Sabah ilk işim sosyal medyalarımda gezmek oldu, ha birde Deniz'in attığı mesajı yeni görmek. Salak çocuk 4:58'de bana "sende yat zıbar, iyi geceler sky" yazmıştı. Yani mutlu uyanmıştım. Bana her sky dediğinde hem kalbim hızlanıyor, hem de o kelimenin yüküyle eziliyordu. Tezat duygulardı, bir bok anladığım yoktu. İşte buna sigara yakılırdı ama malesef evde içemezdim. Alkım öğrenmiş bile olsa annem ve babam bilmiyorlardı ve öğrenirlerse gerçekten çok kızarlardı. Daha reşit bile değildim. Doğum günüm 26 Ocaktaydı ve biz ekimin ortalarındaydık. Yani daha vardı. Acaba Deniz'in doğum günü ne zamandı? O gün ona hediye alsam ne yapardı ve ne hissederdi? Onu da geç ben ne alırdım ki Deniz'e? Karmaşık düşünceleri kafamdan atıp yatağımdan kalktım. Alkım benden önce uyanmışa benziyordu çünkü yatakta yoktu. Ekim ayı hava soğuk olduğu için hardal rengi kısa kazak ve siyah dar paça giydim, birde üstüne deri ceket...
Annemin ısrarları sonucu kahvaltı yapmış sonunda evden çıkmıştım ama Deniz'den geçen ki azarımı yemek istemediğim için ona kısaca 'bekliyorum' yazdım. 5 dakika geçtikten sonra ani bir frenle önümde durdu, irkilerek yerimde zıpladım. Daha fazla donmamak için kapımı açtım ve sert bir şekilde geri kapattım. "Niye beni korkutuyosun, aniden durulur mu be hödük?" ilk ağzıma gelenler bunlardı. Arabayı çalıştırıp yola koyuldu, dudaklarında ufak bir tebessüm vardı hatta oldukça silik, fark edilmesi zor. Kinayeli bir şekilde "sanada günaydın" dedi, aynı şekilde cevap verdim. Biraz daha yolumuz vardı ve yağmur başlamıştı. Cama sertçe çarpıp aşağıya doğru kayma görüntüsünü ve sesini hiçbir şeye değişmezdim, gözlerimi kapatıp sesini dinlemeye başladım. Dudaklarımda ki tebessümü hissedebiliyordum, tamamen benden habersiz gelişen bir olaydı ve tamamen huzura kaynaklı da bir olaydı. Dudağımın ucunda ufak bir dokunuş hissedince irkildim ama gözlerimi açmadım, dokunuşun sahibini biliyordum. Yanağımı teğet geçen nefesini duyan kalbim hızlanmaya başladı, öyleki hızlı hızlı solumaya da başladım. Çaktırmamaya çalışarak kendimi sakinleştirdim ve usulca gözlerimi açtım. Deniz'in saçları alnımı kapatmış ve yüzünü boynuma gömmüştü. Ben nasıl fark edememiştim bunu, göğsüm sert soluğumla birlikte usulca kalktı ve Deniz derin bir nefes alıp aniden kapısını açarak aşağıya indi. Ne olduğunu anlayamadığım o saniyelerde kalbim deli gibi atıyordu, size anlatamam bu olayı. Hem terliyorum hem de bir soğukluk geliyordu, gerçekten çok tuhaftı. Kapımı açarak bende indim ve Deniz'in beni beklediği yere yürüdüm.
Sınıfa çıktığımızda dün ki manzarayla karşılaşmak istemezdim ama karşılaşmıştım işte. Bu sefer sakin kalıcaktım bende Deniz'de boşuna gerginlik istemiyorduk. Benim önüme geçerek sıraya ilk o vardı. Bizi ilk fark eden Damla oldu tabi suratı düşünce diğerleride bizi fark etti, Deniz yine kaskatı kesilmişti. Sert bir soluk alıp konuşmaya başladı "akıllıysanız kalkın kızlar". Damla suratına iğrenç gülümsemesini takıp "ya kalkmak istemiyorsak" dediğinde ona doğru bir adım attım ama önüme Deniz geçince durmak zorunda kaldım. Şimdi sadece omuzunun üstünden görebiliyordum. Deniz son sabırlarını kullanarak konuşmaya başladı "o zaman gerizekalının önden gidenisiniz, şimdi sabrımı taşırmayın siktir olup gidin". İşte bu beni bile korkuturdu. Buz gibi ses ve boş ama sert bakışlar, hadi kızlar korkunda defolun.
Buse önden Ece arkasından giderken Damla hala Deniz'e mıhlanmış gibi bakıyodu. Artık benim sıram gelmişti. Deniz'in önüne bu sefer ben geçerek Damla'ya tek kaşımla 'hadi defol' mesajı verdim. Bana tüm nefretini vurarak tiksinircesine baktı ve sıçanlarının yanına gitti. Deniz kolumdan tutarak beni sıraya oturtturdu. Eda ve Batu'da sonunda gelince arkama dönerek onlarla muhabbet ettim. Deniz'de öndeki Kutay ve Sarp'la muhabbet ediyordu. Ders zili çalınca herkes önüne dönerek hocayı beklemeye başladı. Ders müzikti, bu ders genellikle boş geçerdi. Hoca girince herkes ayağa kalktı, geri oturdu. Hoca masasına geçip bir kaç kağıtla uğraşmaya başladı, diğerleride sohbetlerine geri döndü. "Deniz ve Melisa, yanıma gelir misiniz?" ikimizde ayaklanarak hocanın yanına gittik. Kağıtlardan başını kaldırıp bize baktı "okulumuzun düzenleyeceği okullar arası yarışmamız var çocuklar ve ben sizin okulumuzu temsil etmenizi istiyorum. Kendinize güveniyor musunuz?" pür dikkat hocayı dinledikten sonra düşünmeye başladım. Kendime güveniyordum e pekala sesimede güveniyordum. Deniz'e döndüğümde usulca kafasını salladı bana karşı. Hocaya dönüp cevabımı vereceğim sırada nefret ettiğim sesi duydum "hocam o kızın kendine güveni olamaz, siz beni seçin" Damla'ya sinirim artarken hocanın sesini böldüm "kendime güvenim var canım, hoca beni seçtiğine göre sen ses kes bir zahmet". Hoca ikimize amaçlı olarak "ikinizde didişmeyi kesin, ben Deniz'e de Melisa'ya da güveniyorum sana kalmadı Damla'cım" dedi. Damla yüzünü düşürerek geri önüne döndü, bende hocaya dönerek cevabımı verdim "tabiki de kendimize güveniyoruz hocam, provalar ne zaman?". Hoca memnun olmuş bir şekilde gülümseyip "prova okul çıkışında tiyatro salonunda, orda olun çocuklar" dediğinde cevabı alarak yerimize geri oturduk.
![](https://img.wattpad.com/cover/101947177-288-k380170.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİNİN ELLİ TONU
Roman pour AdolescentsNe demiş Şems Efendi; Kalp mi insana sev diyen? Yoksa yalnızlık mı körükleyen? Sahi nedir sevmek? Bir muma ateş olmak mı? Yoksa yanan ateşe dokunmakmı?.. İkisinden birisi bir muma ateş olurken diğeri o ateşe dokunacak ve yanan o ateş onlara hayat...