Y/N: Bahsedilen kız ve grup kurgudur.
Ne kadardır aynanın karşısında dikildiğimi bilmiyordum.
Yarım saat?
On dakika?
Belki de bir saat?Gözlerimi istesem de üzerimdeki beyaz tişörtten alamıyordum, basic bir tişört olsa bile gözüme dünya üzerindeki en mükemmel tişört gibi geliyordu.
Üzücü bir şekilde filmlerde görünen o iç çamaşırı ve tişört kombini yapabilecek kadar uzun ve büyük durmamıştı üzerimde, bu belki Yoongi'nin çok uzun olmayan boyundan belki de benim çok kısa sayılmayacak boyumdan kaynaklanıyordu.
Kabul ediyorum, çaylı bir tişörtü giymek pek akıllıca değildi ama ona ait olan ve bende olan tek şey buydu.
Kalbime yenilmiştim işte.Çayla karışık erkeksi kokusu beni hapsetmişti ve ben çıkış yolu bulamıyordum.
Hayal dünyamın her zaman daha güzel olduğunu düşünürdüm fakat Jimin hayatıma girdiğinden beri gerçek dünya şaşırtıcı bir şekilde çok daha keyifliydi artık.Aynadaki görüntüme tekrar baktım, Yoongi'nin bir zamanlar -dün gece, hem de uyurken!- giydiği tişörtü şu an tenimde hissetmek... Tarif edilemeyecek kadar saf ve güzel bir mutluluktu.
İç çektim, artık üzerimden çıkarıp yıkamalıydım böylece ona verme bahanesi ile onu tekrar görebilirdim.Ya da Jimin'i arayıp ölüyorum bana Yoongi'yi getir diyebilirdim?
Düşündüğüm şeyin saçmalığının farkında vardığımda tişörtü tek çırpıda çıkarıp kirli sepetine fırlattım, aklımı kaçırmak üzereydim ve hepsi Min Yoongi denen o mükemmel varlığın suçuydu. Tişörte son bir bakış atıp iç geçirdim ve başka herhangi bir tişörtü alıp üzerime geçirdikten sonra paytak adımlarla salona indim.
Saat 16.00'ı gösteriyordu ve ben henüz kahvaltı dahi etmemiştim. Minik mutfağıma girdiğimde Yoongi'nin burada çay yaptığını hatırladım, ellerimi dokunduğu yerlerde gezdirdim ve aptal bir gülümseme takındım.
Buzdolabımı büyük bir hevesle açtığımda çalan telefonum arayan kişiye sövmeme neden oldu çünkü gerçekten adeta bir kurt gibi açtım.
"Seksi Jimin arıyor."
Tamam, hepsini geri alıyorum.
"Seul'ün telefonu, umarım önemli bir şey için aramışsınızdır Bay Park çünkü kahvaltı etmek üzereydim."
Kıkırtısı kulağımı doldurduğunda ben de kıkırdadım, mutluluğu bulaşıcıydı.
"Saat dört, Seul-ah." dedi ve tekrar kıkırdadı. "Biz döndüğümüzde hiç uyuyamadık, gitmemizden bir saat sonra alarmlarımız çaldı. Ah, çok kıskandım."
Sahte bir ağlama efekti yaptığında dudaklarımı sarkıttım, çok yoğunlardı. "Bacağın ne durumda? Dans etmiyorsun öyle değil mi?"
"Hayır, uslu bir çocuk olup yalnızca vokalime çalışıyorum. Ödül alacak mıyım?" diye şakıdı. Sesinin neşeli gelmesine mutlu olmuştum, iki hafta boyunca dansı bırakmak zorunda olmak gerçekten can sıkıcı bir durum olmalıydı. Dansa olan tutkusunu biliyordum.
"Ödül olarak ne istersin söyle bakalım, uslu çocuk?"
"Buraya gelmeni." dediğinde istemeden de olsa nefesim kesilmişti. "Sana bir konuda ihtiyacım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stop confusing me | jimin '2017
Fanfic"Eğer senin için sadece bir arkadaştan ibaretsem o halde neden dudaklarının nasıl hissettirdiğini biliyorum?" dediğinde sadece ona bakmakla yetindim. | Tamamen @anidendolunay 'a ithaf edilmiştir.