Sixth Day

920 87 12
                                    

Benim yumuşak dudaklarım, onun dudaklarına narince baskı yaparken farkında olmadan ellerimle belini sardım. Ayakta duramayacak gibi bir hali vardı ve bu yüzden onu sıkıca tutmuştum.

Zaman kavramı bizim için anlamını yitirmişti ve şu anda nerede olduğumuzu umursamadan duygu alış-verişi yapmakla meşguldük. Her bir saniyede onu daha fazla yaşamak için adeta çırpınıyordum, öyle ki o da kollarını bana sarmış ve bedenlerimizi bütünleştirmişti.

Korku, endişe veya kırgınlık yoktu nefeslerimizde, sadece özlem ve biraz da tutkuyla yanıyorduk. Ondan ayrı kaldığım günlerin acısını çıkartmak istercesine, solunmak için ayrılmasına izin vermeden, öpüşü derinleştirdim.

Derin olsa da öpücüğümüz masumdu, dil kullanmıyorduk. Yalnızca onun dudaklarının tadını biraz daha almak için kendimi zorluyordum. Bir elimi belinden çekerek saçlarına çıkarttım ve onları dağıtarak yasemin kokusunun burnuma dolmasına izin verdim. Gözlerim, hasret kaldığım o kokuyla sulanırken, neredeyse mutluluktan ağlamak istemiştim.

Bedenimiz bir bütünken dudaklarımız da ayrı kalmanın haksızlığını duyurduğu anda kalbimde bir sızı hissettim. Bu sızı üzgün olduğum için değil, aksine dolup taşan sevgimden dolayı küçük bir heyecan veriyordu sanki.

Sonunda nefeslerimizin tükendiği ve oksijene muhtaç kaldığımız sırada ayrıldık ve ben ilk defa Jimin'in kokusunu bu kadar özlediğimi fark etmiştim. Değil 1 hafta, bir gün bile dayanamayacağımı düşünen ben, 30 günü aşan sabaha Jimin'siz uyandım. Öpücükler yetersizdi ve yeterli olmasını sağlayacak hiçbir şey de bulunmuyordu.

Soluk soluğa birbirimize bakarken dudaklarım alayla yukarı doğru kıvrılmış ve günlerce temas olmadan yaşadığından, Jimin'in o yumuşak dudaklarıyla hayat bulmuştu.

''Benimle olduğun için yaşıyorum.'' Nefesini yeni toplamaya başladığı sırada ağzından çıkan bu cümle beni şaşırtmıştı.

Gözlerimi devirerek içime biraz hava çektim.

''Evet seni ahmak, git bunu sevgiline söyle.''

Dediğim şeyle kahkaha atarken, bu manzarayı tekrar tekrar izlemek istedim. Çünkü yokluğunda en fazla özlediğim şey, gözlerini kısıp, kafasını arkaya atarak bana bahşettiği kahkaha olmuştu.

''Neyi bana söyleyecek?''

Duyduğumuz tanıdık sesle, kahkaha atmayı kesip kafamızı bize samimiyetten uzak bir şekilde gülen Jungkook'a çevirdik. Dilini yanağının içinde gezdirerek ayağıyla yerde ritim tutuyordu. Hemen yanımızdaki ağaca yaslanmıştı ve aramızda çok fazla bir mesafe yoktu.

Kaşlarımı çatarak Jimin'e baktım. Yüzündeki garip ifadeyle Jungkook'u izliyordu.

''Burada ne işin var Jungkook?'' Jimin, benden önce davranıp konuştuğunda kollarımı bağladım ve karşımdaki gergin sahneyi izlemeye koyuldum. Az önce eski sevgilisini öperken, onun yeni sevgilisine yakalanan birine benzemiyordum değil mi?

''Ne demek ne işim var? Seni görmeye geldim sevgilim, ama pek bir meşgulsün bakıyorum da?''

Jungkook gözlerini bana dikerek cevap verdiğinde ifademi bozmadım. Bu ergenden korkacak halim yoktu ya. Yanlış bir şey de yapmamıştım, Jimin'i öpmek yanlış bir davranış değildi. Yani, sanırım?

''Jimin hala hasta, onunla ilgilenmen gerekmiyor muydu senin? Bırakıp gitmişsin.'' Aynı şekilde gözlerimi ona dikerek konuştuğumda yumruğunu sıkmaya başlamıştı.

''Sen az önce çok güzel tedavi ediyordun, bana ne gerek var?''

''Jungkook, hayır-'' Jimin'in atılarak açıklama yapmasına izin vermeden Jungkook gülmüş ve sözünü kesmişti.

Winter Day | JiHopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin