02, yüzyıllardan da soğuk bir gülüştü.

3.8K 447 595
                                    

Göz kapaklarımın altına dikilmiş heyecanımla debeleniyor, dudaklarımın arasından kaçan nefesi ellerimle tutmak istiyordum ama Taehyung bana bir dünyayı yıkmışım gibi bakarken herhangi bir kaçış yolu bulamıyordum. Avucumun teki mermer zemindeydi, diğer elimi ise kalkık dizime koymuş, Taehyung'un karşısında başımı eğmiştim, dudaklarım aralıktı ve heyecanımı bir yerlere kapaklamak için ne kadar uğraşırsam uğraşayım başaramamıştım. Gözlerim zeminin elmas taşlarıyla döşenmiş desenlerine dalıp gitmişti, buradaydık. Kim Taehyung'un odasındaydık, arkamda iki tane muhafız vardı, kemerlerinin köşesindeki kına koydukları kılıçları tek elleriyle tutuyorlardı ve başları hafif eğikti. Benim aksime sadece dizlerini kırmışlardı, ikisinin de gözü benim üstümdeydi. Böyle olacağını önceden tahmin etsem de heyecanıma yenik düşüyordum işte. Çünkü gözlerim mermerlerin ışıltısından siyah kumaş perdelere kaydığında, Taehyung bana bir şeyleri sorgularcasına bakıyordu.

"Kimsin?" dedi tekdüze bir sesle. Kelimelerini pervasızca söylüyordu. "Nereden geldin?"

"Ülkenin güneyindeki ufak bir kasabadan geliyorum," dedim, zorla yutkunduktan sonra. "İsmim Jimin, kralım."

Başım hâlâ zemindeydi, parmaklarımı mermere yaymış, söyleyeceklerini bekliyordum, pür dikkat ağzından çıkacaklara kesilmiştim. Ve o da bunu biliyormuşçasına ufak bir iç çekişi ortamdaki sessizlikle buluşturduğunda, "Demek Doğu'nun prensiyle adaşsın," dedi, kalın sesinde bariz mağrurluk vardı. "Onun gibi ateş saçıyor musun bari?"

"Ne haddime," deyip suratımı daha ne kadar boynuma gömebileceğimi düşündüm, "Başını kaldır," dedi soğuk bir sesle, uzun bacaklarını üstüne atmıştı, görebildiğim tek şey bileğinin iki parmak üstüne biten deri botlarıydı.

"Başkente mi satıldın? Soyadın?"

"Henüz soyadı alma şerefine eşiremedim, kralım," Kelimeleri ağzımda yuvarlayarak konuştum. Görüş açımı bacaklarından kaldırdığımda olabildiğince gümüş tahtına yaslanmış olduğunu ve iki elini de beyaz gömleğinin karın kısmına koyarak beni izlediğini görmüştüm, sadece bir an, sadece bir anlığına yüzüne bakıp gözlerimi kaçırdığımda, dudaklarına yoktan var olan ufak bir tebessüm yerleşmişti. "Köleydim, beni satın aldılar ve azad ettiler, şu an özgürüm."

"Herhangi birinin egemenliği altında değilsin o zaman," Birbirine kenetlediği uzun parmaklarını usulca çözdü, dikkatlice oraya baktığımda neredeyse bütün parmaklarında gümüşten yüzükler olduğunu gördüm, baş ve orta parmaklarındaki yüzüklerde eflatun ve mavi renginde taşlar vardı. "Kalacak bir yerin var mı?"

"Birkaç gün öncesine kadar ufak bir handa konaklıyordum," dedim ellerine bakmayı kesemeden. Yalan. "Şu an iş arıyorum, henüz bir ay önce başkente getirildiğim için geçinebildiğim kadar geçindim, kralı-"

"Derhal bir oda tahsis edilsin."

Şaşırmama fırsat dahi verilmeden soğuk sesiyle cümlelerinin devamını getirdi.

"Yeni kıyafetler de getirilsin, birkaç gün bizimle kalacak."

Arkamdaki muhafızları göremiyordum lâkin kulaklarıma dolan metal sesiyle benim gibi tek dizlerinin üstüne çöktüklerini anlamıştım. "Emredersiniz," dediklerinde birkaç saniye öylece yere çöktüler sonra Taehyung tek eliyle işaret yaptı, muhafızlar geri geri adımlayarak ahşap kapıya vardılar ve odadan çıktılar.

"Size minnettarım, efendim," diyerek yüzüne bakmak için başımı biraz daha kaldırdığımda ayaklandı, gümüş bir tahtta oturuyordu. Uzun ve ince bacaklarını neredeyse tüm duvarı kaplayan pencereye sürdüğünde, arkasından bakakalmıştım keza kürek kemiklerini bir kanat gibi belli eden gömleği öyle inceydi ki içi görünüyordu. "Beni çok mutlu ettiniz."

fire & cost [devam etmeyecek]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin