İhanet

32 3 0
                                    

  

Az Çok Demeyelim Oysuz Geçmeyelim ♥  

EMRE

     Balkonda oturmuş içerken insan nasıl bu kadar acemice davranabilir diye düşünüyordum. Hayattan kazık yemiş bir insana nasıl bu şekilde ihanet edebilirdim? Onu nasıl bu kadar kandırabilirdim?

     Lanet zil susmamıştı ve iki kere çaldıktan sonra gider zihniyetiyle oturduğum mermerden kalkmadım. 1 dakika sonra Melis'in aramasıyla toparlanıp kapıya koştum çünkü Melis'in evde olduğumu bildiğine emindim. Ve onu daha fazla bekletmek istemedim. Kapıyı açıp başka biri sandım özürlerini dileyecektim ki hemen bu kapı bana her zaman açılacak atarlarına başlamıştı.

     Geçiştirdim onu biraz ama bu yaptığımdan dolayı daha çok nefret ettim kendimden.

     Balkon kapısı kapalıydı ve oraya girmesi tercihlerim arasında değildi. İçkileri gördüğünde endişe edip beni koruması neden içtiğim konusunda ki iğrençliğimi daha da yüzüme vurur gibiydi çünkü.

     Ben camın kenarındaki berjerde, Melis ise önündeki sehpanın üzerinde oturuyordu. Bu sefer de o sustu. Tek bir şey söylememi bekler gibiydi. Dengesizce davranışlarımın sebebini.

- Nasılsın Emre?

- Aynı. Sen peki?

- Aynı.

- Kimseyi istemiyor muydun?

- Sen kimse değilsin.

- İçiyor muydun?

- Belki.

- Anlat bana sebebini.

     Cevap vermeyince bir müddet sonra hadi diye yumuşak bi ses tonuyla beklenti içerisinde olduğunu sözlü şekilde ifade etti. İki saniye sonra ise telefonunun çalması beni sorumluluk altında bırakan gözlerini üzerimden çekmesine sebep oldu. Belki de iyi oldu.

     Arayan sevgilisi Umut'tu. Merak etmiş son mesajına niye cevap vermediğini. Fazla büyük bir derttir onun için. Bilemem tabi ben bunu. Dönüyormuş da iş gezisinden. Melis pek bir mutluydu.

     Sorguya devam etmek için yerine oturduğunda ona evden çıkmam gerektiği, önemli işlerim olduğu yalanını söylemem çok da zor olmadı. İnanmışa da benziyordu ama bir gün asla kaçamıyacağım gerçeğini değiştirmiyordu bu. Onu önden yolculayıp bir kaç dakika sonra da Ali'nin yanına gitmek için çıktım. Ali benim kardeşim, dert ortağımdı.

     Eve geldiğimde saat 4'tü. Yarın sabah iş için erken kalkmalıydım ve ben ölü gibiydim.

     Sabah olduğunda başım hala ağrısa da işe gitmek için 3 saatlik uykudan kalkıp dünden kalan pantolonu çıkarıp daha uygununu giydim. Üzerime de bir t-shirt geçirip ayılmamış kafayla yüzümü yıkadım. Dünden kalan mahmurluğumu yüzümden atamamış olmanın verdiği iğrençlik içindeydim.

     Her saniye düşündüğüm konuyu işten geldikten sonra düşündüğüm de ölmenin daha iyi bir fikir olduğunu varsaydığım olasılıkları düşündüm. Belki de herşey bu şekilde son bulabilirdi. Henüz tam olarak başlamadan. Bu şekilde canı daha az yanabilirdi. Ama bunu yapmak için hazır değildim henüz.

     Tüm bunları düşünerek getirmiştim geceyi.

     Alt kattaki komşuları rahatsız etmemek için ağır adımlarla indim en üst kattaki dairemden. Yolda pek insan yoktu aslında. Geceye küsmüşcesine kedilerde çıkmamıştı sığınak var saydıkları yerlerden. Ben de olmamalıydım belki dışarıda. Ama kafa dağıtmak için gidebileceğim başka yer yoktu. Yağmur yağacak gibi de olsa hava, denizin yumuşak esintisi yaz güneşi altında denizi izlemek gibi geliyordu ilk baharda insana.

     Bankta oturup insanların mutluluklarıyla mutlu olma çabalarına girip sonucunda bencil olduğum kanısına vardıktan sonra artık uyuyabilirdim o rahat diye sattıkları huzur yoksunu yatakta.

     Sabah alarmı herkese verdiği gibi bana da acı ve boktan bir sabah günaydını vermişti. Bir de nasıl olduğumu merak ettiği için attığını düşündüğüm Melis'den gelen günaydın mesajı vardı. Ki bu gerçekten iyi gelmişti içten gelen sızıma.

     Telefona gelen bildirimleri gözden geçirdikten sonra sabah rutinimi gerçekleştirdim. Kahvaltıyı zor da olsa yaptım. Giyinip, hazırlanıp evden çıktım.

     Son gördüğüm de beni evden kovmuş durumuna düşmek zorunda bırakan, pek de görmek için hazır olmadığım Melis'i gördüm yeni inşaat sahasını görmek için binerken pek de yeni görünmeyen arabama. Oysa arardım gün içerisinde zaten. Biz bir günden fazla görüşmemeye alışkın olmayan insanlar olarak yanına da gidebilirdim iş çıkışı. Ama görmüştüm işte bir kere ve biraz soğuk gibiydik birbirimize karşı ikimiz de.

     Yanına gidip seni işe ben bırakabilirim derken tabi ki bırakacaksın deyip içindeki bana karşı olan soğukluk yaratan soru işaretlerini gizlemeye çalıştı.

     Sadece gülümsemekle yetinip alışkanlığım olmayan kapı açma kibarlığını gösterdim.

     Arabaya oturduğunda yüzünde baariz bir mutluluk vardı. Ve sebebini bilmek çok da zorlamamıştı. Sormamı beklediğini anladığımda neden der demez Umut bu akşam geliyormuş diye mutlulukla bağırdı. Belki bu gece onda kalırdı. Belki uyurlardı ya da belki daha fazlası. Bunu onunla tabiki konuşmayacaktım. Tıpkı önceden beraber ne yaşadıkları gibi.

     Yol boyunca son zamanların yaşanma sebeplerini üstü kapalı sorgulayıp yüzündeki bende pek de tebessüm yaratmayan mutluluğu biraz erteledi.

     İş yerine gelince malum yaşanması gereken vedalaşma anı için tebessümün yeterli olucağını düşünürken bana olduğundan daha merhametli davranmaya çalışan Melis, boynuma dayadığı sağ eliyle güç alarak sol yanağımı hafifçe öptü. Kafasını vicdanına yenik düşmüş benden ayrılmak için geri çekerken pek de güçlü şekilde olmayacak biçimde görüşürüz dedi. Ben ise baştaki tutumumla sadece gülümsedim.

     İçimde ona karşı bulundurduklarım çok fazla gelse de henüz bunun için mutlu biten bir çözüm yolum yoktu. Gitsem de itiraf etsem de ihanetimi kaybedeceğim zaten onu. Yalnız bırakmış olacağım hayat gibi istemesem de. Dayanağı olan tek kişi bitecekti onun için belki de. Yalnızlığı ona hakettirmeyen kişi olmayacaktı belki. Ya da geçmişini bir nebze unutturan kişi onun aklından eski arkadaş olarak silinecekti.




FarketmedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin