BÖLÜM:1 UYKU EŞİTLİYOR İNSANLARI

277 4 5
                                    

Bölüm şarkısı: Pinhani-Sen Olmayınca

Merhaba Gökyüzü Durağı ailesi. İlk bölümle karşınızdayım. Şarkısız dinlemeyin derim. İyi okumalar...

Artık herkes uyuyor. Çiçekler, böcekler, insanlar, iyiler, kötüler... Herkes eşit oluyor uyuyunca. Uyku eşitliyor insanları. Aydınlık uyuyor, karanlık uyanıyor...

Saat sabaha karşı dört buçuk. Akşam mı sabah mı anlaşılmıyor havadan. Gözlerim uykusuzluktan şişmiş, aklım düşünmekten bitap düşmüş. Karanlığın gölgelediği, yıldız ışıklarının süslediği tavana bakıyorum. Bomboş, kapkara. Ve bir o kadar da anlamlı. Yalnızlığın aşılandığı kalbimde o manası bir türlü çözülemeyen, küçük bir kıpırtı hissediyorum. Diyor ki, "Kalk, kendine gel ve bir şeyler yap!" Çaresizliğin içine düştüğüm bu çukurda bir aydınlık arıyor gözlerim. Üstümdeki yorganı çekip yatağımda doğruluyorum. Dilim kurumuş, ıslatmak için bir damla arıyor ellerim. Sol tarafımdaki komodinin üzerinde bir bardak su buluyorum. Titrek ellerim yavaşça kaldırıyor bardağı, bardak elimden düşüp kırılacak endişesiyle...

Yere bakıyorum; ojesi bozulmuş tırnakları saran ayaklarım, tokası düşmüş terliklerim ve paspasın altında kalan soğuk mermer. Kafamı kaldırıyorum ve karşıya bakıyorum. Pencerenin önünde belli belirsiz süzülen ay ışığını görüyorum. Terliklerimi giyiyorum, ayağa kalkıyorum. Ayaklarımla terliklerimi sürüye sürüye, yavaş ve ümitsizce ilerliyorum pencereye. Usul usul çekiyorum perdeyi. Bir rüzgar uğultusu geliyor inceden inceye. Pencereyi açıyorum. Gözlerimi kapatıp şehrin ritmini dinliyorum. Havayı delip geçen uçağın sesi geliyor kulağıma. Sonra aşağıda bir grup laf dalaşına giriyor. Köpek havlıyor bir ara. Yağmur atıştırıyor, burnuma minik su damlaları konuyor. Yağan her yağmur tanesini bir melek taşır, derler. Eğer doğruysa, bu içime bir parça mutluluk katmalı mıydı? Gözlerimi açıyorum. Önce şimşek çakıyor, sonra gök gürlüyor. Ardından yağmur, sağanağa dönüşüyor...

Aklıma gelen bir fikirle sokağa atıyorum kendimi. Yağmurun altında ıslanan bir insanım sadece. Belki biraz sonra yağmur bitecek. Gökkuşağı çıkacak belki de. Umudun ışığı da yansıyacak gözlerime. Ta ki, yeni bir umut sebebi doğana kadar...

Şimdilik yalnızım, şimdilik kusurlu, şimdilik kimsesizim. Şimdilik umudum kayıp. Şimdilik sokak ve ben...

Üstüme bakıyorum. Sırılsıklam olmuş tek parça önlük, yağmurdan kabarmış bir tutam saç ve gözleri şişerek balonlara meydan okuyacak durumda olan bir adet ben. Limana iniyorum. Orada bir bank bulup oturuyorum. Balığa çıkmış balıkçıların geri döndüklerine şahit oluyorum.

Gün ağırmaya başlıyor. Kara bulutlar çekiliyor. Bugünlük son kez süzüyorlar içinde tuttukları gözyaşlarını. Saat sanırsam altıya yakın. Günün monotonluğu başlıyor şehirde. Gemiler karşıya geçmek için son yolcuları alıyor. Henüz kahvaltısını etmemiş insanlar gevrekçinin arabasına üşüşüyor. Öğrenciler duraklarda bekliyor. Ben, hastane önlüğüm ve mahvolmuş saçlarımla insanların bir gününün nasıl geçtiğine seyredalıyorum.

Uyandığımda havadan anlaşılıyor ki saat sekize yakın. Gözlerimi açıyorum. Bir dakika... En son bir banktaydım. Burası hastanedeki odama da hiç benzemiyor. O zaman, ben neredeydim? Etrafa bakıyorum. Dağlık bir alandayım. Aman Allah'ım! Şimdi ben kaçırıldım mı?

"İMDAAATT!!!"

Ayak sesleri geliyor ve biri ağzımı kapatıyor...

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Sizce;

Ayak seslerinin sahibi kim?

Ana karakter niye depresif davranıyor?

Biliyorum kısa bir bölüm oldu fakat ileriki bölümlerde telafi edeceğim. Eleştirilerinize açığım. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

 Sizleri seviyorum...

Gökyüzü Durağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin