Bir bahar günü uçurumun kenarında karşılaşmıştık. İçimizdeki uçurumdan farklı olarak gerçek bir uçurumdaydık. İkimiz de dağılmış ailelerin çocuklarıydık. Umut taşımıyorduk. O da bende babalarımıza kırılmıştık. Elimdeki hediye kutusunu atmak için bekliyordum, babamın hatırladığı, ilk ve son doğum günü hediyemi tutuyordum parmaklarımın arasında. Kutuyu elimden aldı ve hikayemi dinlemek istediğini söyledi. Sonra yine atmak istersem kutuyu benden esirgemeyecegini söyledi, tamam diyebildim sadece. O gün orda onunla ne kadar kaldım Allah bilir. Bir kez daha buluştuk sonra onunla, bir kez daha, bir kez daha derken anladım ki yaralarımı sarmaya başlamış. Bana iyi gelen tek şey oluvermiş. Bir seneyi sadece konuşarak geçirdik. O dertlerini anlattı, ben anlattım, o ağladı, ben ağladım, o güldü, ben güldüm. Acısıyla tatlısıyla bir seneyi geçirdik işte birlikte.
Bir sabah annesi beni arayıp hastahaneye yanına gitmemi istedi. Koskoca bir yıl boyunca bana hasta olduğuyla ilgili hiç birşey söylememişti. Tedaviye başladı, önce saçları sonra kirpik ve kaşları döküldü. Belime gelen saçlarımı kestim O mutlu olsun diye… Tedavi işe yaşamayınca hastahaneye yatırdılar onu. Vazgeçmedik yine de sevmekten. Aramızda olanın bir adı yoktu ama mutluyduk birlikte… Bir hastahane camının arkasından konuşmak, dokunamadan sevmek neymiş onunla öğrendim… İki yılımız böyle geçti. Tanışalı üç sene henüz olmuştu ki bir sabah uyandığımda mesaj geldi telefonuma. “Bu zamana kadar beni sevdiğin için teşekkür ederim, ama artık olmuyor beni arama sorma çık git hayatımdan ve mutlu ol çünkü ben öyle yapıyorum ” yazmıştı. İçime oturdu sözleri, aradım “seninle konuşmaya ihtiyacım var lütfen kapatma ” dedim . “Siz kimsiniz” Ben sizin gibi birini hayatıma hiç sokmadım” dedi. Birşey diyemedim. Bir ay sonra onu tekrar aradım. “Kafanı toparlamışsındır umarım, ben artık böyle olmak istemiyorum ” dedim. O ise mesafeleri camları falan bahane etti ve “Sana beni arama demiştim” dedi . İki hafta sonra Kasım’ın 29’unda doğum günü vardı . Sabahın köründe uyanıp en sevdiği yemekleri ve pastayı yaptım. Ve görüş saati için annesini aradım . Saat 07.30 da evden çıktım ellerim dolu olduğu için ilk otobüse yetişemedim. Bir sonraki otobüs yarım saat sonra geldi. Ve ben hastahaneye girdiğimde O hayattan ayrılalı tam 12 dakika olmuştu… Annesi ağlıyordu bense olayları idrak etmede güçlük çekiyordum. Sonunda herşeyin farkına vardığımda sadece ağlayabilmiştim sakinleştirici yapmışlardı çok lazımmış gibi. Annesine neden benden uzak durduğu ile ilgili birsürü soru sordum . “Tedavisinin iyi gitmediğini bildiğini, benim onu babam kadar çok sevdiğim için daha az acı çekmemi istediğini söyledi.” Yutkunamıyordum bile canım çok yanıyordu. Kısacık zamanda hayatımın en büyük yerine sahip olan adam şimdi hayatımın en büyük acısına neden oluyordu . Onun o soğuk bedenini mezar taşında gördüğümden beridir içim hiç bir kimseye ısınmadı.
Bir insan öleceğini bile bile karşısındaki insanın duygularını düşünüyorsa o insan sevilmeyi hak etmiştir… İyiki sevmişim seni.
Ölümünün üzerinden yıl geçti ve bugün bizim tanışmamızın üzerinden tam 6 sene geçti, Onu hala çok seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAK AGA YAK..!
Ficção AdolescenteHüzün dolu, mutluluk dolu veya hayatın içinden hikayelerin olduğu arada sözlerin olacağı bir yazımız olacak tüm sigara içenleri beklerim boşa gitmesin sigaralar YAK AGA YAK