Öylece bekledim.
İnsan bin kez ölse de aynı dudakları öpermiş diye söylerler, eski bir masalda yazar bu. O bana sarınmışken bunu anımsadım yeniden.
Şimdi oku; içinde binlerce gizin bulunduğu bir masal kitabında şöyle yazıyor, kaçamazsın. Saklanamazsın. İnsanın ruhuna bir kez sancı girdi mi, yüreği bir kere ateşe atıldı mı kaçamazsın yahut saklanamazsın diyor kitapta, haklı da. Bir kere göğüs yandı mı geri dönüşü yok bunun, gözlerde ya da tende canını verebilir insan. Hem de öyle kolay verir ki, elinden hiçbir şey gelmez, öyle güzel birinin dudakları yokuş aşağı intiharı olabilir ağzında.
Beklemeye devam ettim.
Yazar ki, kasımpatılar hem ölümü hem de yaşamı ifade edermiş; bir çiçekte, bir gülüşte, bir bakışta ya da tende, içerideki kalpte nefessiz ölebilirsin, et ve kemik yürek ne denli ağrırsa öyle ağrırmış. Diyorum ki, birisi dudaklarına yokuş aşağı intiharı olduğunda bir değil bin kere yanarsın.O bana yandı.
Teni tenime değdiğinde dikilmez yaradan söküm söküm söküldüğümü hissettim, dudakları dudaklarıma konduğunda, içeride bir yerde bir şeyler sıkışıp kaldığında ve ben göğsümün çırpınışlarında kendimi acımasızca boğduğumda, keşke dedim, keşke hiç böyle olmasaydı.Öptü beni, ağzı ağzımdaydı işte, daha da ötesi yoktu. Taehyung beni öpüyordu, bu kadar basitti. Sıkıca sarınmıştı bana, ağzı ağzıma değdiğinde cayır cayır yandığımı anımsamıştım. Ensemdeki büyük eli saçlarıma karıştığında ve ağzındaki o şehevi tadı, dilindeki o güzel şarabı içtiğimde, bir şeyler epridi, içimdi orası, çocukluğundan beri sevgi nedir bilmeyen Jimin öylece durmuş neler olacağını izliyordu. Bilinmez. Bilinmez. Bilinmez.
Parmakları saç diplerime süründü hızlıca tutunacak bir ip arar gibi, öteki kolu sırtımda kalan ahşap kapının pervazına dayanmışken onun beni öpüşünü hissediyordum. Ağzı ağzımı içine çekiyordu, dudakları beni içine almıştı ve esrik bir edayla dokunuyordu dudaklarıma. Sıcak vücudu, ıslak ağzı ve o mavi, o delirmiş mavi gözleri tam da yüzümün önündeydi, ömrüm boyunca böyle güzel bir yüz görmemiştim. Onu engellemek istiyor ama yapamıyordum, ona dokunmak istiyor ama dokunamıyordum, onun beni ittiği ateş çok başka bir şeydi. Koca bir intiharın eşiğine gelmiş bekliyordum, masalda, bu hikayede bin kez yanarsın yazıyordu ama ben daha fazla ateş hissediyordum, dudakları dudaklarımı öpüyordu çünkü.
Taehyung, arsız bir tavırla beni kendine çekince daha fazla şaşırmamı engelleyemedim, ensemden tutup da saç diplerime varan büyük elinin tenimde sıkılaştığını hissettim. Öpüştü benimle, dudakları önce alt sonra üst dudağımı içine emdi, zerre zerre yaladı kırmızı dudaklarıyla dudaklarımı. Bedenime nüfuz eden bu hoyrat sıcaklıkla ölmek üzereydim, dağılmıştım. Ben Kasımpatı Kral'a kocaman gözlerle bakarken karşımdaki adam çok daha başka bir şey yapıyordu, başını yana eğip daha fazla abandı üzerime, ben öylece bekliyordum. Sıcaklık tatmamış Jimin bir köşede, kapılar ardında, pencere kenarlarında sessizce bekliyordu ve dudaklarım onun sıradaki hamlesini merak ediyordu. Pervazdaki kolunu aşağıya indirdiğini gördüm, belime, ince belime dolandı kolu. Parmakları iğne misali tenime batınca ne yapsam bilememiştim. Oysa onun dudakları yokuş aşağı intiharından ötesi değildi, oysa insanın içi yalnızca bir kere yanardı ve bundan daha kötüsü, bundan daha beteri de yoktu.
Kolu sardı beni, korumacı bir tavırla, sanki bir sığınak ararmış gibi kendine, işte öyle naif bir edayla sardı. Tenimde kıvrılan teniyle daha fazla yapıştım kapıya, bana bakıyordu. Gök rengini çalmış gözleri palazlanmış gözlerime bakıyordu. Gözlerinde onun da yandığını, onun da kalbini ortaya çıkarıp koyduğunu ve daha fazlası için kolayca canını verebileceğini gördüm. Baygın bakışları, mest olmuş o şehevi gözleri ve şahrem şahrem doğranmış açık sarı kirpikleri, hepsi oradaydı ve gerçekti, bu yaşadığımız şey aptal bir rüya değildi. Taehyung beni sahici öpüyordu, dili dilime tutununca, arsız ağzını ağzıma daha fazla bastırınca neredeyse titremiş, müthiş bir haz dalgasının ayak parmaklarıma değin vardığını hissetmiştim. Karnım gereğinden fazla ağrıyordu, güçsüz kalıp da yere çökmeme, eğer Taehyung beni bırakırsa yere düşmeme iki saniye vardı. Zamansız bir ivediyle dokunuyordu bana, bacak arama giren bacağıyla ayakta duruyordum, büyük elinin beni tutuşuyla. İki dudağımı da yalayıp dilime sarılan diliyle neredeyse inlemenin eşiğine gelmiştim, böyle bir duygu karmaşasının içinde çok kolayca ölebileceğimi sandım. Sonra, karşımdaki adamın deniz gözleri kapandığında ve gür saçlarının altındaki sarı kaşları çatıldığında, hiç ummadığım bir şey oldu, bin kez ölsem ve bin kez dirilsem bile ömrüm boyunca bu sesi unutamayacaktım. İnledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fire & cost [devam etmeyecek]
Ficción históricagitme. olur da gidersen eğer, öldür beni, sevgilim.