"Acaba hata mı yapıyorum diye düşünüyorum bazen."
Çatıdaki yerde oturuyorduk. Dersten kaçıp buraya gelmek iyi fikirdi ama Jimin'in uzun süren sessizliğinden sonra söylediği bu cümle pek de iyi gibi görünmüyordu.
"Ne konuda?"
"Tam olarak bu konuda. Yani yanımda olmam doğru şey gibi hissettirmiyor."
Haklıydı aslında. Benimle oldukça mutlu olmayacaktı belki de. Ama onu mutlu etmeyi becerebilirdim.
"Güzelsin minik. Ya hislerinde yanılıyorsan?"
"Ne demek bu?"
Bir süre duraksayıp gözlerini yerde gezdirdi.
"Sıkıldığında seni yanımda tutacak gücüm yok. Biliyorsun ben öyle diğerleri gibi değilim."
"Haklısın diğerleri gibi değilsin. Sen farklısın ve ben de bunu seviyorum."
Cümlemin bitmesiyle kafasını dizime koyup gözlerini kapattı.
"Yanlış yerde, yanlış zamanda minik." diye fısıldadı. "Midem bulanıyor uyumalıyım." diyerek cümlesini bitirdi.
Ne yanlış yerde ne de yanlış zamanda Park Jimin. Sadece yanlış düşüncede. Aramızdaki tek engel bu. Kendini doğru olduğuna değil de yanlış olduğuna inandırıyorsun.
"Jiminie ne kadar güzel olduğunun farkında mısın?"
Aman tanrım sesli düşündüm!
Cevap vermesini bekledim ama sanırım yine uyuyordu. Küçük bebek gibiydi.
Elimi saçlarına koyup gezindirdim. Saçlarındaki vanilya kokusu burnumu gıdıkladı. Bu gülümsememe sebep olmuştu. Boşta olan elimle bir elini tuttum. Sürekli buz gibi soğuk olması beni endişelendirse de buna alışmalıydım. Kafamı geriye yaslayıp biraz uyumayı düşünsem de tabiki canım telefonum beni rahat bırakmazdı!Bildirim: Shijin
Shijin: Heyoo~Ben: ?
Shijin: Aman be sizi o kadar romatik şeye teşvik edeyim sen bana öküz öküz soru işareti at😒
Ben: Ya üzgünüm Shijinie~
Shijin: Herneyse ne yapıyorsunuz? Müthiş patron abi Jungmin sizi merak etti.
Ben: Çatıdayız Jimin midesinin bulandığını ve uyumak istediğini söyledi.
Gelen Arama: Shijin
Birden telefonun çalmasıyla irkilip açtım.
"Mesajlaşıyorduk niye aradın ki?"
Shijin endişeli bir şekilde konuşmaya başladı.
"Güzelim şimdi sakin kal. Söyleyeceğim şeyleri iyi dinle, eğer Jimin midem bulanıyor diyorsa ciddi bir sorun vardır. Dediğim gibi sakin ol ve onu kontrol et, mümkünse uyandır böyle zamanlarda uyumaması lazım! Gelmemi ister misin?"
"Hayır, hayır halledebilirim."
Endişeyle telefonu fırlatıp kafasında olan elimi boynuna götürdüm nabzı her zamanki gibiydi.
"Jimin! Jimin uyan. Bebeğim uyan lütfen!"
Her ne kadar bağırsam da uyanmıyordu. Yavaşça sarsmaya başladım. Gözlerini açmamasına karşılık bir de nefesi hızlanmış, derinleşmişti.
Saçlarını elimle geriye tarayıp yanaklarını avuçlarıma aldım.
"Başka şansımız yok, uyanmalısın!"
Birkaç saniyenin ardından irkilerek gözlerini açtı. Hızlı nefeslerle etrafa bakındıktan sonra son durağı gözlerimdi. Korkuyla ona bakarken yüzünde olan elimi tutup gülümsemeye çalıştı.
"Ağlıyorsun, altı üstü uyudum minik."
Kafasını kaldırıp oturur pozisyona geçti. Hiçbirşey söyleyemeden ona sarıldım. O an o kadar çaresizdim ki tek yapabildiğim sarsılarak ağlamak oldu.
"Miniğim birşey olmadı neden ağlıyorsun?"
"Korktum, çok korktum."
_______
"İyi misin şimdi?"
Elimdeki ilaç şişesini çantama koyup sinirle Shijin'e döndüm.
"Ne diye onu da korkutuyorsun?!"
"Söylemeseydim sana birşey olabilirdi."
"Olmazdı Shijin! Ciddi bir durum olsaydı zaten oradan uzaklaşırdım."
"Kızma bana korktum sadece."
O da haklıydı. Rahatlaması için gülümseyip saçlarını karıştırdım.
Oturduğum yerden kalkıp sınıftan çıktım gözlerim koridorda miniği aradı ama buralarda değildi.
Bahçeye inip biraz daha bakındım. Futbol sahasının biraz ötesinde yere oturmuş gözleri kapalı bir şekilde ağzını oynatıyordu. Biraz daha yaklaşınca şark söylediğini anladım. Tam yanına gidecekken Joonha denen o göt herif miniğin yanına oturdu. Bir kenara geçip onları izlemeye başladım.
Saçma sapan bir şekilde konuşuyordu. Minik ise gözlerini açmadan ona cevap veriyordu. En sonunda dayanamayıp sessizce yanlarına gittim Joonha'ya başımla kalkmasını işaret edip yanına ben oturdum.
"Oh Jimin! Sessizce yaklaşmak yerine biraz ses yapabilirdin."
Dönüp ona baktığımda hala gözleri kapalıydı. Nasıl anladığını soracaktım ki gerek kalmadan cevap verdi.
"Kokun."
Sırıtarak başımı omzuna yasladım, ilk başta irkilse de birşey demedi.
"Korkmuyor musun insanların görmesinden?"
"Sen korkmadan yaslayabiliyorsan başını ben niye korkayım?"
Birşey söylemeden öylece durdum. Sessizliği bozan oydu.
"Canın yanarsa bana söyle."
"Nasıl yani?"
"Fiziksel veya zihinsel olarak, Jimin. Canın yanarsa bana söyle."
Onaylarmışçasına sesler çıkardım.Sessiz kaldığımız dakikaların ardından içimdeki cümleyi ona söylemeye karar verdim.
Derin bir nefes aldım önce.
"Canını yakarsam, minik..."
Kafamı kaldırıp gözlerine baktım.
"Yakarsam eğer,
canımı yak!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUNATIC
Fanfiction"Sıcaklığını hissettim minik. Sarhoş eden sıcaklığını hissettim." "Ve o an, sen buz gibi soğuktun Park Jimin."