Sixteen | Heart Broken

327 30 6
                                    

Not: Ayarladıkları buluşma saat dörtteydi

Kafenin en ücra köşesindeki masada oturan Baekhyun gerginlikle terleyen ellerini pantalonuna sildi.

Nasıl iletişim kurabileceğini dahi bilmiyordu, Chanyeol'un işaret dili bildiğinden emin değildi.

Çantasına göz atıp yanında getirdiği küçük gök mavisi bulut desenli not defteri ve ucu siyah tüylü kalemine baktı umarım çocuk gibi gözükmem diyerek.

Kafenin kapısı her açıldığında kapının üzerindeki küçük zil titreşiyordu ve tiz tınısıyla Baekhyun'un dikkatini o yöne çekiyordu.

Baekhyun telefonunun kilit ekranındaki saatte gözünü gezdirdi. 03:45pm heyecandan buluşmaları gereken saatten yarım saat kadar erken gelip beklemişti. Şimdi buluşma saatine 15 dakika kalmışken alnındaki ter damlalarının arttığını hissediyordu.

Omzuna dokunan elle irkilen Baekhyun ağzından ufak bir inleme kaçırdı. Umutla döndüğünde kendisine dakikalardır seslenmekte olan garsonu gördü. Bir yavru köpeğin kulaklarını düşürmesi gibi o da sandalyesinde kamburlaştı.

"Size bir şeyler getirmemi ister misiniz?"

Baekhyun gülümsedi ve başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Önündeki defteri hızlı hareketlere açıp üzerine aklından geçenleri yazdı.

Bir arkadaşımı bekliyorum

Garson gözünü defterle Baekhyun arasında gezdirdikten sonra aniden gelen farkındalık ile başını hızlıca salladı öyle ki kahküllerinin gözüne girmesine neden oldu.

"İstediğiniz zaman bana işaret yapmanız yeterli." dedikten sonra olabildiğince gülümseyerek uzaklaştı pembe saçlarıyla girdiği ortamda dikkat çeken garson.

Baekhyun bu tatlı, yanakları mochiye benzeyen garsonun ismini gitmeden önce yaka kartından okuyabilmişti: Park Jimin

Baekhyun dünyada hala kibar insanların olmasına sevinerek önüne döndü. Gerginlikle tekrar saatine baktı.

04:15pm

Baekhyun boğazını temizledi. Chanyeol 15 dakika gecikmişti.

Baekhyun kendi kendine sorun olmadığını mırıldandı. O ünlü, yolda gelirken birisi tarafından fark edilmiş olabilir. Evet evet, büyük ihtimal bu yüzden gecikmiştir diye düşündü Baek.

04:30pm

Baekhyun kakaotalk'a girip Chanyeol ile olan konuşmasına girdi ve mesaj yazmak üzere klavyeyi açtı.

Baekhyunee:

Hyung?

Bir şey olmadı değil mi ?

05:15pm

Baekhyun aldığı limonatanın pipetiyle oynamaktan ucunu kopartmıştı. Sıkıntıyla saatine baktı. Bu saatten sonra gelmeyeceğini düşünüp gitmek istesede içinden bir parça 'Ya gelirse?' diyerekten onu oraya çiviliyordu.

Yutkundu ve yaklaşık yirminci kez pembe saçlı garsonla göz göze geldi. Kendini acınası hissediyordu.

Jimin, masadaki çocuğun arkadaşı her kimse bu saatten sonra gelmeyeceğini anlamışcasına gülümsedi.

07:15pm

Baekhyun dudaklarını ısırarak tekrar zili çalan kapıya baygın gözlerle, o olmadığını zaten kalpten bilerek bakmıştı.

Neden hala beklediğini bilmiyordu. Salakça olduğunu biliyordu ama sanki oturduğu koltuğa çivilenmiş gibiydi. Bir güç kalkıp gitmesine izin vermiyordu. Oynanmış gibi hissediyordu kendisini Baek. Dolu dolu gözleriyle etrafına bakındı. Gözyaşlarının süzülmemesi için gözünü kırpmazken etrafı buğulu görüyordu.

Şimdiden üç kez Chanyeol'u aramıştı. Açsa ne diyecekti? Merhaba mı? Neredesin mi? Konuşamayan birisi olarak birisini telefonla arayacak kadar çaresiz durumdaydı.

09.00pm

"Afedersiniz, pardon bakar mısınız?"

Baekhyun buğulu gözleriyle odaklandığı yerden başını kaldırdı. Pembe saçlı yanakları pirinç kekine benzeyen garsona baktı.

"Şey, kapatıyoruz."

Baekhyun başını olumlu anlamda sallayıp masaya içtiği limonata ve suyun parasını bıraktı. Not defterini ve kalemini çantasına koyarak ayaklandı ve hafif gülümseyerek başıyla Jimin'e selam verdi ve kafenin kendisine daha yakın olan arka kapısına yöneldi.

Temiz hava suratına çarptığında genzinin yandığını hissetti. Ne kadar yutkunsa da boğazındaki düğüm gitmiyordu.

Ayaklarında daha fazla kendini taşıyacak gücü bulamadığı için sırtını hemen yanındaki pütürlü duvara yasladı. Kayarak yere oturduğunda son birkaç saattir tuttuğu gözyaşlarını bırakma kararı aldı. Ağzından hıçkırıklar kaçırarak ağlamaya başlamasıyla beraber boğazındaki düğümün de çözüldüğünü hissediyordu.

İki eliyle yüzünü kapatırken fark etmeden daha da sesini yükselterek ağlamaya başlamıştı Baekhyun.

Dalga geçilmişlik hissi ağır basarken bir saniyelik de olsa onun için çarpan kalbine küfür etti, veya onun için kızaran yanaklarına, onun için karnında uçuşan kelebeklere.

Kendini ne sanmıştı ki? O Park Chanyeol'du, kendisi ise Byun Baekhyun. Değersiz, umursanmayan, tanrının konuşma yetisini elinden alarak kendisini günahları için cezalandırdığı ufak bir insan. Bundan çok değil iki nesil sonra adının bile hatırlanmayacağı kişi. Kendimi bu kadar büyük görmemeliydim diye düşündü Baek.

Her ne kadar gözyaşlarını durdurmaya çalışsa da akmaya devam ediyordu. Elleriyle ardı ardına silmesi gözlerini ve burnunun ucunu kızartmaktan başka bir işe yaramıyordu-ki bu da dışarıdan bakanlar için inanılmaz sevimli bir görünüm oluşturuyordu.

"O-oh şey."

Baekhyun artık tanıdık gelen sesle başını kaldırdı. Tekrar pembe saçlı garsonu görünce şaşırmış hissetmedi.

Jimin derin bir nefes alarak yerde oturan savunmasız çocuğun yanına bağdaş kurdu.

"Kız mı ekti?"

Baekhyun dişlerini göstererek gülümsemeye çalıştı. Bu görünüşü Jimin'de Baekhyun'u ısırma isteği uyandırıyordu.

Baekhyun kafasını olumsuz anlamda salladı. Sadece evine gidip uyumak istiyordu. Yerden destek alarak ayaklandı. Jimin de refleks olarak ayağa kalkmıştı.

"Seni evine bırakmamı ister misin?"

Baekhyun kafasını olumsuz anlamda sallayıp burnunu çekerek küçük adımlarla ara sokaktan ayrıldı ve kırık kalbiyle arkasında kendisine hayran bıraktığı birisi olduğunun farkına varmadan ana caddedeki insanların arasına karıştı.


Selam ben karakterlerini asla mutlu etmeyen orospu çocuğu yazarınız opkrfopjepırjfoewrgf

Let Me Hear Your Voice : Chanbaek TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin