Doğarsın.
Doğduğun andan itibaren var olmuş olursun, belki de ömründe en var olduğun an… Bir bedenin olur, bir kalıp. Küçücük bir beden… Ancak, bu küçücük bedene meydan okurcasına kocaman olan bir de kalbin vardır. Her türlü başarıya, başarısızlığa ve çekeceğin acılara karşı, vatanını son nefesine kadar koruyan bir asker kadar sadık savaşacak bir kalp…
Ağlarsın doğduğunda. İleride acılara artık ağlayamayacak kadar çok alışacağını bilmeden… Sen doğduğun anda bir hayat başlamış olur. Belki dünyayı değiştirecek bir hayat. Belki kalabalığın arasında farkedilemeyecek kadar kendini kaybetmiş bir hayat. Belki, yaşarken öleceğin bir hayat…
Ve büyümeye başlarsın sonra.
Senin büyümeye başlamanla, acıların da büyümeye başlar. Dertlerin de büyümeye başlar. Kalbin de büyür aslında, ama sen bunu, kalbine aldığın çok az kişi olduğu için, yaşadığın yalnızlık hissinden anlarsın. Boş kalır kalbin… O boşluğu kimse dolduramaz. Senin büyümeye başlamanla, hüzünlü yolculuğun da başlamış olur.
Ve bir gün, biriyle tanışırsın.
Kalbini tamamen dolduracak onlarca kişinin yerini tutan tek bir kişiyle… Çaresizce seversin. Nedensizce seversin. Bazen bu küçücük insanın senin için neden bu kadar büyük olduğunu sorgularsın. Ama cevabını bulamazsın… Çünkü cevap, anlayamayacağın, anlatamayacağın kadar büyüktür. Söylenmesi kolay, yaşaması zor tek bir kelime… ” Aşk… “
Sonra gider o kişi.
Kalbini öksüz, boynunu bükük bırakarak gider. Kalbinin en derinindeki umut ışığını bile alıp götürdüğünden habersiz bir şekilde gider. Seni, çölün ortasındaki kum tepesinde duran bir menekşe, sonsuz görünen okyanusta bir tahta parçasına tutunmuş kazazede bir çocuk kadar yalnız bırakarak gider.
Yaşayamayacağını düşünürsün, ama yaşamaya devam edersin. Aslında yaşarken ölmüş olursun, fakat bunun farkında senden başka kimse varamaz. Ne kadar inlesen de, ne kadar feryat etsen de kalabalıklarda kimse duymaz seni. Kendi içinde yapayalnız kalırsın, çevren dopdolu…
Kalbin bir buz kütlesine döner. Soğuk ama, dokunsan yakacak türden… Koskocaman şehir sana çok boş gelir. İnsanlar sana boş gelir. Sonu çok belli bir halde beklersin ömrünün nihayetini. Yaşarır gözlerin, ama ağlayamazsın. Acılara, artık ağlamayacağın kadar çok alışırsın… Ve en çok da bu acıtır kalbini. Soluduğun hava, konuştuğun insanlar, baktığın yerler… Hepsi boş gelir. Çünkü soluduğun havada onun nefesi yoktur, çünkü konuştuğun insanlar o değildir, çünkü baktığın yerlerde o yoktur… O olmadan her şey boş gelir. Ama bunu düşünmekten de nefret edersin…
Ve seversin.
Çaresizce, umutsuzca seversin. Sonuç vermeyeceğini bile bile seversin… Yaşamı onun gözlerinde bulduğunu hatırlarsın, ve artık o gözlere bakamadığın için yaşam da olmaz senin için… Aynaya baktığında kendini görmeyi beklersin, fakat sana çok yabancı biri durur karşında… Sana çok yakın, aynı zamanda en uzağında olan bir kişi…
Simsiyah bir mavidir hayat o olmadan.
Bir daha dokunamayacak kadar uzak, her şeyi hissedecek kadar yakın…
Sesim sesini özlediğinde yalnız bir ceylan olur sözlerim
Hangi dağ başında konakladığını bilemeyen bir göçmen
Dokunsa, eğilip su içtiği ırmağı yakacak kadar üzgün
Evini özleyen, evi bir kalbin içinde durmadan çürüyen
Kelimeleri sözlükten sağan içli bir ağıt olur
Ben ne söylesem.Adını hatırlatan mutlu bir gülüş gördüğümde
Ve en uzak ihtimallerin gerisinden kalan bir kavuşma
Bana söyler nasıl bir yalan olduğumu dünya boşluğunda
Aldığım her nefesime dadanan veremli bir güvercin gibi
Harflerim ağlar ben ne söylesem.
Yoktur yanı başımda senin sesinden bir ev.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAK AGA YAK..!
Teen FictionHüzün dolu, mutluluk dolu veya hayatın içinden hikayelerin olduğu arada sözlerin olacağı bir yazımız olacak tüm sigara içenleri beklerim boşa gitmesin sigaralar YAK AGA YAK