20, bir kez gülümsedi ve incecik yüreğim titredi.

4.4K 283 816
                                    

sam smith - fire on fire
cem adrian ft hande mehan - sen benim şarkılarımsın
nilipek - gözleri aşka gülen

Göğsümün ortasında, tam yüreğimin en içinde bir yerde deprem uğultusu işitmek sandığımdan daha fazla acı veriyordu. Kaburgalarda ölüm şarkıları işitmek gibi insan derisini yüzen türden bir his, sanki boğazımı göremediğim yahut varlığını bilemediğim birisi, bir el sürekli sıkıyor ve beni sonu gelmeksizin boğuyordu; göğsümün tam ortasında, yüreğimin en derin köşesinde Kasımpatı Kral'ın çocuksu kırgınlığını biriktirmek sandığımdan çok, çok daha ağırdı. Omuzlarımı düşürecek kadar ağır; kaldı ki insan uçsuz bucaksız bir gülüşte yaşamı bulabilirmiş. Geç öğrendim.

Bekleyişin öbür adı direnmektir diyor şair, bekleyişlerin öteki adı sahiden de direnmektir çünkü beklerken umut da seninle bekler, elinde biriktirdiğin sonra gerine atamadığın anılar, göğsünü delip geçen acılar ve belki gidişlerle dönüşler hatta özlemler dahi hemen dibinde, elinin içinde bekler, ve acıya asla alışılmaz. Acıya asla alışılmaz; yaralar izlerini zamanla falan bir şekilde siler belki ama kırılışlar üzerinden kaç vakit geçerse geçsin hep kalır orada çünkü diri diri yanmak nedir sandığından daha iyi biliyorum. İçime canım acımıyor dedikçe inatla batan tonla iğneyi çok iyi biliyorum, ağlamayacağım dediğim anda birdenbire gözlerimi sarıveren tuz yaşlarını biliyorum, kanattığım dudaklarımı ve endişeden, üzüntüden zaman zaman güçsüz düştüğümü de biliyorum. Acıya alışamamıştım, doğrusu acıya alışabilen birisi de olamadım hiç. Alışmayı denedim, gerçekten denedim, geçer dedim, eninde sonunda kanayan yerin sızısı diner elbet dedim fakat beklediğim gibi olmadı. Yaralar geçmedi, akan kan bir türlü durmadı ve dizlerse hep, hep kanadı. Gerçekten denemiş yine de içimde palazlanmış bir yaram olduğunu hiç ama hiç kabullenememiştim bu vakte kadar. Bana acı verecek şeylerden köşe bucak kaçtığımı biliyordum, düştüğümde sızlayan dizlerim için kendime sürekli geçecek demekten bir türlü vaz geçemediğimi de. Adım soyadım gibi biliyordum bunu. Canım yandığında, ateşte kaldığımda, birisi kaburgalarıma elini sokup yüreğimi var gücüyle sıktığında bu acıyı, bu sancıyı reddetiğimi de her şeyden iyi biliyordum. Korkunca, canım acıyınca yahut birisi içimi fena yakınca bütün yaralarımın üzerini sanki hiç var olmamışlar gibi tozlu bir bezle örtüyor, daha çok yara kazanacağımı bilsem bile kendime iyi olacağım deyip duruyordum keza korkaktım. Korkağın tekiydim, beni tanımlayabilecek en gerçek sözcüğün bu olduğunu da biliyordum. Koca bir korkak.

Sevmekten korkan, sevilmekten korkan, kendinden ve dünyadan, acılardan ama en çok da bir çift hırçın dalgaları yüreğime bulaşmış deniz mavisi gözden korkan aptal bir çocuktum ben. Ellerime değince yanan iki esmer elden çekindiğim kadar duyunca şuurumu kaybettiğim o kasımpatı kokusundan ve yanımdayken titreyen ev dediğim omuzlardan da aklım çıkacakmışçasına deli korkuyordum. Hani ne kadar denenirse denensin acılara bir türlü alışılmaz ya, yaran kabuk bağlar ama acırsa buna bile sevinemezsin, bu da öyle işte. Sevilmeye de alışamıyor insan galiba. Sevilmemişsen önceden sevilmek sonrasında çok ağır gelir bak.

Sevilmeye dahi tanıdık olmuyor, alışamıyor insan. Yaralara zamanla alışıyor belki, en kötü düşüşlere de bir şekilde alışıyor, bitti dediği andaki o çaresizliğe bile alışıyor fakat sevilmeye eğer önceden sevilmemişse inan hiç, hiç alışamıyor. Kanamasın sakın dediğin neren varsa en çok orası kanıyor. Kan özellikle ellerinde bekliyor.

Ateş seni yine buluyor, ateş seversen seni bulur; ateş seversen seni belki de bin kez yakar. Kalbindeki gürültü içinde filizlenen bir çığlıkmış gibi asla durmaz. Savaşlarda suspus olmuş harabe kentlerin ölü suskunluğunu sessiz yürekler çok iyi bilir ve doğrusu böyle vakitlerde insanın içine böyle suskunlukta acı bir yel oturur. Yüreğinin yorgun öksürükleri hiç mi hiç kesilmez, kaburgaların kırık kırık acır. Özellikle önceden sevilmemişsen sevilmek denen o eylem dünyanın en garip işi oluverir birdenbire. Sevmek, uçsuz bucaksız bir gülüşte yitirdiğin yaşamı tadabilmekmiş ve uçsuz bucaksız bir ağlayışa da kapılabilmekmiş yanınca.

fire & cost [devam etmeyecek]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin