Eksik bir şeyler vardı. Canan ne zaman düşünse o duygularının içinde eksik bir şeyler vardı. Anneydi belki ama çoğu zaman o bebeği görmek istemiyordu çünkü bir diğer bebeğini hatırlıyordu. Karnına sancılar saplanıyor ve bir gün sonu klinik olacak derin acılar etkisinde kriz geçiriyordu.
Göz yaşları içine akmaktan ziyade dışa vuruyordu. Kimin acısı sonsuza kadar içinde kalmıştı ki zaten?
Eser için hazırladığı bir diğer paket karşısında yanarken onu bir daha görmek istemediğini düşünüyordu. Sabah olmadan bu düşüncenin geçeceğini de biliyordu. Ve kabul ediyordu, tek acıyı o çekmemişti. Sıla, Eser'e duyduğu aşk yüzünden mesleğini kaybetmişti ve Canan da Eser'in nefreti yüzünden bir bebek kaybetmişti. Yetmezmiş gibi bir adamla evlenmişti.
Neyse ki o adam kendi yöntemleriyle de olsa Canan'ı seviyordu. Neyse ki...
"Ne yapıyorsun?" diye kendisine doğru gelen Fırat'a baktıktan sonra yanan kağıtların kurtarılamayacak kadar kötü durumda olduklarını görerek derin bir nefes aldı.
"Yakıyorum." dedi ama Fırat onun da yandığını görmüştü. Sarhoş sayılırdı. Dengesini tam kaybetmemişti belki ama yürürken ayaklarının yere basmadığını hissedebiliyordu. İçki kokusunu alması için yanına yaklaşması yetmişti Canan'ın.
"İçeri geç." dedi Fırat. "Hava soğuk."
Sonra Canan'ın elinden aldığı su şişesini kağıtların üzerine döküp yürümek için onu bekledi. Çıkan gri duman gözlerini yakmasın diye geri çekildikten sonra Canan'a baktı. Kanlanan gözlerinden içtiği anlaşılıyordu. Canan en çok onun bu hallerinden korkuyordu. Ne yapacağı belli olmuyor, melek gibi olabileceği gibi şeytan da olabiliyordu.
"Bir gün gelecek." dedi Fırat kontrolsüzce. "Eser benim önümde diz çökerken silahı onun kafasına dayayacağım." Ve bunu o kadar sessizce söylemişti ki, sanki Canan onun önünde bir engel değildi. Toprağa karışan bir kumdu, dikkatini çekebilecek bir taş gibi bile durmuyordu.
Canan ona doğru bir adım atarken "Yapmayacaksın." diye tısladı. "Benimle bir anlaşma yaptın."
Düşüncesiyle bile kalbinde yaşadığı yangını hissediyordu Canan. Ondan almak istediği intikam isteği sadece Sıla'yı hayatından çıkarıp Eser'i yalnız bırakmak üzereydi. Kendisini anlasın diyeydi. Görsün diyeydi. Etrafında o kadar insan varken birine bile güvenemeyeceği anlasın ve Canan neler yaşamıştı hissetsin diyeydi.
Canan onu yaşarken öldürürdü ama kesilen nefeslerine tahammül edemezdi. Kendi yaptığı şey ölümden daha kötü olacak olsa bile, Eser'in yaşadığını bilmeliydi. Canan inanırdı. Eğer bir insan nefes almaya başlamışsa, o nefes bitene kadar bir yerlerde umut daima olurdu. Bu yüzden Eser'den acımadan her şeyini alabilirdi ama umudunu... Asla.
"Antlaşmalar bozulur." dedi Fırat da. Sonra Canan'la arasındaki mesafeyi kapatırken onun kolunu tutup iyice kendisine çekti. Gözlerindeki öfkeden korkmamak mümkün değildi. Canan tek başına ve savunmasızken Fırat onun korkulu rüyası olmaktan öteye geçemiyordu.
"Ben o tetiği çekerken sen ona bakacaksın, ben de sana." dedikten sonra "Geç içeri." dedi Canan'a. Bu kez emir veriyordu. Canan içeri geçmezse onu kucağına alır ve zorla da olsa içeri sokardı.
Kolunu kurtardıktan sonra içeri geçti Canan. Yardımcılardan biri onun beyazlaşarak şeffaflaşmaya yüz tutan yüzüne baksa da oralı olmadı. "Arden'i uyut." dedi sadece. Duru, düz bir ses kullanmıştı.
Sonra da odasına girip kapıyı kapattı ve yatağın üzerindeki telefonu eline alıp parmaklarını Eser'in ismi üzerinde durdurdu. Sonsuzluk yaşayabilecekleri halde onsuzluk yaşıyorsa, bunun tek sebebi Eser'in Sıla'yı koruma isteğiydi. Sırf bu yüzden Sıla gidecekti ve Eser de, Canan da onun hangi cehennemde olduğunu bilmek için ölmeyi bekleyeceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARABARUT
ActionSanmayın ki insanlar bir tek istemediklerine vurulur. An gelir ki insan, elindeki silahı kendine doğrultur ve alnından vurulur. 15.06.2017 00.26