Seventh Day

927 84 7
                                    

Sıkıntıyla dişlerim arasındaki pipete işkence ederken etrafı izliyordum. Herkes normaldi, mutluydu ve bu benim sinirlerimin bozulması için yeterli bir sebepti. Çevremde neşeli olan herkesi boğmak istiyordum.

''Pipeti parçaladın, ne sorunun var onunla?''

Başımı kaldırıp benimle konuşmaya çalışan kişiye baktım. Daha önce kampüste görmediğim, tanıdık olmayan bir yüze benziyordu.

Pipeti dudaklarım arasından çıkarttım ve uzağımda olan çöp kutusuna fırlattım. Gözleriyle hareketlerimi takip etmişti.

''Pipetlerle ne kadar sorunum var tahmin edemezsin.''

''Fark ettim.''

Karşımdaki sandalyeyi çekerek iznim olmadan oturduğunda kaşlarımı çatmadan edememiştim. Yeni bir öğrenci olduğu belliydi ve bu kadar girişken olması tuhafıma gitmişti. Rahatsızca yerimde kıpırdandım ve bakışlarımı sarı saçlı çocuğa diktim.

O da etrafta gezdirdiği gözlerini bana çevirince açık kahve tonlarında olan gözleri kısılana kadar gülmüştü. Gülümsenecek ne vardı?

''Adımı söylemeyi unuttum. Takdim edeyim, Jackson Wang.'' (Nedense hep Jackson'ı bir hikayeye katmak istemiştim hjmhjj)

''Yani?''

Bana 'ciddi misin' der gibi bakmış ve omzunu silkmişti. Ardından ise sandalyeye yayılıp önümdeki kahveyi çekti ve bana bakarak büyük bir yudum aldı. Neyse ki kahvem soğumuştu. Etrafı izlemekten uykumu açmak için bile çaba gösterememiştim.

''Sen de adını söylersen iyi bir izlenim bırakmış olursun.''

Gözlerimi devirdim ve biraz öne eğilerek önemli bir sır verecekmişim gibi onunda eğilmesini sağladım. Diyeceğimi pür dikkat dinliyor ve kaşlarını çatıp duyacağı şeyi heyecanla bekliyordu.

''İyi bir izlenim, umurumda değil.''

Yavaşça sandalyemi ittim ve kantinden dışarı çıktım. Bozuk olan sinirim iyice bozulmuştu. Başka işim yokmuş gibi bir de çocuklarla uğraşmak zorunda kalıyordum.

Jimin'i öptüğüm günden beri konuşmamış ve karşılaşmamıştık, bu da gerilmenin asıl sebebiydi. Elim telefona gidiyor ve onu aramak için içimdeki haz yanıp tutuşuyordu. Yaptığım hareketin saçma olduğunu anlamak için yüzüme ışık falan tutulması da gerekmemişti. İyice dibe battığımı hissediyordum.

Derince iç çektim ve gözüme kestirdiğim çim alana oturdum. Güneş yüzüme vurarak her şeyi açığa çıkarıyormuş gibiydi. Sinirle çimleri yolmaya başladım. Doğayı seven biri olmama rağmen sanki bunu yaparsam tüm gerginliğim gidecekti.

Çimleri ellerimin arasında ezerken gözüm birkaç ağaç ötemde gülüşerek sevgilisiyle konuşan SeokJin'e kaymıştı. Onun sevgilisi bizim okulda olduğu için sürekli ziyarete geliyordu ve gidip yüzüne her şeyi anlatmak için zor tutuyordum.

NamJoon ona kendisini açmış ve sevgisinden bahsetmişti ancak SeokJin anlayışla bile karşılamadan kaba bir dille reddetmeyi seçmişti. Eğer NamJoon bana rica etmiş olmasaydı şu anda gider ve yüzüne sağlam bir yumruk geçirirdim. Ama eh, arkadaşımın sevdiği çocuğu koruması sayesinde bunu yapamıyordum.

''Bu sefer de çimlere mi işkence uyguluyorsun? Cidden senin sorunun ne, siyah saçlı çocuk?''

Az önce kaçtığım çocuğun sesini duymamla gözlerimi kapattım ve sabır dilendim. Neden kimse beni rahat bırakmıyordu?

''Adım Jung Hoseok, siyah saçlı çocuk değil. Şimdi beni rahat bırakır mısın?''

''Hayır. Sadece birileriyle arkadaş olmak istiyorum.''

Winter Day | JiHopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin