Eleventh Day

822 61 11
                                    

Aşağıda istediğiniz bir şey var kendimi aştım şaşkınım:D

Karların içine gömülmüş bir Park Jimin ve onu büyülenmişçesine izleyen oldukça aciz bir çocuk. Bu size kimi hatırlattı?

Hayır, cevap vermenizi istemiyorum çünkü şu anda ilgilendiğim şey benim halimi anlatan aptalca bir soru değil. Tamamen hayatımı birleştirdiğim yasemin kokulu bir çocuk. Onun bütün çiçekleri kıskandıracak güzellikteki gülüşü, minik ellerinin karların içinde melek şekli oluşturması.

Melek demişken, Jimin tekrardan benim meleğim oldu. Bunu söylemesi o kadar güzel ki. Ayrı kaldığımız birkaç aydan sonra özlemle birbirimize geri dönmemiz ve onun beni eskinden de fazla sevmesi bir kadeh şaraptan daha tatlı, daha günahkar olamaz. Kalbimin sızıları onun kar beyazlığındaki masumluğunu örtecek kadar şiddetli olamaz.

Neden şimdi bunları anlatıyorum bilmiyorum o yüzden devam edelim. Öhöm, öhöm nerede kalmıştık?

Evet Jimin'in kollarım arasında, şöminenin sıcağında mayışmış olduğu bölümdeydik. En sevdiğim bölüm bu diyebilirdim çünkü gerçekten de öyleydi. Onun kiraz çiçeği rengindeki saçları, yasemin kokusuyla karıştığı için ben de ufaktan gidiyordum yani.

''Ben yokken kendine iyi bakmışsın.'' Sesindeki kıskanç ton beni güldürürken, kendimi kontrol etmem gerektiğini biliyordum. İntikamsa, intikamdı.

''Sevgilin olduğunu sanıyordum?'' dedim ve oldukça ciddiyet taşıyan cümlemin doğru şekilde ulaşmasını umdum.

Jimin, sırtı benim göğsüme yaslıyken hafifçe kıpırdanmıştı ve kesinlikle yüzünde oluştuğunu tahmin ettiğim sırıtmayla cevap vermişti.

''Eh, sevgilim sensin.''

Duymayı beklediğim cümle bu olmadığından yüz kaslarımı en az 10 yıl yaşlandıracak bir gülümsemeyle şımarmış hissediyordum. Resmen bana sevgilim demişti. Sevgilim. Bana. Hoseok'una.

Kafayı yemeye başladım sanırım. Hayır yani bu kadar sevgi bana çok fazla geliyor, baş edemiyorum. Ortalıkta sevinçten çığlık atasım geliyor ve Jimin'in benim bu halimi görmesini hiç mi hiç istemiyorum. En iyisi ben susayım.

''Beni çok üzdün. Halbuki, sevgililer böyle yapmaz.''

Kast ettiğim şey onun benden ayrılması değil, hala neden ayrıldığımızı inatla söylememesiydi. Buna bir cevap alamamak beni delirtiyordu, öyle ki artık şaka yaptığını düşünüp tekrar ayrılmayı bile planlanmıştım.

Yok canım daha 30 dakika oldu, ne ayrılması? Şaka yapıyorum, şaka.

''Biliyorum. Sadece biraz daha bekle. Sana her şeyi anlatacağım.'' Kollarım, onun hareket etmek istemesiyle gevşerken hiç beklemediğim bir anda yanağıma öpücük kondurmuştu. Dudaklarının tenime dokunması beni adeta yakıp kavuruyordu.

Geçen birkaç ay değil de, sanki yıllardı.
Yıllardır o yasemin kokusunun vücuduma karışamamasının acısını çekiyordum. Bedenimin her bir parçası onun ismini haykırmaya başlamıştı bile. O bana bu kadar yakınken dokunamamak sandığımdan daha fazla kahrediyordu benliğimi.

''Gamzelerini özledim fazlasıyla. Sen konuşurken onları usulca öpmeyi de özledim. Saçlarını dağıttığımda hiç kızmadan bana sarılmanı, tişörtünün içinde kaybolup kokusuyla uyumayı da. Ben senin ruhunu bile özledim Hoseok.''

Ne diyeceğimi veyahut ne yapacağımı bilemiyordum. Söylediği sözler benim özlemimi o kadar güzel özetliyordu ki...
Gözlerim doluyordu usul usul, nefes almak bile zor gelmeye başlamıştı. Kollarımın arasında bana bakarak konuşması onu sıkıca sarıp kimselere göstermememi tetikliyordu.

Winter Day | JiHopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin