GİZEMLİ SAYILAR

55 7 5
                                    

Bu kitap birlikte yazılmıştır. (esteria-   bemius)

Gecenin serinliği yavaşça tenimde gezinirken tanıdık manzara beni şaşırmamıştı. Aşina olduğum ses kulağıma dolmakta ve hafifçe bilincimi uyandırmaktaydı. Dalgaların sesleri uyarı niteliğinde git gide şiddetlenmekteydi. Bu kez ne karşıya geçmek için ayağa kalktım ne de derin ve buz gibi suya bedenimi bıraktım. Artık aptalca tek bir hareket bile yapmayacağım. Geçen sefer az kalsın boğuluyordum ve tek sebebi bilinçli bir şekilde kendimi suya atmamdı. Ölümün kıyısından dönüşüm de ayrı bir ironiydi hani! Kim boğulurken kendini katilin kulübesine ışınlar ki? Bu döngüyü tekrarlamak muhtemelen yapacağım en budala hareket olurdu. Sakince yerimde durmalı ve uyanmayı beklemeliydim. Bir rüyayı daha kâbusa çevirmemeliydim.

Bir süre kıpırdamadan öylece durdum. Ay ışığı bulutların ardından sıyrılıp göz kamaştıran halini ortaya sermeye başladığında içimde bir kıpırtı hareketlendi. İçgüdüler kuvvetli hislere dönüşürken ayağa kalkmıştım bile. Duygularım dorukta yer alıp bir gücü hissetmemi sağlamıştı. Çok kuvvetli bir güç... Ellerimi hafifçe açıp gücün bedenime dolmasına izin verdim. Ayağım çoktan tahta köprüyle olan irtibatını kesmiş adeta özgür bir ruh gibi havalanmıştım. Parlayan ayışığı etrafımı sararken yavaşça gözlerimi yumdum. Işığın parlaklığı arttı arttı ve nihayetinde etrafımı sararak bedenimi bu mekandan uzak bir yere götürdü.

Ayaklarımın beton zeminle buluştuğunu hissettiğimde nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Işınlanma sırasında kamaşan gözlerim birkaç dakika içinde ortama uyum sağlayabilmişti. Dar ve sonu gözükmeyen koridorda kaç tane olduğu bile bilinmeyen pek çok kapıyla karşı karşıyaydım. Birkaç adım atarak ilerlemeye başladım. Kapıların her birinde isimler yazılıydı. Ve çoğunlukla aynı isme sahip kapılardan da birkaç tane vardı. Kendi adımın yazılı olduğu bir kapı göründüğünde adımlarımı durdurdum ve kulpa elim gittiğinde biraz tereddüte düştüm. Karşıma ne çıkacağını bilmiyordum sonuçta. Yine de denemeden bilemezdim değil mi? Açtığım kapı ardında ufak bir kız çocuğu salıncakta öylece oturmaktaydı. Salıncak yavaş hareketlerle ileri geri gidiyor ve dört-beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kız bakışlarını yerden ayırmadığından kıvırcık kahverengi saçları yüzünü görmeme engel oluyordu. Kapı eşiğinden içeri adım atacağım sırada ufak kız gözlerini yerden kaldırdı ve bakışları benimkiyle buluştu. Donuk bir ifadesi vardı ve pek mutlu gözükmüyordu. Beni gördüğü an değişen ifadesi ve hafifçe aralanan dudakları merak uyandıran cinstendi. Gözleri irileşerek tatlı bir tebessüm yüzüne yayılırken işaret parmağıyla beni gösterdi. Kapı kapanmadan önce duyduğum söz yalnızca

-"Sen..." olabilmişti.

Kapanan kapı aynı hızda yok olmakta gecikmemişti. Adımın yazılı olduğu siyah kapının ardında yalnızca bembeyaz duvarlar vardı şimdi. Elimi duvarda gezdirdim. Gözlerim her ne kadar kapının yok olduğunu doğrulasa da bu yaptığım içgüdüsel bir hareketten öteye geçemedi. Kapı yok olmuştu. Gitmişti. İçerdeki ufak kız ise benden başkası değildi.

Adımlarım gerilerken pek de geniş olmayan koridorda bir başka kapıya çarptı sırtım. Yine adımın yazılı olduğu bir kapı: Miranda Gray. Bu kez tereddüt etmeden kapıyı hızlıca açtım. Yatağın üzerinde müzik dinleyen bir ben daha... Bu kez ergenlik çağında bir Miranda olarak öylece karşımda duruyordum. Bu garip bir duygu, yani nasıl desem sonuçta her gün kendinizi canlı kanlı karşınızda göremiyorsunuz. Tuhaf hissettiriyor. Sanki gördüğüm benim ama bu bedendeki kişi ben değilim. Bir hayalet olmuşum da geçmişimde gezintiye çıkmışım gibi, hiçbir şeye müdahale eşemezmişim gibi... On dört yaşlarındaki ben, kulaklığını çıkartarak korkuyla bana baktığında odanın sallandığını fark ettim.

Düşbasan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin