HAREKETLİLİK

67 15 2
                                    

Bu kitap beraber yazılmıştır. (esteria-   bemius)

     Gri gözleri karanlıkta parlarken uzattığı dostane el beni boğulmaktan kurtarmıştı. Şaşkınlık beraberinde ürpertiyi getirirken bir katile güvenmenin ne kadar doğru olabileceğini zihnimde tartıyordum. Bu mantıksız! Hayatımda duyduğum belki de en saçma şeydi. Bir katile sizi kurtarmasından ötürü güvenmek, sonrasında ne olacağını düşünememek kadar ahmakçaydı. Beni neden kurtardığını bana ne yapacağını bilmeksizin bu saçma oyuna uymayacaktım. Ayağa kalkarken temkinli bir şekilde bir an olsun bakışlarımı ondan ayırmıyordum. Ne zaman ne yapacağını bilemezdim. Sudaki hareketlilik bize yaklaşırken kabarcıklar giderek çoğalıyordu. Korkum şekil değiştirirken neredeyse bağırıyordum. Neredeyse dedim çünkü gri gözlerin sahibi ağzımı sıkıca kapattı ve devasa adımları ardında beni de sürükledi. Koşarak tekrar derin ormana giriş yapmıştık. Yorulmuş belki korkudan hareketsiz kalmış olmam gerekirdi fakat normal olmayan diğer her şey gibi bedenim de buraya ayak uydurmayı başarmıştı. Delicesine hızlanan bu uzun adamı takip etmek biraz olsun güçleştiğinde durup beni hızlıca, kendisinin de o an sırtını dayadığı, koca gövdeli ağacın arkasına çekti. Büyük elleri tekrar ağzımı bulduğunda bedenimi kendisine biraz daha yaklaştırdı. Arkamda kulağıma erişebilmek için başını biraz daha eğince korku bedenimi sarmış ruhumu donuklaştırmıştı. Fısıltı halinde kulağıma değen sözleri uyarıdan çok emir gibiyken içimdeki titreme artmıştı.

-"Sakın ses çıkarma."

İstesem de bunu yapamazdım zaten.
Karanlık bir kez olsun işimize yarasa iyi olurdu. Hırıltı, parlak kırmızımsı gözleri olan yaratıktan gelmekteydi. Korku bedenimi titretirken diğer elini omzuma koydu. Ağzımda sımsıkı tuttuğu eli varken omzuma dokunması beni ne kadar sakinleştirebilirdi ki? Karanlıkta git gide kaybolan sesle artık yaratığın uzaklaştığını biliyorduk.

     Tedbir olarak birkaç dakika daha böyle durduktan sonra arkamdan çekildi ve birkaç adımdan sonra yere çömelerek eliyle topraktaki yaprakları temizledi. Eline aldığı dal parçasıyla toprağa garip bir şekil çizdikten sonra doğruldu ve elimden tutarak beni de çemberin içine sürükledi.

-"Birazdan eve varmış oluruz. Oradayken sakın dışarı çıkmaya kalkışma yoksa burada gördüklerinden çok daha fazlasıyla mücadele etmek zorunda kalırsın. Ve eğer beni bulamazsan kimseye açmamak üzere kapıyı kilitle..." Hızla söylediği sözler yarım kalmış ve o ormandan kurtulmuştuk.

     Burası bir evden çok kulübeyi anımsatmaktaydı. Ellerimi tutan kişi yok olmuştu. Ortam çok fazla havasız olduğundan pencereye yaklaştım. Sımsıkı kapatılmış koyu perdeleri iki parmağımla dışarıyı görebilecek kadar araladıktan sonra aynı hızda geri kapattım. Ormanda kaçtığımız yaratıklardan bir sürüsünün dışarıda öylece dolaştığını görmek korkunçtu. O kadar da havasız olmadığına karar verdim. En azından havasızlıktan ölmek bu yaratıklara yem olmaktan iyiydi.

     Kapının kilidini kapattıktan sonra bunun ne kadar dayanabileceğini düşündüm. Sonuç olarak tahta kulübenin dayanıksız bir kapısıydı. Etrafa göz atmaya karar verdim. Karanlıktan fazla bir şey gözükmese de hiçbir şey yapmamaktan iyidir. Rahatsız olduğu görüntüsünden bile belli olan, ben rahatsızım diye bas bas bağıran, bazı kısımları çökmüş bir koltuk, önünde pek de sağlam olmadığını düşündüğüm yarı sakat bir masa, üzerinde ise birçok yiyecek ambalajı... Tamam, nasıl bir insan bu çöp evde yaşayabilirdi anlamış değilim. Gözlemime duvarlara bakarak devam ettim. Neredeyse tamamı örümcek ağlarıyla doluydu. Bunu bekliyordum ama yine de iğrenmeme engel olamadım. Sanırım kulübe demekte haklıydım çünkü ne bir mutfak ne de bir lavabosu olmayan bu ev(!) en fazla kulübe olabilirdi.

Düşbasan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin