"Annem kesinlikle serseriliğe başladığımı düşünecek." dedim saçlarımdaki folyolarla oynarken.
Birden aklıma gelen şeyle Jimin'e baktım.
"Ya senin ailen? Neredeler?"
Telefonundan başını kaldırdı, dudağını büzerek bana baktı. Aman be bu cidden can alıcıydı!
"Kanada."
"Hı?"
"Neredeler diye sordun cevap verdim minik. Orada şirket işleriyle uğraşıyorlar."
"Sen niye onlarla gitmedin?"
"İstemedim. Onlarla tanışmak ister miydin?"
Hiç beklemediğim birşey söylemesi beni afallatmıştı.
"Ah şey yani bilmem. Yani sonuçta şey hani be-"
"Tamam tamam heyecanlanma."
Kocaman gülümsemesiyle beni de güldürmüştü.
"Hey çocuklar hadi artık saçlarınızı yıkayalım!"
Kuaför neşeyle bizi çağırıyordu.
Jimin bana dönüp göz kırptı.
"Bu saç sana çok yakışacak miniğim."
Onu taklit ederek ben de göz kırptım.
"Sana da çok yakışacak büyüğüm!"İkimiz de aynadaki kendimize aşık olmuştuk.
Kendimize bakmayı kesip birbirimize döndük.
AMAN TANRIM BAY MÜKEMMEL PARK PEMBİŞ PONÇİK JİMİN ŞU AN TAM OLARAK DÜNYANIN EN SEKSİ PLAYBOY GÖRÜNTÜSÜNDEYDİ!
Kocaman gözlerle bana bakarken ona biraz daha aşık oldum.
Dudaklarında gevelediği kelimeleri anlamasam da bu onu daha güzel yapıyordu.
Gümüş rengi saçlarını elleriyle geriye atıp bana yaklaştı. Sanki her hareketini beni etkilemek için yapıyordu.
"Hadi gidelim miniğim."
Uzattığı elini tutarak ayağa kalktım. Motorun yanına gittiğimizde öne binmesine engel oldum.
"Hadi ben süreyim!"
"Söylediğim gibi fazla küçüksün bebeğim."
Yüzümü asarak ona baktım.
"Lütfen Jiminie. Bana güvensene biraz. Merak etme karizman çizilmez."
Dudağını büzüp gözlerime odaklandı.
"Karizmamın çizilmesinden değil de ne biliyim işte."
Gözlerimi onunkinden ayırıp arkaya oturdum. Yine o sürecekti.
"Ama tabiki hayatımı emanet edecek kadar güveniyorum partnerime."
"Güvenme."
Partnerim demesiyle biraz üzüldüm.
Yerimden hareket etmeyip öne geçmesini bekledim. Bir süre daha bekledikten sonra arkamda kalan küçük boşluğa oturup beni öne itti.
"Kırk yılın başı birine güveniyorum. Sür şu lanet şeyi."
Hafifçe gülümseyip belime sarılmasını bekledim.
"Ne bekliyorsun minik sür işte."
"Belime dolanmazsan düşersin aptal!"
Küçük bir kahkahanın ardından konuşmaya başladı.
"Ne yani sen mi beni düşmekten kurtaracaksın?"
Bir süre duraksadım. Haklıydı onu da düşmekten kurtaramazdım. Motordan inip yürümeye karar verdim.
İnip o da peşimden geldi.
Kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Gözümden akan yaşları silip fısıldamaya başladı.
"Seni gördüğüm ilk günden beri beni tutacağını biliyorum minik. Bana sarıldığın ilk gün de bunu biliyordum. Beni takip ettiğin gün de biliyordum. Beni öptüğünde de biliyordum. Ve şimdi de biliyorum miniğim. Her zaman beni tutacaksın, gücün kalmadığı zaman ben sana sıkıca tutunacağım. Bırakmayacağım."
Yıldızlardan daha parlak olan gözlerine baktım. Dışarıdan göründüğü gibi değildi o. İçindeki küçük çocuğu görüp ona sahip olmak beni mutlu etmişti. Konuyu değiştirmeye çalışarak saçmaladım.
"Yarın okula gidiyor muyuz Jiminie?"
"Hayır."
______
Zevkle kıpırdandım yanımda küfürler savurarak yürüyen Jimin'e bakarken.
"Şu okul işini biraz daha erteleseydik ya?"
"Devamsızlıktan sınıfta kalacaksın büyüğüm!"
Ona büyüğüm dediğimde bana bakıp gülümsemesini seviyordum.
Birden elimi tutmasıyla irkildim.
Ona dönüp kocaman gözlerle baktım.
"Ne diye ejderha görmüş gibi bakıyorsun minik?"
"Farkında mısın bilmiyorum ama sınıfa girmek üzereyiz Jiminie!"
"Farkındayım."
Gülümsemesinin yerini her zamanki dik bakışları almıştı. Okulda genellikle böyleydi.
Sınıfa girdiğimizde insanların bakışları üstümüze kenetlendi. Jungmin oturduğu yerden kalkıp yanımıza geldi.
"Bu kadar hızlı mı?" dedi ellerimizi ayırarak.
Jimin elimi tekrar kavrayıp kıkırdadı.
"Evet ahlak polisi babacık!"
Gözlerini deviren Jungmin Jimin'in kolundan tutup sınıftan çıkardı. İkisinin çıkmasıyla herkes etrafıma toplandı.
"Ne yani çıkıyor musunuz?"
"Aman tanrım Park Jimin aşık mı oldu?!"
"Son Ha seni gebertecek."
İç çekip hepsine tek tek baktım söylenirken.
"Çıkıyoruz işte."
Birden insanların arasından koşarak gelen Shijin'i gördüm.
"Aman tanrım, aman tanrım! Siz çıkıyorsunuz ahahahahaha! Çıldırıcam. Ah sanırım öldüm Jiminie siz ikiniz sonunda oldunuz!"
Kıkırdayarak bir dağılan kalabalığa bir de ona baktım.
"Ama seni uyarmam gereken bir konu var!"
Merakla gözlerine bakarak konuşmasını bekledim.
"Sonha. Onun iki yıldır yapmaya çalıştığı şeyi kısa bir sürede yaptığın için seninle uğraşacak."
Yüzümü buruşturup Shijin'e baktım. Saçma sapan bir kız umrumda bile değildi.
Bunu tam dile getirecektim ki sınıfa sarmaş dolaş giren Jungmin'le Jimin'e takıldı gözlerim.
Gülümseyerek bana bağırıyordu Jungie~
"Ya Minnie neden ona kısa sürede aşık olduğunu anladım. İyi çocukmuş!"
"İyi çocuğumdur hyung!"
Shijin koca bir kahkaha patlattı Jimin'in cümlesine.
"Hyung mu dedin sen?"
"Benden 2 ay büyük."Zilin çalmasıyla gülmemiz sonlanmıştı.
Sınıfa giren hoca gülerek bize bakıyordu.
"Yine şanslısınız küçük belalar. Ders işlemeyeceğim."
Sınıftan yükselen teşekkür uğultularını telefonumun bildirim sesleri bastırmıştı. Daha doğrusu telefonlarımızın. Jimin ile göz göze gelip aynı anda telefonumuza baktık.~Mahşerin Dört Dörtlüsü~
Shijin: Hey çocuklar size bir iyilik yapıp grup açtım!Jungmin: Ne grubu?
Shijin: Şu an mesajlaştığın şey aptal dkcjccjxudjdoxjdpdjfofkfoskdlr
Bilinmeyen: Aman ne komik Shijinie~
Ben: AMAN TANRIM BU JİMİN'İN NUMARASI MI?!
Jimin yan gözle bana bakarak gülümsedi.
"Evet miniğim benim numaram." diye fısıldadı.
Hızlıca kaydettim. Gelen bildirimle irkildim. Bu sefer gruptan değil de özelden yazmıştı.Shijin: Hadi sessizce dersten çıkın.
Ben: Nasıl?
Shijin: Hocaya baksana horul horul uyuyor. Jimin'i al ve çıkın.Bakışlarım bir anlığına uyuyan hocaya kaydı. Shijin'in fikrinin harika olduğunu düşündüm.
"Minik! Hadi dersten kaçalım!"
"Jimin hadi dersten kaçalım!"
Aynı anda söylediğimiz cümleyle gülmeye başladık.
"Anlaşılan Shijin ikimizi de ayarttı."
"Güzel fikir ama." diye söylendim.
Oturduğu yerden kalkıp 'Güzel fikir.' diye tekrarladı.
"Hadi yapalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUNATIC
أدب الهواة"Sıcaklığını hissettim minik. Sarhoş eden sıcaklığını hissettim." "Ve o an, sen buz gibi soğuktun Park Jimin."