On Yedi

5.4K 502 74
                                    

"Lisedeyken işlerin büyüyünce daha kolay olacağını düşünürdüm hep. Kendi ayaklarım üzerinde durduğumda her şey beni daha az üzer gibi geliyordu. Görmezden gelmek daha kolay olurdu. Ama bu doğru değilmiş, öyle değil mi?

Öne doğru eğilmiş, dirsekleri dizlerinde karşıya bakıyordu. Ellerini birbirine geçirmiş, işaret parmağındaki yüzükle oynuyordu.

"Okuldayken ve ailesiyleyken insan onların ne kadar çok sorunu sen görmeden çözdüğünü fark edemiyor. Okul bittiğinde ve onlar gittiğinde..." Ailemi düşünürken durakladım. Yüzü yavaşça bana dönmüştü. "Eskiden canını ölesiye yakan şeylerle yeniden uğraşmayı diler hale geliyorsun."

Yoğun bakışlarla bana bakıyordu. Kendime acıdığım kadar bana acımamasını umuyordum. Dikkatini dağıtmak için sırıtıp elimdeki şişeyi ona uzattım. Yarısı çoktan bitmişti. Ama sokak şarkıcısı hala susmamıştı.

"Hiç," dedi elindeki şişeyi ağzına dayamadan önce. "Aşık oldun mu?"

Bir an başım döndü.

"Hayır. Vaktim olmadı." Yalan değildi. Bana daha önce aşık olup olmadığımı soruyordu. Doğru cevap vermiştim. "Sen?" Merak ettiğim bunun cevabıydı.

"Bilmiyorum." Nedense dürüst olduğunu hissediyordum. "Çok sevdim ama aşk mıydı? Bilmiyorum. Aşkı sevgiden ayırt edebileceğimi sanmıyorum. Sanırım bu konularda biraz aptalım. Hele insan kalbi bir kez kırılınca böyle şeyleri ayırt edememenin en iyisi olduğuna karar veriyor." O muydu? O kadın mıydı çok sevdiği? O muydu canını yakan? Areum'un laf arasında bahsettiği şey geldi aklıma.

"Birinin yaptığının faturasını ardından gelene kesmek senin bu yaptığın," dedim hırçınca elindeki şişeyi çekerken. Koca bir yudum aldım. O muydu etrafımda arkadaş diye dolanmasının sebebi?

"Yavaş ol Leylak," dedi. Sırıtıyordu. Dediğim şeyin üstüne başka bir şey söylemedi. Belki de beni dinlememişti bile.

Elimdeki şişe bacaklarımın arasında sarkıyordu, duruşum kamburlaşmıştı. Yorgundum. Onu izlediğimin farkındaydı. Bana dönüp dizindeki kolunu kaldırdı ve elini başına yasladı. Onun odasında el ele oturuşumuz geldi aklıma. O zaman da bana böyle başını eğip tatlı tatlı bakmıştı. Sonrasında gelen sözlerini hatırladım. Bir yudum daha içtim.

"Benim sıram," dedi elimden çekip aldığı şişeyi kafasına dikerken. "Sevindim bu arada." İçmeyi bitirdiğinde yeniden konuşmaya başlamıştı.

"Neye?"

"Daha önce aşık olmamana."

"Neden?" dedim şansımı zorladığımı bile bile. Canımı yakacaktı. Canımı yakacak bir laf edecekti.

"Çünkü arkadaşımın kalbinin kırılmasını istemiyorum." Kalbimin parçaları göğsümü parçalayıp elime düşecek gibi hissettim. Ay ışığı küpeleri üzerinde oynaşırken sözlerine kulağımı tıkayıp sırıttım.

"Ben de istiyorum," dedim kıkırdağındaki piercinge hafifçe parmaklarımı dokundurarak. Bir an o da kulağına dokunmak için elini kaldırdı. Parmaklarımız birbirine sürtündü. Yüzüğünün pürüzlü dokusunun onun yumuşak parmaklarına karıştığını hissettim. Hemen sonra elimi yeniden kucağıma çektim.

"Yarın gider, yaptırırız," dedi.

"Tamam." Bu vaadinin gerçekliğin nedense inanamadım. Basit bir sözdü ama onunla yaşadığım hiçbir şey planlar dahilinde olmuyordu. Planlandığında büyüsünün bozulduğunu hissettim. Ancak burada onunla olmak o kadar güzeldi ki üzülemedim bile.

Şarap bittiğinde ve ay biraz alçaldığında saate baktı. Başımda hafif bir ağırlık vardı. Tamamen kendimdeydim ama uykum vardı.

"Herkes dağılmıştır, gidelim haydi." Ayağa kalkıp elini bana uzatmıştı. İçim titreyerek uzattığı elini tuttum ve ayaklandım. Üzerimde onun ceketi, elim onun elinde içimde ölü kelebeklerle merdivenleri inerken konuşmadık. Ancak bana bakıp gülmeye başladığında nedenini bile sormadan sırıtmaya başladım.

"Noldu?" dedim hala gülerken. Çoktan girişe çıkmıştık, dış kapı hemen önümüzdeydi.

Sadece omuzlarını silkti ve gülmeye devam etti. Ben de küçük adımlar atarken on eşlik ediyordum. Ancak adımın seslenildiğini duyunca gülüşüm yarım kaldı.

"Da Hyeon-shi!" Tanrım! Oydu! "Sizi aradım tüm davet boyunca. Da Eun hakkında soracaklarım vardı da." Görmüştü. Jimin'le çıktığımı görmüştü. Bilerek yapıyordu. Onunla karşılaşmak için beklemişti.

Dönüp Jimin'e bakamıyordum bile. Kaskatı kesilmişti, elimi tutan elinden hissedebiliyordum.

"Başka bir zaman yapabilir miyiz?" dedim. Kendimi kibar olmak için zorluyordum. "Gerçekten yorgunum." Gitmek için Jimin'in elini çekiştirdim ama eli ellerimin arasında kayınca buz tuttuğumu hissettim.

"Sen git ve arabada bekle Da Hyeon. Ben birazdan geleceğim." Bana bir kez bile bakmadan konuşmuştu. Gözleri kadına dikiliydi. "Ga In." Sesinde hissettiklerim canımı yakmıştı.

"Jimin ," dedi Ga In. "Sen de mi buradaydın?" Yüzünde küstah bir ifade vardı. Histerik bir gülüş atmak istedim ama kendimi tuttum. Gözlerimi Jimin'in kaskatı olmuş omuzlarına diktim. Son bir umut elimi bileğine atıp onu çektim.

"Gidelim Jimin," dedim sesimi duymasını umarak. Sesim acizdi ama gelmesi için acınası görünmeye bile razıydım. Belki yarın sabah kalktığımda bir anlık gafletle böyle davrandığıma pişman olacaktım ama benimle gelirse bir önemi kalmazdı.

Bileğini benden kurtardı. "Git, birazdan geleceğim." Bana kısacık bir bakış attı. Anlayışlı olmamı ister gibiydi. Onun arkadaşı olup onu anlamamı istiyordu. Kalbimden gelen çatırtı sesleri boş girişte yankıladı. Daha fazla konuşmadan dışarı çıktım.

Yukarıda o kadar serin gelmeyen hava şimdi üzerimdeki cekete rağmen beni titretmişti. İçim üşüyordu. Neden o kadınla kalmıştı? Ne konuşuyorlardı? Hala seviyor muydu? Ga In. Adı buydu. Gözlerindeki bakış hoşuma gitmemişti. Ona daha da acı çektirmesinden korktum.

Kendimi kapının hemen önüne park etmiş arabaya attığımda titrememe engel olamıyordum. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Sadece titremiş ve bomboş önüme bakarak oturmuştum. Şoför halimi fark edip arabanın sıcaklığını artırmıştı ama fayda etmiyordu.

Arabaya binip yüzüme bakmadan şoföre gitmesini söyleyene dek titremeyi sürdürdüm. Ona bakmıyordum. Teninden gelen acıyı koklayabiliyordum ama ona bakmıyordum. Gözlerim batıyordu ama kendimi ağlayacak gibi hissetmiyordum.

Bir anda başını dizlerime bıraktı ve kucağımdaki ellerimden birini saçlarının arasına koydu. Karşı koymadım. Titremem azalmıştı.

Araba hızla ilerlerken sokak lambalarından içeri sızan ışıkta kapalı gözlerine, yaşlarla parlayan yüzüne, ara ara hafifçe sarsılan omuzlarına baktım. Konuşmadım. Sadece kalbimdeki tüm şefkatle saçlarını okşadım.

Yanındaydım.

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin