Canımslarr pek muhterem okurlarr. Biliyorum çok kötü bi yazarım ama napim elime değen bozuluyor. Tabletin ekranını çatlatıp, bilgisayarı bozdum ayreten telefonumunda şarj olayını halledince durumlar karıştı birazz. Şükür kavuşturana. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum..
Multimediada Ahlacık var.
Yusraderen sende bana atarlı atarlı mesajlar atma , delirtme dostunu. :D
Oldu tam 45 dakika. 45 dakika oldu tam. Tam 45 dakika oldu. Yani nerresinden bakılırsa bakılsın resmen ağaç olmuş, kök salmış, meyve vermeye yaklaşmışım. Kendime yediremesemde doğrusu ekilmişim. Bu beni hafiften kırsada kalp bu, alışık böyle şeylere. Etrafa göz gezdirip oturacak yer aradı gözlerim, ama yok!! Bende oturdum olduğum yere! Gelmişim İstanbul'un göbeği Taksim'e en güzel gezi anılarımı yaşayacağıma dangalağın birini bekliyorum. Sinirden ellerimi saçlarıma daldırıp çekmeye başladım. İki taraftanda sıkıca tutup çekerkene yan tarafımdan sesler gelmeye başladı. Bende devam tabii çekmeye, ne de olsa bu sinir çıkıcak bi yerden.
''Abiii eylem var heralde abla saçlarını çekiyo.''
Yanımda oturan birinin varlıgını hissettiğimde ellerim dursada başımı kaldırmadım.
''Otur otur sende , mesele var galiba ablaya destek lazım.''
''Ohaa yanee ben hayatta yere oturmam.''
''All sende şu gazeteyi üstüne otur.''
Benim hala eller saçlarımda sağıma doğru biraz döndüm. 20'li yaşlarında iki oğlan omuzlarına gelen saçlarına aynı benim gibi ellerine daldırmış çekiyor. Yavaş hareketlerle soluma döndüğümde iki erkek bi kız olmak üzere üç kişide yerde oturmuş çekiyolar saçlarını. Hepsinin sırtındada gitar çantaları. Sağ taraftan biri ;
''Bacım ne oldu da çekiyozz bu saçları bizz?''
Bu seferde soldan bir ses ;
''Böylesini de hiç görmedim valla. İyi düşünmüşsün doğrusu.''
Ben hala şok olmuş bi vaziyette saçlarımın arasından onlara bakarken telefonumun o zarif elektro gitar sesi duyuldu. Elime uzatıp şortumun cebinden çıkardım. Arayan yabancı bir numara.
''Aloo??'' derken hala kafamı kaldıramıyordum çünkü etrafa insanlar toplanmaya başlamıştı.
''Aloo Ahla ben Yamaç. Ya gelemedim ama bu acelede hiçbir şeyi düşünemiyordum ki. Ablam varya hani şu hamile olan . Heh işte o, ben tam evden çıkarken bi anda telaşlandı. 'Yamaaaaaaçç bebek geliyoorr, beni hemen hastaneye götür.' diye bağırdı, telaştan ne yapacağını bilemedim ki . Önceden yaptığımız provalardaki gibi gittim odasından bebek çantasını aldım. Paltosunu getirdim. Ama taksi çağırmak hiç aklıma gelmedi. Ablamın o halini gördükten sonra bende oturup ağlayacaktım az daha. Taksinin gelme süresi olan o 5 dakka resmen çin işkencesinden beterdi. bindik taksiye ablam tutturdu kendi istediği hastaneye gitcem diye. Taksici de var bi çene Maşallah yani. Tam yarım saatte derin nefeslerle anca vardık hastaneye. Anneme ablamlara haber verirken doğumhanenin önünde turluyorum. Benim telefonda evde kalmış. Hemşireninkinden arıyorum. Seni beklettiğimi ahanda şimdi farkettim. Kusura bakma yeaa.''
Ben ağzım açık telefonu dinlerken bu kadar uzun açıklamayı değil Yamaç'tan kendimden bile beklemezdim. Arada sadece birkaç kere 'Hı hı ' diye onay verdimse de sesime çıkaramadım. Etraftaki insanlar durmuş başımda 'Neye grev yapıyo bunlar?' diye konuşuyorlar. Hala tlefonda olan Yamaç'a biraz geçte olsa cevap verdim;
''Hangi hastanedesin ?''.Derin bir nefes verip hastanenin adını söyledikten sonra telefonu suratına kapttım. Kafamı kaldırıp yanımda bana gözlerinde soru işaretleriyle bakan arkadaşlara;
''Yaa ee şey ben ee aslında amacım ee eylem felan değil ben sadece ekildim de biraz.''
Ne diyeceklerini korkulu gözlerle beklerken sağımda ki çocuk elini omzuma geçirip ;
'' Hee taam o zaman bizde dedik ne derdi var da bu kızın tek kişilik grev yapıyo.''
Ben daha bi şey diyemeden solumdaki çocuk elini uzatıp bana bakarken ben de saçlarımı önümden çekip ona döndüm. 20'li yaşlarında görünen bu çocuğun esmer teni ,gözlerinin yeşili ve o kusursuz dişlerine bakarkene bi anda etkilenmedim değil yani. Eli havada iken bana güldü, eline tekrar sallayıp ;
''Merhaba ben Yavuz ''.Uzattığı eli geç de olsa sıkıp bende ona gülümsedim.
''Bende Ahla .'' O bana göz kırparken diğerleri ayaklandı. Bende hemen kalktım tabii. Etraftaki insanlar dağılmaya başlayınca diğerleriyle de teker teker tanıştım. Bana omuz geçiren çocuğa bariz bi sinir taşısamda uzattığı elini geri çevirmedim. Tanıştıklarım Kamil, Sezer, Batu ve Yavuz'du. Uzun saçlı olanlar Sezer ve Batu'ydu. Garip çocuklar. Aralarında ki tek kız olan Sude, Çenesi hizasında olan siyah saçları, koyu göz makyajı ve mor- siyah kombinasyonuyla oldukça dikkat çekici olsada oda benle tanıştı. Saçlarımı elimle düzeltmeye çalışıp dururken arkadan gelen sesle ufak bir şok daha yaşadım.
''Ooo Ahla Hanım İstanbul size yaramışş.''
Hemen koşup Emre'ye sarıldığımda içimde ağlama isteği uyandı. Tabii arkadaki çocuklar merakla bana bakıyolar. Bunlara dönüp Emre'yi işaret ederek '' Sorumsuz kardeş işte naparsın.'' derken durumu kurtarmaya çalışıyordum. Ahh bakışları sonunda yumuşadı. Resmen milletimin bu kadar meraklı olduklarını unutmuşum. Tabii bendede o huydan bolca var buda bi gerçek. Çocuklara Emre'yi tanıttıktan sonra onlaran ayrıldık. Ben Emre'nin nerden beni bulduğunu sorar sorar dururum, cevap alamam. Arabayla hastaneye doğru giderken alıcağım şeyi düşünüyordum. Hastaneye vardığımızda Yamaç'ın isminden başka bişey bilmediğimizi farkettik. Ferkan'ı arayıp ablasının ismini öğrendikten sonra odasına çıktık. 206 numaralı odanın içine girdiğimizde kapıdaki çiçeklerden tut yatak başlığına kadar her yer renkli süslemelerle kaplıydı. Yatakta yatan ablası bizi görünce tanımasa bile geldiğimizden mutlu olmuş gibi gülümsedi. Benim gözüm ilk bebeği aradı tabii. Bebek sepetinde ki küçük insana doğru giderken Emre'de selam verdi içerdekilere.
Yanına gittiğimde pembiş bi tulum içinde uyuyan meleği gördüm. Ahh ne tatlı şey yaa. Ne kadar olmuş bebek görmeyeli resmen. Minik ellerine dokunduğumda huylanmış gibi yüzünü buruşturunca gülüm. Yanımda ki insanda ona dogru döndüm. Yamaç mutluluktan oluşan o kocaman ağız gülümsemesiyle bebeğe bakıyordu. Gözlerimi devirip, odanın içini taradım. Odanın kocamanlığına rağmen oldukça kalabalık bir aile görüntüsü vardı. Yatak başlığına sırtını dayamış ablası saçlarına taktığı kırmızı kurdela ile çok sevimli duruyordu. Diğerlerine kısa bi baş selamı verdikten sonra aldığımız orkide çiçeğini verip hemen çıktık.
Arkamızdan gelen Yamaç'la birlikte yüzümdeki somurtmaya engel olamadım. Pek küs duran biri değilim ama herşeye kırıldığım söylenir.Bu da hemen yüze yansır tabii. Yanımızda yürürken hastanenin bahçesinde ki banklara doğru gittik . Üçümüzde banka yayılmaya çalışırken ben en sağda, ortada Emre onun solunda da Yamaç. Emre'yi kalçamla itmemle dengesi ni birden kaybetti. Yanında ki Yamaç'ta ondan etkilenip yeri öpünce bastım kahkahayı.. Ben Emre'yle katıla katıla gülerken bu bizi pis pis bakıyo. Ayağa kalkıp poposunu silkeledikten sonra bana dönerek;
''AhlaCIM bana o güzel bilmecelerinden sorsana bi benimde moralim düzelsin değil mi??''
Omuz silkip nefes verdim.
''Ee tmam hmm soruyorum bak. Emre sen de bilmiyosun bunu haha . Şimdi soruyorum; şık olan kadına ne denir? ''
Bunlar durmuş düşünürken bende onları izledim Yamaç üstünde büyük harflerle Slinpknot yazan mor bir tişört ve altında kot siyah pantolunu ile şık bi görüntü yakalamış. Bileğinde olan saati ile o erkeklerden en hoşlandığım alışkanlıklardan biri oloan saat kullanımını gerçekleştirmiş. Biliyorum zevkim biraz farklı. İnsanlarda dikkat ettiğim ilk şey dişleri sonra gözleri olarak gitsede Yamaç'ta her bir özelliği dikkatimi çekiyor.Ne diyom la ben!!!
Silkelen Ahla! Düşünceler kayıyor gözden kalbee.
BU BÖLÜMLÜK BU KADARR. :D
![](https://img.wattpad.com/cover/7689884-288-k446277.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEYNİR!!
Random° ~ • ¤ © £ ° ~ • ¤ © £ ° ''Bana aşık olursan ne olur biliyormusun?'' Gözlerimi kırpmadan ona bakarken biraz alaycılık katmaya çalışarak cevap verdim. ''Ne olur?'' ''Ödeşmiş oluruz.'' Upps bu biraz ani mi oldu ne! Mutlu bir kare yakalamak i...