Hayaletlere...
○
Uykusuzluk iliklerine kadar işlemişti Sıla'nın. Kafasını yastığa gömse bile uyuyamamıştı. Kalkıp kendine bir kahve yaptıktan sonra bulduğu abur cuburları doldurduğu büyük tabağı alıp televizyonun karşısına geçti. Saat yediyi on üç geçiyordu ve hava yeni yeni gecenin zifiri karanlığını üstünden atıyordu. Keşke kalbinin üstündeki o zifir de kendini yokuştan aşağı atsaydı.
Çocukken en sevdiği çizgifilm kanalını görünce sesini açabildiği kadar açtı. Komşular gelirse kapıyı bile açmamaya karar verip kahvesinden bir yudum aldı. Sonra ayaklarını sehpaya uzatıp yan tarafta duran batanniyeyi bacaklarına örttü.
İkinci, üçüncü, beşinci derken kaç bölüm izlediğini fark etmedi. Kalkıp iki bardak kahve daha içmişti. Uykusu tamamen gitmiş, kendini olduğundan daha iyi hissetmeye başlamıştı. Çalan kapıyı duymayacak kadar kendini kaptırmıştı. Sonunda yanındaki telefon titrediğinde Eser'in aradığını görüp televizyonunun sesini tek tuşla kapattı.
"Kapıyı aç." dedi Eser ve Sıla cevap vermeden telefonu bırakıp kapıyı açtı. Karşısında üniformalı bir şekilde duran Eser içindeki bir yerleri sonuna kadar kanatabilmişti.
O üniformayı giymeyi o kadar özlemişti ki, bunun için önce Canan'a, sonra Eser'e, kendine ve Fırat'a kızdı. Fakat bu yüzünden okunamayacak kadar derinlerde bir yerde yaşandı.
"O ses neydi?" dedi Eser botlarını çıkarıp içeri girerken.
"Televizyon izliyordum." dedi Sıla. İkisi de sessizce salona geçince Sıla televizyonu yeniden açacaktı ki Eser diğer kumanda ile kırmızı düğmeye basıp televizyonu kapatmıştı. Sıla kaşlarını çatarken "İzliyordum." demişti. Bir an kendini çocuk gibi görse de koltuğa yeniden oturup battaniyeyi kucağına çekti.
"Önemli bir şey konuşacağım." dedi Eser. Rahat etmek için silahını çıkarıp sehpaya koyduktan sonra Sıla'nın gözü saate kaydı ve on ikiyi yirmi geçtiğini gördü. Eser bu saatte geldiğine göre aşırı ciddi bir durum olmalıydı.
"Dün silah teslimatı yapılmış. Birkaç arka sokağında da iki kişi ölü bulunmuş."
Tane tane konuşurken Sıla'nın yüzündeki mimikleri de inceliyordu. Kadın konuşmadan onu dinlerken dün geceki olaydan bahsettiğini fark etmişti. Kalp atışı hızlanırken kendisini ele vermemek için yoğun çaba harcadı.
"Fırat'ın da işin içinde olduğunu düşünüyoruz."
Sıla omuz silkti. "Bilgim yok." dedi ardından. Söyleyeceği yalanlar dağları bile aşabilecek gibi hissediyordu.
"Sana değer verdiğimi biliyorsun Sıla." dedi Eser bu kez. "Fakat işin içinde o silahlar varken, bunların günün birinde senin askerlerine karşı sıkılacağının umarım farkındasındır."
Sıla kaşlarını çattı. Eser ise görmemezlikten gelip konuşmaya devam etti.
"Seni hainlikle suçlamıyorum. Belki de bu üniformayı benden çok hak eden biri varsa o da sensin. Sadece vatanın için demiyorum, her konuda fedakâr birisin."
Sıla öfkesini hissediyordu kanında. Her hücresini dolaşıyor, her yerine işliyor, sonunda bir an patlamak için kalbinde sabit kalıyordu. Evet, Fırat'a yardım eden kendisiydi ama başka çaresi yoktu. O parayı kendisi için değil, kardeşi için istiyordu. Onu tedavi ettirmek, en azından şimdiki halinden daha iyi hale getirmek için istiyordu.
"Yaptığım fedakarlığın çeyreğinden haberin yok senin." dedi Eser'e. "Sadece mesleğim değil, ben hayatımı feda ettim bir başkası için. Ne diyeceksen çabuk söyle Eser, yoksa birbirimizi çok kıracağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARABARUT
AkčníSanmayın ki insanlar bir tek istemediklerine vurulur. An gelir ki insan, elindeki silahı kendine doğrultur ve alnından vurulur. 15.06.2017 00.26