir ortam... Ne yapıyorsanız yapın, aşk katınca daha güzel oluyor her şey. Öyle oldu zaten. Çocuklar gibi gülüp eğlendik sonrasında. İşte içinde sıkışıp kalmak istediğim bir an daha. Sabahın daha erken saatleri olduğu için tekrar sarılıp uyuduk. Ensesini, omuzunu öptüm tekrar tekrar. "Uykumu kaçırma bir hafta daha buradayız nasılsa" dedi. Kolumu başının altından geçirdim, diğerini karnının üstünden geçirip elini tuttum. Uyuduk öyle.
Öğlen uyanıp duş alıp hazırlanıp çıktık evden. Dolaştık, dolaştırdı beni. İyi biliyordu zaten çevreyi. İlk ve belki de son gelişimdi buraya. Etrafın güzelliği, sevgilimin güzelliği... Nasıl anlatılır bilmiyorum; içine huzur doldurulmuş cam bir fanusun içinde gibiydim. Arkadaşlarıyla tanıştırdı. 5-6 kişi vardı, onlarla oturup sohbet ettik. Akşam beraber balık yemeye gittik. Güzel bir gün geçirip döndük eve. Evde televizyon yoktu. Laptopu getirmişti. Sevgilinizle beraberken sıkılmam derseniz sırayla birbirinizin dizine yatıp içinizden geleni söyleyin. O gece öyle yaptık. " Çok seviyorum. Saçlarını, gözlerini, parmaklarını, gülüşünü, utanınca başını sağa doğru eğmeni, seviyorum lan işte her halini" dedim sinirlenmiş gibisinden. Yanaklarımı sıkıp " bıkmadan söylüyorsun ya, ben bunu daha çok seviyorum işte" dedi. Ben kalktım, o yattı dizime. Saçlarıyla oynamaya başladım, hayatımda yapmadığım bir şeydi. Sonra radyo açtık telefondan. Kulaklığın bir ucu bende diğeri ondaydı.
TRT FM... Nostalji kuşağı ya da öyle bir şeydi. Çıkan şarkı Levent Yüksel'den Medcezir...
-Bu bizim şarkımız olsun, dedi.
-Bilmem olabilir.
-Sormadım ki sana. Bizim şarkımız bu, o kadar
dedi yanağıma hafifçe vurarak.
-Ah be sevgilim, çok seviyorum seni. Çok mutluyum, huzurluyum ama korkuyorum. Biz böyle çok iyiyiz ama ilerisi. İnan ilerde kötü olacağımızı bilsem şu evden çıkmazdım, seni de çıkarmazdım. Bir yolunu bulur sonsuza kadar yaşardım burada seninle. Bir günden biraz fazla göremedim seni, dayanamayıp kalktım geldim. Gidersen, ayrılırsak ben n'aparım ? Sonsuza kadar burada kalalım de, razıyım.
-Sonsuza kadar burada kalmak istemiyorum. Buranda kalmak istiyorum deyip elini kalbimin üstüne koydu. Bir daha âşık oldum...
Bu sefer oturduğumuz yerde uyuyakalmadık. Beraber yaptık yatağımızı. Sarılıp, milyon kez birbirimizi öpüp uyuduk beraberce. Sabah oldu, uyandım. Sevgilim yok yanımda. Biraz heyecan biraz korku hissettim. Neyse ki" uyandın mı uykucu" deyip arkamdan gelip yanağımdan öptü. " Yüzünü yıka, dışarı gel, sevgilin çok aç" dedi. Kalktım hemen, gidip yüzümü yıkayıp dışarı çıktım. Arka bahçeye. O sallanan koltuğun önüne ufak bir sehpa koymuş, kahvaltı hazırlamış. Yok böyle mutluluk. Beraberce yaptık kahvaltımızı. Tabi onun dudaklarıyla başladım kahvaltıya. Hiç dönesim yoktu, kalalım böyle iş bulup çalışırdım. Evlenirdik falan ama hayat o kadar kolay değildi maalesef. Bugün araba kiralayıp gezecektik. Arkadaşı kiralayıp bize verecekti arabayı. Kahvaltıdan sonra hazırlanıp çıktık hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Çok Sevdim
RomanceLise yıllarında başlayan çok güzel devam eden ama hüzünlü biten bir aşk hikayesi. -B.K.D