GÖREV 1: FARKINDALIK

170 23 27
                                    

Bu kitap birlikte yazılmıştır. (esteria- bemius)

|GARİP BİR RÜYA|



    Sırtımda hissettiğim sertliğin verdiği rahatsızlıkla araladığım gözlerim bana masmavi bir gökyüzünden başka bir şey sunmuyordu. Çocukken bir şeylere benzettiğim bulutlar öylece bir şeye benzemezce ve efkârlı bir şekilde bana bakıyordu. Buharlı bir vadi manzarasıyla buluştu gözlerim.

Şaşkınlığım ve devamında gelen korkuyla gözlerimi etrafta gezdirdim. Yaklaşık 5 mil uzunluğundaki tahtadan yapılma eni dar bir köprüdeydim. Kulağıma dolan derin su sesiyle ruhum, bilinçaltımın cennetinde tatile çıkmış limonatasını yudumluyordu. Sahil kenarında denizden yeni çıkmış, havlusuyla manzaranın keyfini çıkaran biri olmayı istemiştim. Oysaki şu an tam kocaman bir okyanusun tepesinde bu da yetmezmiş gibi gıcırdayan dayanıksız bir köprünün üstünde oturuyordum. Esen her rüzgarda giderken tutunabilmeyi amaçlayan ama riskten başka bir şey olmayan ince iplerin bağlandığı odunlar sallanıyordu. Hemen ayağa kalktım. Ani hareketler yapmamam gerektiğini anladığımda çok geçti. Arkamdaki beş altı tahta parçasının düşmesiyle köprünün zaten sakat olan dengesi yıkılmıştı artık. Nefes nefese bir an bile düşünmeden hızla koşmaya başladım. Her bastığım tahta suyu boyluyordu. Sanki adı ölüm köprüsü olan bir oyun oynuyordum. Boncuk boncuk terlemiştim. Şansla oynadığım bu oyunda yenilgi de kaçınılmazdı. Attığım o son adımda ayağımın boşluğa gelmesiyle hemen yanlardaki iplere tutundum. Ne fayda! Köprünün ucundan bana doğru tahtalar teker teker yıkılıyordu. Bir an yıkılan domino taşlarına benzetsem de resmen ölümümü beklediğim aklıma gelmişti. Tek tek düşen tahtalar sanki heyecanı artırmak için buraya doğru geldikçe yavaşlıyordu. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Ve bedenimi boşlukta hissettim. Az önceki endişe yerini ufak bir tebessüme ardından büyük bir gülümsemeye bıraktı. Çocukken hep yapmak istediğim şeyi şimdi kadifemsi yumuşacık havada uçarak yapıyordum. Belki ölümüme düşüyordum. Pamuk yastıklarla ölümüme gidiyordum. Gözlerimi araladığımda hafiflemiş bedenimin suya değmesine minicik bir mesafe kalmıştı. Bir anda zaman durdu sanki ve küçük şamdanlardaki mumların yetersiz ışığı sebebiyle uzun kahverengi kanatlı bir pencerenin aydınlattığı, normal bir Amerikan odasının aksine gayet büyük bir odada buldum kendimi. Turuncu ve kahverengi renklerinin hakim olduğu odada kendimi bir kraliyet odasında gibi hissettim. Karşımda öylece duran aynada kendimi görünce ikinci bir şok geçirmiştim.

Üzerimde gayet şaşalı, kabarık, bir yandan da ortaçağ dönemini anımsatan bir elbiseyle sırılsıklam duruyordum. Saçlarımdan damlayan sular odanın nadide halılarını batırmakta ıslak elbisemi geçemiyordu. Ben ne ara o uçurumdan buraya geldiğimi düşünürken kapı çaldı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Hemen dolabın arkasına saklandım. Bu büyük elbiseyle birilerinden saklanmak ne kadar akıllıca bir fikirse... Sade giyimli gayet kibar bir kadın beni baştan aşağı süzdü.

-"Ah leydim ne oldu size böyle sırılsıklam olmuşsunuz? Balonun başlamasına çok az kaldı lütfen hazırlanın, babanız sizi bekliyor!"

Bana leydi diyen kadına ağzım bir karış açık bakakalmıştım. Nerdeyim ben böyle!
Şaşkınlıktan dilim tutulmadan önce kadının koluna yapışarak odadan çıkmasını engelledim. Birkaç saniye boş gözlerle baktıktan sonra mantıklı bir şey söylemek adına dudaklarımı araladım, tabii bu biraz zor olmuştu.

-"Affedersiniz, yani şey... Ne balosundan bahsediyorsunuz?"
Kadın bana sanki çılgınca bir şey söylemişim gibi bakarken hafifçe gözlerini ayırarak:

-"Bu sizce de garip bir soru olmadı mı Leydi Rose? Aylardır bugünü beklediğimizden heyecanınızı anlayışla karşılıyorum. Lord Frederic'in dönüşü şerefine düzenlenen balonun bugün olduğunu unuttuğunuzu söylemeyin bana?"

Düşbasan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin